BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  POLİTİKA

Meclisteki namazın sırrı?

Anavatan lideri Mumcu, Erdoğan'a vatan haini dedi mi? Ankara'da ilkbahar rüzgarları bu kez sert esiyor...

Abone ol

Anavatan Partisi lideri Erkan Mumcu'nun açıklamaları sürüyor. Ankara'nın sert rüzgarı; hangi siyasi partileri, nerelere götürecek? Mumcu ile Erdoğan arasındaki polemik nereye kadar sürecek? Anavatan lideri Erkan Mumcu, tüm bu soruları İnternethaber okuyucuları için cevapladı.

------------
AK Parti'nin Irak politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Irak’ta Amerikan planıyla da uyumlu bir tutumu Türkiye’nin üstlenebileceği, gösterebileceği hatta rol üstlenebileceği yolunda işaretler hükümet tarafından verilmiştir. Ve bu süreçten sonrası, daha başka anlamlara gelmektedir. Burayı sabırla dinle. Çünkü dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. ABD açısından ve Batı açısıdan önemli olan Irak’ta giriştikleri maceranın sağsalim sonuçlandırılmasıdır. Öncelikli ve önemli olan salimen sonuçlandırılmasıdır. Dolayısıyla Kürtler dendiğinde Amerika’nın aklına gelen Türkiye’deki Kürtler değil, Irak’taki Kürtlerdir.

Onların önceliği Sünnilerin oyunun içine katılması, Irak’ta yeni dönem için planlanan oyunun içine katılması ve yeni hükümetin içinde yer almaları, yeni yapıyı onaylamalarıdır. Türkiye, bu anlamda bir rol üstlenebileceğini göstermiştir. Bu konuda girişimlerini de ortaya koymuştur. Dolayısıyla Türkiye’nin Irak tutumunu belirginleştirmesiyle beraber, Türk-Amerikan ilişkilerinde de bölgeye ilişkin bir belirginlik ortaya çıkmıştır. Bu, PKK’nın yeri ve önemi konusunda rolü, bu ilişkiler ve bölge siyasetindeki önemi konusunda yeni bir durum yaratmıştır. Bu yeni durum, Türkiye’de Kürt siyasetini şiddetten arındırma kararının, uluslararası ölçekte de verilmiş olması ihtimalini güçlendirmektedir. Şiddeti belirleyen aktörlerin etkisizleştirilmesi yönünde adımların atılmasının çok yakında olduğu bir ihtimal dahilindedir ve bu PKK tarafından da okunmaktadır.

Bunu daha anlaşılır hale getirdiğimizde şu mu çıkıyor ortaya? ABD-Türkiye ilişkileri şimdiye kadar gergindi, normale dönmeye başladı.

Hayır topyekün Türkiye-ABD ilişkileri hakkında bir yargıda bulunamayız, Irak konusunda..

Evet Irak konusunda..
Irak konusunda Türk-Amerikan ilişkileri eskiden olduğu kadar bir tutum tenakuzu içermiyor. Bugün, daha belirgin bir tutum benzerliğinden söz etmek mümkündür. Bu tutum benzerliğinin yarattığı sonuçlardan bir tanesi; PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığı ve etkinliği meselesinde daha yeni daha berrak ve ortaklaşılmış bir anlayış birliğinin ortaya çıkmış olmasıdır. PKK bunun farkındadır. Ve buna karşı kendi reaksiyonunu ortaya koymaktadır.

Yani telaş içinde
Kendi reaksiyonunu oraya koymaktadır. PKK’nın istediği şey  yeniden, Kürt kamuoyuna dönüp; "Bakın kardeşim ben eylem yaparsam, Kürtler akıllara geliyor. Ben eylem yapmazsam siz hiçbir mesafe katedemiyorsunuz. Dolayısıyla, Kürt halkının silahlı varlığı olan PKK olmadıkça bu meselede hiçbir ilerleme kaydedilemez” Mesajını Türkiye’de yaşayan Kürtlerin zihnine sokmaktır.

