BIST 9.949
DOLAR 35,14
EURO 36,75
ALTIN 2.977,80
HABER /  GÜNCEL

Medya dünyasında dönen dolaplar

Yıllar önce yazdıkları, yıllar sonra gerçekleştiği için ismi kehanetçiye çıkan Ayşe Önal, kovulmasının nedenini okurlarıyla paylaşınca, medyada dönen dolaplar ortaya çıktı.

Abone ol

Serdar Turgut'un gelmesi ile birlikte kendini kapının önünde bulan Akşamın eski, Star'ın yeni yazarı Ayşe Önal, kovulmasını özetledi. Tesadüfen kendini medyanın içinde bulan Önal, başından geçenleri yazınca, medya dünyasının kirli yüzü de ortaya çıktı. İşte Önal'ın yazısı...

Kovulmanın özel tarihi

Başkalarının içine doğduğu imkanlara kavuşmam için benim birkaç kat daha fazla çalışmam gerekiyordu. Öyle de yaptım. Bu hiçbir zaman sınıfsal olarak bir işe yaramadı. Sınıfım bir dövme gibi üstümde kazılıydı. Tesadüfen içine girdiğim meslekte hiyerarşisinin askeri kasttan çok daha katı ve keskin kuralları olduğunu göremedim. Kimin gazeteci olacağına güç imparatorlarının karar verdiğini bilmiyordum. Mesleği aslı gibi yapmak yeterli sanıyordum. Gazetecilik batı dünyasından araklandığına göre işimizi evrensel kurallarına göre yapacağız sanıyordum. Hiç işlemedi.
Bir çoğunun üst düzey sevgililerine, güçlü tanıdıklarına karşı cesaretimi sermaye yaptım. Bir çoğunun kan davası formatındaki entrikalarına şeffaflığımı kalkan yaptım. İşimden başka hiçbir şey yapmadım.

‘Elmanın büyüğünü karşındakine ver, önce başkasının işini kolaylaştır, kendini herkesten sonra düşün’ terbiyesi ile büyütülürken, aynı zamanlarda birilerinin de ‘elmanın büyüğünü mümkünse tamamını kap, önce başkasının işini köstekle, kendini herkesten önce düşün’ felsefesi ile yetiştirildiğinden habersizdim. Esmerliğim daha başından beni ‘şeytana pabucunu ters giydirir’ önyargısı ile kuşatıyordu. Oysa azmanlığının içinde kocaman budalalıklar taşıyan devler gibi insana dair zayıflıklarımdan vuruldum.

Birinci Körfez Savaşı’nda, kendilerine güvenip deşifre olmuş Iraklıları Saddam’ın merhametsiz ellerine iade eden Amerikan ordusunun ardından, ‘Bu iş burada bitmedi. Saddam’ın yerine radikal yönetimlerin geleceğini anlayan Amerikalılar bu işi on yıl sonraya ertelediler’ diye yazdım. İki yıllık bir yanılmaydı. Geldiler.

1994’de İstanbul Belediye Başkanı’nın yakın geleceğin başbakanı olacağını yazdım. Oldu.

1995’de Jitem, Mafya ve Siyasetçi işbirliğini yazdım. Bir yıl sonra ben uzak bir ülkede mecburi nöbetteyken Susurluk patladı. Başkalarına kariyer olan Susurluk bana işsizlik olarak dönmüştü.

2002’de ABD Irak’ı işgal ederse, Saddam’ın çimentosu parçalanıp, Pandora’nın kutusu açılır diye yazdım. Açıldı.

Hiç medyuma gitmedim, kehanetlerimin sihirli küresi haberin sahalarıydı. Her yazdığımdan sonra kovuldum. Ne vergi kaçırdım, ne zimmetime para geçirdim. Kalem sicilim temizdi. Ama akıl sicilim medya - iktidar ortaklığınca sabıkalanmıştı.

Ait olduğum bir felsefe vardı kuşkusuz. Evrensel insanlık değerleri... Ama ülkemde çok az insan bununla ilgiliydi. Yanlış ülkede yanlış değerlere ilgi... Medeni ülkelerde insanlık değerlerine özen göstermek insanın mesleğinde önünü açar. Gayri medeni ülkelerde ise mesleğinden eder. Tahmin edebileceğiniz gibi defalarca mesleğimden edildim.

Koca ülkede tek başıma benim insanlık değerlerine gönül verdiğimi söylemek kuşkusuz adaletsiz bir kabalık olacaktır ama bu değerlere gönül vermiş olanların çoğu güçlü örgütlenmeler çevresinde oldukları için her zaman daha korunaklı kaldılar. Benim kendimi korumaya alacak bir aidiyetim de olmadığı için yapayalnızdım. Kürt değildim, Kürtler için işimden oldum. Müslüman değildim, Müslümanlar için sofralardan kovuldum. Gayrimüslim değildim, gayrimüslimler için ölümle tehdit edildim. Kendi başına yazılmış bir kişisel tarihle ölmeden kalmadan buraya kadar geldim.

Bütün bunları niye mi yazıyorum? Şu Beşiktaş Stadyumu’nda öldürülen gencin ardından dökülen timsah gözyaşları kalbimi bıçaklıyor da ondan. 1992’de, Kürt sorununun yol açtığı büyük göç hareketinin on yıl sonraki sonuçlarını yazmıştım. Kuvvetle muhtemel metropol patlamalarına karşı hangi çareleri ürettiğimizi sormuştum. Görünmeyen ellerce yine kovuldum. Türk tipi mesleğimizde sosyal sorunu açarsan değil örtersen güçlenirsin. Sorunu örterek güç merkezine yaranmak bir güç yarattığı için gelenekselleşmiştir.

Medya iktidarının değer yoksunu imparatorları, meslek namusu ile duranların, gözlemlerini duymazlıktan gelmeseydiler, siyaset üstünde mağdurlar lehine baskı oluştursaydılar, yersiz yurtsuz pusulasız iç göç hareketinden kapkaç çeteleri çıkmasına karşı çare üretebilirlerdi.

Her göç, büyük insan depremlerine yol açar. En demokratik toplumlarda bile büyük sosyal tehdide dönüşebilen göçün Türkiye’yi ıskalamasını ummak ya ahmaklıkla ya kötü niyetle açıklanabilir. Benden sonrası tufan mantığı özetle... Ama galiba bu kez hepimiz tufanın içindeyiz.

Yazı: Ayşa Önal
Kaynak: