İHH Başkanı Bülent Yıldırım, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin hakkında çarpıcı bir iddida bulundu.
Abone olİHH Başkanı Bülent Yıldırım, Gürsel Tekin'in İstanbul İl Başkanı olduğu sırada, Mavi Marmara gemisine katılmak istediğini ancak o dönem Deniz Baykal'ın istifasıyla sonuçlanan parti içindeki gelişmeler nedeniyle bunun gerçekleşmediğini açıkladı.
İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsan Yardım Vakfı (İHH), Başkanı Bülent Yıldırım, El Cezire Türk'ten Ozan Bakır'a konuştu.
DİNDAR TÜRKLER HAKLARI KABULLENDİ
Anadilde eğitimin "anne sütü gibi helal" olduğunu belirten Yıldırım, dindar Türklerin de bu hakları kabullendiğini ve çatışmalı döneme geri dönülse bile bu düşüncelerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
ÖCALAN TELEVİZYONA ÇIKABİLMELİ
Yıldırım'a göre Abdullah Öcalan, PKK içindeki genç kuşağın eylemlerinin önünün kesilmesi için mesajlarını doğrudan vermeli, hatta bunun için televizyona bile çıkabilmeli. İşte o röportajdan bir bölüm:
Şeffaflıktan söz açılmışken, Öcalan’ın mesajlarını aracısız, doğrudan ulaştırabilmesi de bildirinizde yer alan taleplerden biri. Bu nasıl hayata geçirilmeli. Televizyona mı çıkmalı Öcalan, gazetecilerle mi görüşmeli? Somut olarak öneriniz nedir?
Şimdi örgüt içinde bir üçüncü kuşak oluştu. Bunlar daha genç, daha Marksist, toplumun ve İslam’ın değerleriyle çok örtüşmeyen bir grup. Bu üçüncü kuşak kendini daha çok Abdullah Öcalan’a ait hissediyor. Yaptıklarını Abdullah Öcalan’ın emirlerini yerine getirmek gibi kabul ediyor. Biz de diyoruz ki “Madem öyle, bu üçüncü kuşakla Öcalan arasındaki iletişim kanallarını açık tutun.” Bunun nasıl olacağı devlete aittir.
Mesela Kobani eylemlerinde Öcalan’ın mesajı biraz yatıştırdı ortamı. Yine öyle bir şey olduğunda Öcalan’ın kendisi mi çıksa televizyona ve mesajı verse?
O da olabilir. Yani her türlü iletişim kanalı açık tutulmalı. Mesela HÜDA-PAR diyor ki, “Bu emri Öcalan verdi.” Bunlar da ortaya çıkmış olacak sonuçta.
Az önce üçüncü kuşakla ilgili "Toplumun ve İslam’ın değerleriyle çok örtüşmüyorlar" şeklinde bir tespitiniz oldu. Bildirinizde de bölgedeki ideolojik ve manevi dejenerasyondan bahsediyorsunuz. Bundan kastınız nedir? Nedir bu dejenerasyon?
Kürt milleti tarih boyunca diğer milletlere göre daha dindar, daha medrese temelli bir millet olarak algılanıyor. Şimdi Kürtlerin İslam dinine olan bağlılığının azaltılması veya dinsizleştirilmesi projelerinin var olduğunu hepimiz biliyoruz. Buna vurgu yapıyoruz.
Bu bahsettiğiniz dejenerasyon nasıl etkiliyor oradaki hayatı? Örnek verebilir misiniz?
Şimdi bölgede çok ciddi bir şekilde uyuşturucu var. Tesettürü, kadının bir esareti olarak algılayan bir kesim var. Bölgede “Kadının esaretinin adı ailedir” diye sloganlar ve pankartlar açılıyor. Aileyi temelden reddeden bir anlayış bölgede yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
PKK mı yapıyor bunu?
PKK ve unsurları. Marksist bir anlayışla yapıyorlar. Bu bilinçli bir tercih. Camilerin olmadığı, Kuranı Kerim’in rafa kaldırıldığı, insanların tesettürle barışık olmadığı, ailenin istenmediği bir ideolojik görüş şu anda insanlara dayatılıyor.
Dindar Türklerin Kürt meselesindeki tavrında bir değişiklik oldu mu?
Evet oldu. Ulusalcı refleks, dindar olanda da, olmayanda da vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasasında Türkler ve Kürtler vardı ama daha sonra sadece Türkler oldu. Türk kavramı bütün vatandaşların eşitlenmesi adı altında kullanıldı. Ama bütün Kürtlerin hak ve özgürlükleri ellerinden alınınca hiçbiri de çıkıp demedi ki “Ya bir dakika Allah onu Kürt yaratmış, o Alevi bir aileden gelmiş. Bunların temel hakları vardır.” Kimse bunları demedi. Rahmetli Erbakan Hoca bunları ortaya koydu. Ama Hoca iyi anlaşılmadı. Mesela Erbakan’ı Dersim’e yanlış anlattılar. Dersim’i yapan CHP’dir. CHP Dersim’de kahramandır ama Dersim’in hakkını savunan Hoca hep arka planlarda kalmıştır. Ama son dönemlerde ulusalcı refleks göstermeyen Müslümanların söylemleri kamuoyunda daha çok gündeme geldi.