Peki Meclis'e tekrar dönersek
Meclise bunu anlatmaya, olup bitenlerin bir takım asayiş olayları zincirinden ibaret olmadığını, zincirleme bir etki tepki sürecinin bir safhası olduğunu, nerede bulunduğumuzun değil, nereye doğru gittiğimizin yada nereye doğru sürüklendiğimizin önemli olduğunu, bunu anlamadan ve bu süreçler karşısında ortaklaşılmış bir milli irade üretmeden bu baş ağrısından kurtulamayacağımızı, bu meselenin üzerinde siyaset yaparak, sömürülecek bir mesele olmadığını, bu meselenin Türkiye’nin en önemli meselesi olduğunu, bu mesele karşısında her meselenin bekleyebileceğini, bu mesele karşısında hiçbirimizin siyasi pozisyonlarımıza bakmaksızın hepimizin ülkenin orta ve uzun vadeli çıkarlarını gözeten bir stratejik işbirliği içinde olmamız gerektiğini anlatıyorum.

Ben bunu anlatırken, bu mesele konusunda milletin mesul tuttuğu, yetki verdiği milletin vekilleri, "teneffüse çıkmış çocuklar gibi beni sabote etmeye çalışıyorlardı". Üzüldüğüm şey basit bir ayak oyununun, çok basit bir çocuk oyununun içine Başbakanı da alacak biçimde TBMM’de üstelik bu konu görüşülüyorken, üstelik tutanaklarda kayıtlı bu sözleri söylüyorken yapılıyor olmasıdır. Ve reaksiyonum nedeni bu konuya duyduğum samimiyettir, bu konuya gösterdiğim hassasiyettir. Yoksa yani kimi ne kadar ciddiye alıp almayacağımı çok iyi biliyorum.

Orada başbakanın namaza gitmesiyle ilgili bir ifade kullandınız, siz namaza gittiğinden emin miydiniz?
Hayır ertesi gün söyledi.

Her grupta söylediniz. Bu vatan haini ifadesi ağzınızdan çıktı mı? Gazetelere yansıdı.
Hayır hayır. Kim için demişim?

Başbakan için.
Hayır öyle bir şey söylemedim.

Çünkü öyle bir ifadeyi gazetede okudum.
Hayır hayır öyle bir şey yok.

Hatta ben gazeteyi de söyleyeyim size.
Hayır ben öyle bir şey okumadım. Öyle bir şeye rastladınız mı? (Yanındakine soruyor)

-Ben gazetede okuduğum için…
Hayır öyle bir şey yok. Benim söylediğim şey, memleket enfaktüs geçiriyor. Siz dönüp eğer tırnağınızın ojesiyle meşgul olursanız, bu vatana ihanettir. Benim dediğim laf bu. Ben herkesi bir ortak duyarlılığa çağırıyorum.

Bunun namazla alakası var mı?
Yok hayır namazla hiç alakası yok. Yani ben insanların ibadetlerine her zaman saygı duydum. Ve mücadelede ettim bu konuda siyaset hayatımda o başka bir şey. Ama herkes muvazzaf olduğu vazifesini bilmelidir. Türkiye’nin bölünme tehlikesiyle ilgili olduğu bir şey konuşuyoruz, yani gerçekten namaza gittiyse bile yanlış bir şey yapmıştır. Yani bu din ona pek çok imkan vermiş. Öğle ile ikindiyi cen etme imkanı vermiş, kaza etme imkanı vermiş ki ben inanmıyorum namaza gittiğine de! O namaza gitme değil, o kendince önemsizleştirme etkisi yaratmak adına başvurulmuş küçük bir tilki kurnazlığı. Ama bunun gösterileceği yer orası değil. Ne zemin ne zaman ne konu bunun için uygun değil. Ayıp!

Peki bu terörle ilgili iktidarın bu terörü kullandığı, istismar ettiğini söylediniz. Bunun muhalefet…
Hayır terörü söylemedim.

Yada bölücülüğü…
Ben bu konu üzerinden de bir siyasi nema gözlemlediğini görüyorum.

Bir tek iktidar mı yapıyor bunu?
Hayır bir tek iktidar yapmıyor bunu bugünkü toplantıda da söyledim!

