BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Medya gribine kim çare bulacak?

Kuş gribi geçer de, medya gribine çare nasıl bulunacak? Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı köşesinde bu sorunun yanıtını aradı!

Abone ol

Dumanlı başlıklı yazısında sorunun siyasi boyutlara taşındığını öne sürdü!

Yazı: Ekrem DUMANLI
www.zaman.com.tr


Varsa kuş gribi, yoksa kuş gribi! Bir gündem kilitlenmesi yaşadı Türkiye. Her haber ve yorum aynı hastalığa çıkıyordu adeta. Medyaya kalırsa ülke topyekûn karantina bölgesi ilan edilmeli, giriş çıkışlar yasaklanmalı, her bir hane ilaçlanmalıydı.

İş öyle bir boyuta taşındı ki sıhhi ve tıbbi çizgi bir kenara bırakıldı, mesele siyasi boyutuyla tartışılmaya başlandı. Birileri az daha dişini sıksa ve kuş gribi üzerinden gergin tartışmalara devam edebilseydi, konu rejim krizine bile dönüşebilirdi.

Bayram sabahı mecbur kaldım, yolum hastaneye düştü. Kim gelir o saatte hastaneye? Hafif bir soğuk algınlığı yaşayan gencin ailesi acil serviste soruyordu: “Doktor, sakın kuş gribine yakalanmış olmayalım?” Güler misin, ağlar mısın? Hastane çıkışında arabaya bindim, bir müzik radyosunda kuş gribi tartışılıyordu. Freni patlamış bir arabayı andırıyordu konuşan. Kuş gribini Çernobil faciasına benzetiyor, o dönemin yetkilileri ile şimdikileri karşılaştırıyor, bakanların istifasını, hükümetin çekilmesini istiyordu. Tam bir panik atak! Aradan birkaç saat geçmişti ki Haber Müdürümüz Ali Akkuş aradı. Sabahki yayın toplantısının sonuçlarını aktarıyordu. Manşet olarak kuş gribini düşünüyorlardı. Bizim Ali çok cesurdur, çok çevik-çalaktır; ancak onun sesinde bile derin bir endişe seziliyordu. O sesten anladım ki yayın toplantısından alıştığım kontra habercilik refleksi bizim toplantı odasına o gün misafir olmamış, medyanın genel dolduruşuna biraz biz de kapılmıştık. Sevgili Ali’ye basit bir sorusordum: “Kuş gribinden ölen insan sayısı kaç?” Cevabı 3 idi. Müşahede altına alınan insan sayısı da 13 idi. Dünkü bir trafik kazasında 12 kişi ölmüş, 40 kişi de yaralanmıştı.

Kuş gribi haberlerinde ölçü kaçtı

Bir olayın haber değeri elbette ölü sayısının yüksekliğine göre ölçülmez. Yaralı sayısına bakılarak manşet de atılmaz; biliyorum. “Kuş gribi önemsizdir” de demiyorum. Ancak işin tadı kaçmış, panik havası oluşturulmuş, ilmî verilerin yerini siyasi yorumlar almıştı. Öyle bir hava oluşturulmuştu ki kuş gribine karşı yapılması gerekenler, hatta yapılanlar gölgede kalmış, anlamsız bir hesaplaşma insan sağlığı üzerinden yapılmaya başlanmıştı.

Haber Merkezi ve Yazı İşlerimiz meseleye bir de ters açıdan yaklaşınca ilginç bulgulara rastladı. Mesela iş dünyası kuş gribi üzerinden oluşturulan havadan fevkalade rahatsızdı. İşte bu yüzden pek çok medya organının kuş gribi üzerinden öcü haberler yapıp korkunun dozunun artırdığı sırada Zaman, iş dünyasının ve bilim adamlarının görüşüne yer vererek herkesi soğukkanlı olmaya davet etti. İyi ki de etmiş! Çünkü bilimsel gerçek bu manşetten hemen sonra gün yüzüne çıktı.

11 Ocak Çarşamba günü Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Avrupa Bölge Direktörü Marc Danson Türk gazetecilerin karşısındaydı. Yabancı basın mensupları da toplantıdaydı. Başkan, Türkiye’nin çok şeffaf bir yaklaşım gösterdiğini, bütün bilimsel müdahalelerin yapıldığını, hastaların doğru tedavi edildiğini, tedbirlerin yerinde alındığını anlattı. “Paniğe gerek yok.” diyordu Danson. WHO, UNICEF, FAD ve AB ortak bir rapor yayınlıyor ve “Türkiye, kuş gribine vaktinde müdahale etti ve salgını önledi” diyordu. Madem durum buydu, haftalardır adeta her haneyi, her ferdi esir alan yayınlar neden yapılmıştı? Niçin korku ve panik havası meydana getirilmişti? Her geçen gün biraz daha marjinalleşen Cumhuriyet Gazetesi’nin tavrı çok ilginçti mesela. Dünya Sağlık Örgütü Direktörü çok net bir açıklama yapıyor, “paniğe gerek yok” diyor, Cumhuriyet bunu “Çelişkili açıklamalar” diye veriyor. İnanılır gibi değil.