Özeleştiri yaptı mı dindar Türkler?
Yapan var, yapmayan var. Biz Türkiye’nin batısındaki STK’ları Diyarbakır’a götürdüğümüzde hepsi şok yaşamıştı. Batıdaki birçok yapıya göre, Güneydoğu’daki Kürtler düşünemez, konuşamaz, akıl üretemezdi. Sonra baktılar ki küçük bir çocuk bile, örneğin ilkokul 4’teki bir çocuk, kendini örgüte mensup hissediyor, sokağa çıkıp taş atabiliyor ve “Falan ildeki falan belediye başkanı şu sebepten dolayı kaybetti” diye yorum yapabiliyor. Yani siyasal bilinç o kadar gelişmiş. Batıdakiler bunun farkında bile değillerdi. Küçük görüyorlardı. “Onlar Türkçe bilmez, ekmeğini zor kazanır vs.” Ama tanıdıkça gördüler ki artık durum farklı.
Artık milliyet kimliği yerini dinsel kimliğe mi bıraktı?
"Türkiyelileşme"ye doğru bir evrilme yaşandı. İçinde de Müslümanlık var tabii.
Bunda AK Parti’nin, Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir rolü oldu?
Bir kere AK Parti doğruları söyleyen bir parti. Ha, doğruları yapıyor mu? Bu ayrı. Bunu tartışırız. Doğruların söylenmesi, bu yönde bir yol açmıştır. Ama 1969’dan beri insanlara eşit bakma fikrini siyasette dile getiren rahmetli Erbakan Hoca olmuştur.
Anadilde eğitim kabul edilse, Karadeniz’deki veya İç Anadolu’daki bir dindar buna nasıl bakar?
Biz raporlar yazarken sadece Kürtlerden değil Türklerden de çeşitli görüşler aldık. Çerkeslerden aldık. Şu anda Türkiye toplumunun büyük bir kesimi anadilde eğitime razı. Bir sorun çıkmaz. Dindar Türkler, Kürtleri anladı. Bakın biz sadece Kürtçe’nin anadilde eğitimini savunmuyoruz, Lazca’nın da anadilde eğitimini savunuyoruz, Çerkesçe’yi de savunuyoruz.
Anadilde eğitim hakkına şu anda batıdaki dindarların olumlu baktığını söylüyorsunuz ama bu durum şu andaki barış havasıyla ilgili olabilir mi? Yarın çatışmalı döneme geri dönülse yine bu hakkı savunurlar mı?
Evet savunurlar. Çünkü artık çatışma ortamında da olsa, hak ve özgürlüklerin ne anlama geldiğini ve bunun nasıl bir nimet olduğunu çok iyi biliyorlar. İnsanlar kendi refahı için başkasının da refahının korunması gerektiğini anladı. Mesela biz milliyetçi arkadaşlarla oturup konuşuyoruz. Çok açıkça şunu söylüyoruz: Türkiye'de Kürtçe'yi savunmuyorsak, o zaman Doğu Türkistan’da da Uygurca’yı savunmayalım.
Ne diyorlar?
O zaman bize hak veriyorlar. Bakın geçen gün Çin elçisi geldi. O “Sincan” dedi, Biz “Doğu Türkistan” dedik. Sonra dedi ki, “Biz Türkiye’nin bir bölgesine “Kürdistan” desek ve orada “Kürtçe eğitim yapılsın desek ne yaparsınız?” Ben kahkahayı bastım. Çünkü Kürdistan bizim için coğrafi bir kavramdır. Anadilde eğitimi de biz zaten savunuyoruz.
Bu 'milliyetçi arkadaşlar' dedikleriniz doğrudan MHP’ye oy verenler mi?
MHP’liler de var. Bizim bütün siyasi partilerden mensuplarımız var.
CHP’den var mı?
CHP’den de var. CHP milletvekillerinden gelip bizim projelerimize katılanlar var. Aktif bir şekilde gelip rol alıyor, yurtdışına gidiyor. Mesela bakın Gürsel Tekin, Mavi Marmara’ya da katılacaktı ama olmadı.
Neden olmadı?
Deniz Baykal olayı oldu (Baykal’ın bir kaset sonrası genel başkanlı’tan istifa etmesi olayı). O yüzden Mavi Marmara’ya katılamadı.
Kendisi mi böyle bir talepte bulundu, yoksa siz mi teklif götürmüştünüz?
Teklifi biz götürdük. Mavi Marmara sürecinde bütün partileri ziyaret ediyorduk. Gürsel Tekin'le de bizzat ben görüştüm. O zaman İstanbul İl Başkanı'ydı. Teklifimizi o da kabul etti. Ama sonra gerçekleşmedi. Hatta o dönem Cemaat'i (Gülen Cemaati) bile ziyaret ettik. Cemaat de destek verdi ilk başta. Ama sonra biliyorsunuz tavırları değişti.