BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Medyada tekelleşme tam gaz

Zaman Gazetesi Yazarı Şahin Alpay, yazısında medya sektöründe yaşanan kargaşa ve tekelleşmeyi köşesine taşıdı. İşte Şahin Alpay'ın köşesinden ayrıntılar;

Abone ol

Açık Toplum Enstitüsü’nün “AB İzleme ve Savunuculuk Programı” (EUMAP) yerel sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, Avrupa genelinde insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanındaki gelişmeleri izlemekte. EUMAP, azınlıkların korunması, yargı bağımsızlığı, yolsuzlukla mücadele, zihinsel özürlülerin hakları, kadınlara fırsat eşitliği ve medya alanlarında raporlar yayımlıyor.


Objektif ve tarafsız haber veren, çeşitli ve kaliteli yorum sunan, devletten ve çıkar gruplarından bağımsız medyanın özgürlükçü demokrasinin işleyişi bakımından ne kadar hayati olduğunun altını çizmeye gerek yok. Türkiye Koordinatörlüğünü Sabancı Üniversitesi’nin İstanbul Politikalar Merkezi’nin yaptığı EUMAP’ın Türkçe olarak yayımlanan “Avrupa Çapında Televizyon: Düzenleme, Politikalar ve Bağımsızlık” başlıklı yeni raporu, Avrupa’nın 20 ülkesinde televizyon yayıncılığının karşı karşıya olduğu sorunları ele alıyor. Raporun “Türkiye” bölümü bizim açımızdan büsbütün ilginç. Ankara Ü. İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Bülent Çaplı ile Hakan Tuncel tarafından kaleme alınan bu bölüm, ülkemizde radyo ve televizyon yayıncılığına hakim olan derin kargaşayı gözler önüne seriyor.

Bugün Türkiye’de 15 milyona yakın haneye ulaşan 14 ulusal, 13 bölgesel ve 203 yerel televizyon kanalıyla, 33 ulusal, 89 bölgesel ve 873 yerel radyo istasyonu var. Uydu ve kablo dışında kalan radyo ve televizyon yayınlarının herhangi bir lisans ya da resmî frekans tahsisi olmadan, işgal edilen frekanslara hiçbir ücret ödenmeksizin sürdürülüyor olması, medyamıza hakim olan kargaşanın bir boyutu. Bu durum yalnızca haksız kazanç kaynağı olmakla kalmıyor, başka sorunlar yanında “frekans kirliliği” dediğimiz teknik sorunlar doğuruyor. Kargaşanın esas boyutu, medyada mülkiyet temerküzünün, yani mülkiyetin giderek daha az elde toplanmasının ulaştığı nokta. Bugün medyanın yaklaşık yüzde 80’i (medya-dışı pek çok yatırımları olan konglomeralar içinde yer alan) büyük çapraz - medya gruplarının elinde. Raporun basıldığı sırada bu grupların sayısı dörttü (Doğan, Merkez, Çukurova ve Star); Doğan’ın Star’ı satın almasıyla bunların sayısı üçe inerken, en büyük grup olan Doğan grubunun izleyici payı % 26’ya, gazete tirajındaki payı % 41’e, toplam reklam pazarı içindeki payı % 44’e çıktı.

Medyada mülkiyet temerküzünün boyutları uluslararası çapta ileri gitmiş olduğu halde bu alanda düzenleyici kuralların bulunmuyor oluşu, hukuk devleti açısından tam bir rezalet. Bilindiği üzere, medya sahiplerinin ellerindeki yayın organlarını hükümetlerden çeşitli avantalar elde etmek için bir baskı aracı olarak kullanmalarını engellemek amacıyla 1994’te çıkarılan kanunla, mülkiyete % 20’lik tavan getirilmişti: Hiçbir hissedar bir (veya birden fazla) yayın kuruluşunun toplam % 20’den fazla hissesine sahip olamayacaktı. Bir yayın kuruluşunda % 10’dan fazla hissesi bulunanların kamu ihalelerine girmesi de yasaklanmıştı. Ne var ki medya patronları, başka kimseler üzerine gösterilen hisselerle kanunun getirdiği sınırları kolaylıkla çiğnediler ve düzenleme amacına ulaşamadı. Kamu ihalelerine girmelerini engelleyen düzenlemeden rahatsız olan medya patronlarının yürüttüğü yoğun lobi sonucunda kanun Mayıs 2002’de değiştirildi: İhale yasağı kalktığı gibi, mülkiyete % 20’lik hisse sınırı yerine (herhangi bir kanalın bu orana ulaşması mümkün olmadığı için mülkiyette sınırlamayı fiilen ortadan kaldıran) % 20’lik izleyici oranı sınırı getirildi. Bu düzenlemenin sakıncısını gören Cumhurbaşkanı’nın başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi ilgili madde (29) hakkında önce yürütmeyi durdurma, sonra da (2004’te) iptal kararı verdi. TBMM iptal edilen maddeden doğan boşluğu giderecek bir düzenleme getirmediği için, bugün Türkiye’de medya mülkiyetini düzenleyen yegane kural, herhangi bir yayıncılık şirketinde yabancı sermaye oranının % 25’i geçememesi. Radyo ve televizyon istasyonlarının mülkiyeti yine fiktif olmaya, yani gerçek sahiplerinden başka kişilerin üzerinde kayıtlı olmaya devam ediyor. Bu konuya devam edeceğim.