Mesela mecliste o boy boy gazetelerin gösterilmesi buradan da böyle o şehit düşen askerlerin üzerine bir nemalama gayreti yok muydu? Yani orada bir tek sorumluluk sadece iktidarın mı yani siz demin güzel bir tablo çizdiniz hepimiz elbirliği ile bu işi çözmeliyiz yani iktidar…

Şimdi bakın ben sadece bu hükümetin değil içinde Anavatan partisinin de bulunduğu 91’de, birinci tezkerenin de reddedildiği süreçten bugüne kadar gelen bütün hükümetlerin, bu süreçte sorumlu olduklarını düşünüyorum. Yani işlerin buraya gelmesinden sorumlu olduklarını düşünüyorum. Bunu da söyledim; ancak biz bu meseleyi kucağımızda bulduk. Ne yapalım yani, demeye hiç kimsenin hakkı yok. Partiler, ülkelerin meselelerini bilerek ve onları çözüm getirmek için iktidar olurlar.

Ben size bir şey soracağım
Yani böyle bir ehliyetiniz, böyle bir yeteneğiniz, böyle bir kabiliyetiniz yoksa gelmeyeceksiniz bu makama. Yani canınız istediği zaman iktidar gibi canınız istediği zaman muhalefet gibi konuşuyorsunuz yok böyle bir şey.

Miting meydanında otobüsün üstünde…
Yani hacıyatmaz rolü iktidar rolü değildir. İktidar dimdik adam gibi durulacak yerdir. Yani Diyarbakır’a git güvercin, Söğüt’e gel Şahin olmaz! Ne güvercin ne şahin adam gibi duracaksınız.

Tabi bu aynı tavır sizler içinde geçerli olmalı yani muhalefet için de geçerli olmalı.
Eğer benim tarzımda buna aykırı bir şey varsa hesabını vermeye hazırım

Tüm muhalefet için söylüyorum.
Bütün bu riski göze alarak, bütün bu süreçleri anlattığım; sözgelimi bazın mensupları o gün olayın bütününü göremedikleri için beni yeren yazılar yazdılar. Sonra olaylar bu noktaya geldiğinde, benim öngörülerimi hatırlamadılar yada hatırlamak işlerine gelmedi. Hiç kimseyi kınamıyorum ama düşünce namusu diye de bir şey var; yani o gün benim için o sözü söylemek, bir siyasi bedel ödemeyi gerekli kılıyordu. Ben o siyasi bedel ödeme riskini göze alıp, o sözü söyledim. O gün, ne söylüyorsam; bugün de aynısını söylüyorum. Ama git Diyarbakır’a bir türlü, gel Ankara’ya bir başka türlü, git Söğüt’e başka bir türlü olmaz yani; böyle bir şey olmaz. Yani Söğüt’te uç düzeyde milliyetçi, Diyarbakır’da yani uç ölçüde (gülüyor ve susuyor) liberal. Yok böyle bir şey ya kusura bakmayın bu bir Başbakanlık rolü değil.

Peki muhalefet kanadına baktığımızda bu sizin partinizle çok alakalı değil ama bazı muhalif partilerden bahsediyorum, muhalefetten bahsediyorum, seçim otobüsü üzerine bu terörle ilgili olayı, bölücülükle ilgili, Güneydoğu’daki sorunları istismar eden “Başbakan PKK’nın ağzıyla konuşuyor” ifadesi doğrumu sizce?
Siz bana neyi soruyorsunuz yani bunun şık olup olmayacağını mı soruyorsunuz yoksa içeriğinin yoksa içeriğinin doğru olup olmayacağını mı soruyorsunuz?

Her iki yönden de soruyorum. Yani bu siyaset anlayışı doğru bir siyaset anlayışı mı?
Kürt sorunu ve demokratik cumhuriyet tanımlamalarıyla içerik bakımından yüzde yüz doğrudur, belgelidir, ortadadır. Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla kendi örgütüne verdiği talimatlara bakın, kullandığı, tırnak içine aldığı ibareleri çözüm için yapılan ibarelere bakın, yapılan işlere bakın ve ondan sonra da cereyan eden süreçlere ve Başbakanın bu konuya ilişkin tutumlarına bakın yüzde yüz doğrudur.

Devam adecek...

Mumcu ropörtajının ilk bölümü:
Baydemir Öcalan'ın tercihi olamaz

Yarın
Mumcu'nun Ankara'daki asıl hedefi
PKK nasıl çözümlenir
Muhalefet partileri konusunda ne düşünüyor