Masal kitapları yazarı Hakan Bayhan: Çocuklara kitap verin; bırakın yırtsın
Bahçedeki İncir Ağacı, Karıncalar Ülkesine Yolculuk, Küçük Salyangoz Pişinga ve Mavi Eşekler Adası kitaplarının yazarı Hakan Bayhan ile masal kitapları yazma serüvenini konuştuk. Minikleri hayal dünyasında yolculuğa çıkaran yazar Hakan Bayhan, "Çocuklara kitap verin; bırakın yırtsın" tavsiyesinde bulundu.
Gazetecisiniz… Masal kitapları yazma serüveniniz nasıl başladı?
Gazeteciliğe başladığım ilk yıllarda toplumsal olaylar muhabirliği yaptım. Yani hem işçi eylemlerini takip ediyor, hem öğrenci olaylarını hem de adliyede mahkemeleri. Ancak kendimi bir alana yönlendirme isteğim vardı. Alan olarak kendimi kültür-sanat gazeteciliğinde daha iyi ifade edebileceğimi düşündüm ve o tarafa yöneldim. Sayfa sekreteri ve görsel yönetmen olarak birçok gazetenin kültür-sanat servisinde çalıştım, çalışırken işim gereği edebiyat başta olmak üzere sanatın diğer alanlarıyla da ilgilenmeye başladım. Bu arada çocukluğum da etkisi büyüktür yazmam noktasında. Çocukluğum kalabalık bir aile ortamında geçti. Doğduğum coğrafyada kış çetin geçerdi. Kış geceleri biz çocuklar için eğlence demekti. O zamanlar sadece radyo vardı. Bir de yaşlı kadınların bize anlattığı masallar… Öte yandan farklı kültürlerden çocuk hikâyelerini, masallarını dinlemek, okumak ilgimi çekmeye başladı. Bugün de dünyanın farklı kültürlerinde yazılmış hikayeleri, masalları yine aynı keyifle, heyecanla okuyorum. Gazetede çalışırken uzun bir süre yazdıklarımı biriktirip kenara attım. Sonraları biriktirdiklerime baktıkça bunların artık gün yüzüne çıkması gerektiğine, demlendiğine inandığım için masallar ortaya çıkmaya başladı. Tabii aslında yazmamı en çok çocuklar tarafından okuması, beğenilmesi tetikledi.
Bir kitabın konusunu seçerken nereden ilham alıyorsunuz? Ve yazma sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
"İlhamı bekleyemezsin. Onu sopayla kovalaman gerekir" demiş Jack London. Yazmaya her oturduğumda Jack London’un bu sözü aklıma gelir tebessüm ederim. Yazı dünyasında imgeler vardır ilham diye bir şey yoktur, ilham gelmez. (Bana göre) Bir düzen içerisinde bir disiplin çerçevesinde sistemli olarak yazmanız gerekiyor. Gündelik sorunların ayak bağı olmasına izin vermeden eğlendiğim, keyif aldığım ve daha yaratıcı olduğumu hissettiğim için yazıyorum. Gazetecilik deneyimimden yola çıkarak gözlemin önemli olduğuna inanıyorum. Bir bahçe, bir sokak, bir martı, bir ağaç gölgesi başkası için bir şey ifade etmeyebilir. Benim için önemlidir. Durup dakikalarca bir karıncaya, bir kediye ya da bir salyangozun ağır ağır gezinmesini izlerim. Bunlar benim için gözlemin ötesinde onların dünyasını anlamaya dönüktür. Masallarımda önce bir film senaryosu gibi karakterler oluştururum. O karakterlerle çatışırım. Hatta bir karakterlerin öne geçme çabasını izlerim. Burada karakterle daha doğrusu kahraman olmak isteyen karakterle beraber masalın içine girmeye çalışırım. Yazdıklarımı bir süre kenara bırakırım demlensinler diye. Ardından önce kızıma okuturum. (Bu arada kızım 12 yaşında) Nasıl olmuş mu diye. Sonra diğer çocuklara okurum. Eğer onlardan onay alırsam. Pedagojik olarak alanında deneyimli arkadaşlarla görüşürüm. En son yayın evine gönderirim.
Kitap yazarken çocuklardan fikir alıyor musunuz?
Çocuklar bir kere çok zekiler. Beyinleri biz yetişkinlerden, ebeveynlerden çok farklı çalışıyor. Çocukları bir şeylerin, bir şeyin kışkırtması gerekiyor ki çocuk kafasındakileri belli bir sisteme oturtup ifade edebilsin. Deneyimsiz insan sınırsız insandır. Deneyim insanı sınırlıyor. Çocukta da deneyim olmadığı için sınırda yok. O yüzden kitap yazma sürecinde çocukların fikirlerini önemsiyorum. Sınırsız hayal gücüyle hikaye ya da masalın kurgusu oturmuşken bazen bambaşka yönlere gidiyor. İsimler değişiyor, kelimeler havada uçuşuyor. Bunları çok kıymetli buluyorum. O yüzden biz yazarların görevi çocukları 'kışkırtmak' olmalı diye düşünüyorum.
Masal kitapları bir çocuğun gelişiminde kadar önemli? Etkileri neler?
Çocuklar biz yetişkinlerden daha yalın daha yalansız ve doğrular. Onlar neyin iyi neyin kötü olduğunun çok farkındalar ve bunu da tüm saflıklarıyla ifade etmede bir sakınca görmezler. Bu saflıkları onların masumiyetinden gelir. Çocuk deyip geçmemeli anlamazlar dememeliyiz. Onların algılama kapasiteleri biz yetişkinlerin çok üzerindedir. O yüzden hangi yaştalar ise onlara göre davranmanın doğruluğuna inanıyorum. Yetişkin kibriyle bakalım bu soruya cevap verebilecek mi? Bak bilemedin, çünkü neden? Sen bir çocuksun, anlamazsın. Dediğiniz an o çocuk sizinle diyalog kurmaz, sizden hatta nefret bile edebilir. Bir de bir laf vardır. Çocuğun seviyesine inmek. Bu bana çok itici geliyor. Ne seviyesi. Onları sadece biraz tetiklemek gerekiyor. Algıları bizden bin kat daha açık ve berraktır. Duygu dünyaları, düşünme biçimleri ve hayalleri farklıdır. Yetişkinlerin göremediği birçok ayrıntıyı onlar ilk bakışta görürler. Elimden geldiğince dinlemekten ve onları gözlemleyerek anlamaya çalışıyorum.