Paniğe gerek yok

Kuş gribi hadisesi ortaya çıkardı ki, beklenmedik durumlar karşısında çabuk panikliyoruz. Mesela kuş gribine karşı pek çok ülkede mücadele verildi. Bu mücadelenin şekli ve sonuçları üzerine tecrübeye dayanan birikimler, soğukkanlı bir şekilde ele alınabilirdi. Bilimsel araştırmalar, yol gösterici yayınlar yerine felaket tellallığı yapmak işin kolayına kaçmaktır ve maalesef bazen bu psikolojiye yenik düşüyor Türk medyası. Oysa herkes panik içinde birbirini suçlayıp, akıl dışı işlere başvursa bile basın, soğukkanlılığını korumak zorunda. Bizde ilk panikleyen, nedense hep basın oluyor. Böyle bir durumda zincirleme panik yaşanıyor, her mesele anormal platformlara taşınıyor.

Türkiye, kuş gribiyle baş edecek büyük bir ülke! Bu başarının elde edilebilmesi için herkese görev düşüyor; en çok da medyaya. Umarım kuş gribinde yapılan yanlışlıklardan herkes kendi payına düşen dersi çıkarır. Mesela hükümet ellerini şakaklarına götürür ve teşhis, tedavi ve doğru bilgilendirme gibi konularda icraatlarını gözden geçirir. Yanlış ya da zayıf halkaları tespit eder; böylece benzer bir krizi daha güçlü göğüsleme imkânına kavuşur. Aynı durum basın için de söz konusu. Kuş gribi meselesinde bazı hatalar yaptı medya. Bunu iyi analiz edemezse, benzer durumlarda hem Türkiye çok zarar görür hem de medya...

İletişim fakültelerine çok iş düşüyor

Gazeteciliğin okulu olur mu?” gibi bir tartışmaya girmeye gerek yok. Zaten kesin bir sonuca ulaşmak da mümkün gözükmüyor. Belki asıl tartışılması gereken soru şu: “İletişim okulları gazetecilik üzerinde etkin araştırmalar yapamaz mı?” Bu soruya iletişim hocalarının kafa yorması şart! Zira hemen herkesin medyadan şikâyet ettiği bir ülkede, meselelere en tarafsız, en bilimsel, en soğukkanlı yaklaşacak kurumların başında üniversiteler gelir. Ne yazık ki Türkiye’de üniversitelerin araştırma ruhu ile hayatın gerçekliği bir türlü kesişemiyor. Pek çok Batı ülkesinde yüzlerce medya araştırması yapılıyor; nedense Türkiye’de iletişim fakültelerinin kılı kıpırdamıyor. Oysa Türk medyasında her hafta en az araştırmaya değer 10 konu çıkıyor ortaya. Son sınıf öğrencilerine bile verseniz harika bir dikkatle “içerik analizi” yapabilir. Atölye çalışması yapacak o kadar çok konu var ki! Ancak, genelde böyle bir arzu, böyle bir şevk görünmüyor iletişim hocalarında. Mikrofonu uzattığınızda o kadar derin bir ah işitiyorsunuz ki! Tamam sıkıntıları büyük; ancak yapılacak araştırmalar için ne öğrenci ordusu gerekiyor, ne de yüzlerce dolarlık bütçe.

Mesela kuş gribi haberciliğinin araştırılması çok mu zor! Siz araştıracak, biz medya mensuplarının önüne ilmî çalışmaları koyacaksınız ki, mesleki disiplinler daha bir yerine otursun. İşte o zaman üniversitelerin kıymeti daha çok anlaşılır. Mesleki bir itirafta bulunayım, gazeteciler birbirinden laf dinlemeyi pek sevmez “akıl mı veriyorsun!” diye efelenir birbirine. Belki hocalar hakem olur, bilimsel verilerle ışık tutar medyaya...

İstenince olabiliyor demek ki

Selçuk Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi M. Bilal Arık, iletişim öğrencilerini bir araya getirmiş ve hoş bir çalışmaya imza atmış. “Kral Çıplak” üst başlığı ile verilen ve “Türk basınına eleştirel bir bakış denemesi” şeklinde neşredilen kitap, bazı çalışmaların hiç de zor olmadığını ispat etmiş. Uzun bir çalışma döneminde iletişim öğrencileri ortak bir atölye çalışması ortaya koymuş. Böylece hem gazetecilik konusunda bilgilerini arttırmış hem de elde ettikleri bilgiyi yazıya geçirme imkânı bulabilmiş. Arık, eserin girişinde “Kitabın Hikâyesi”ni yazıyor ve diyor ki: “Sonuçta ağırlıklı olarak lisans öğrencileri tarafından oluşturulan ve benzerlerine pek de rastlanmayan, aynı zamanda birçok konuyu ilk kez tartışmaya açan bu -cesur eylemimizin- alana yönelik yeni çalışmaları tetikleyici bir işlev göreceğini umuyoruz.” Bu umuda katılmamak mümkün değil. Üniversitelerin bu tür çalışmalara öncülük etmesi gerekiyor çünkü. Tablet Kitabevi tarafından basılan bu kitaba emeği geçen herkesi kutluyor, iletişim fakültelerine de bu vesileyle kısa bir mesaj vermek istiyorum. Demek ki istenildiğinde atölye çalışmaları da yapılabiliyor. Herkesten benzer hatta kapsamlı çalışma bekliyoruz. Bunu yapabilecek beyin gücünün iletişim fakültelerinde bulunduğuna yürekten inanıyorum.