Marmara Denizi'ndeki kirliliğin nedenlerinin araştırıldığı raporda bölgeyi etkisine alan müsilajın sebebine de işaret edildi.
Abone olGüney Marmara'da hem deniz hem de su kaynaklarının kirlenmesine neden olan sorunlara yönelik Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 2019 Çevre Durum Raporunda da önemli ayrıntılar yer alıyor.
Marmara kıyısında yer alan zeytin işleme ve zeytinyağı üretim tesislerinden çıkan atıkların arıtılmasının çok güç atık sular olduğuna dikkat çekilen raporda şu ifadeler kullanılıyor:
"İlin üretime dayalı sanayi tesisi potansiyeli yoğunluklu olarak Bandırma, Gönen, Erdek ve Marmara ilçelerinde faaliyet göstermektedir. Bu ilçelerdeki üretime dayalı sanayi tesislerinden ve yerleşimlerden kaynaklanan evsel ve endüstriyel nitelikli atık sular direkt veya dolaylı olarak Marmara Denizi'ni etkilemektedir. Yaz aylarında turizme bağlı olarak artan nüfustan kaynaklanan evsel atık sular, kış aylarında ise zeytinyağı üretiminden kaynaklanan zeytin karasuyu en önemli çevresel sorunları oluşturmaktadır."
"Müsilaj ekolojik dengedeki çöküşün bize yansıyan sonucudur"
DSİ eski Genel Müdür Yardımcısı Dursun Yıldız ise şu tespit ve uyarıları sıraladı:
"Susurluk ve Biga nehirleri havzasında aşırı gübre kullanımı sonucunda Marmara'ya taşınan azot ve fosfor yükleri Marmara Denizi'nin dengesini tamamen bozdu. Bu nedenle Marmara Denizi'nin acil eylem planı kapsamında hemen oksijen çadırına alınması gerekiyor. Müsilaj, bu ekolojik dengedeki çöküşün bize yansıyan sonucudur. 2007 yılından bu yana kendini göstermiş ancak yönetimler bu mesajı almayınca daha geniş alanlara yayılmak zorunda kalmıştır."
"Kirlilik yükünün yaklaşık yüzde 70'i evsel"
"Marmara'da özellikle azot ve fosfor kirlilik yükünün yüzde 60'ı daha çok karasal kirlilik yükü olarak Marmara'nın çevresinden geliyor. Özellikle Güney Marmara, İzmit Körfezi ve İstanbul, kirlilik yükünde başı çekiyor. Marmara Denizi'ne havzadan gelen karasal kirlilik yükünün yaklaşık yüzde 70’inin evsel, yüzde 28'inin derelerden gelen yayılı yük, yüzde 2'sinin de sanayi kirlilik yükü olduğunu biliyoruz.
Günde yaklaşık 6.9 milyon metreküp atık su deşarjı yapılırken bunun da yüzde 54'ü sadece fiziksel arıtmayı içeren ön arıtma prosesi. Suyun yüzde 42'si ileri arıtmaya, sadece yüzde 5'i biyolojik arıtmaya tabi tutuluyor. Denizdeki kentsel kirlilik yükünün önemli bir bölümü buradan geliyor."
"Türkiye toprakları yüzde 80 oranında çölleşme riski taşıyor"
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç ise bozulan ekosistemleri sağlığına kavuşturmanın çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara borcumuz olduğunu belirtti. Türkiye topraklarının yüzde 80 oranında çölleşme riski taşıdığını söyleyen Ataç, şunları söyledi:
"Dünyada her 1 dakikada 3 buçuk futbol sahası büyüklüğünde orman yok ediliyor, her yıl 12 milyon hektar tarım arazisi bozuluma uğruyor. Tarım arazilerinin yüzde 23'ü verimliliğini kaybetmiş durumdadır. Bugünkü üretim ve tüketim anlayışıyla 2030 yılında 'Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ne ulaşmak mümkün değil. İnsanların tüketimini karşılamak için 1.6 büyüklüğünde bir dünya gerekli. Arazi tahribatı, deniz ve kara ekosistemleri dahil tüm ekosistemleri etkiliyor. Dünyamız küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik kaybı, gezegendeki azot ve fosfor döngüsünde sürdürülebilirlik eşiklerini çoktan aştı. Gelecekte kuraklık, su sıkıntısı ve gıda krizi ile yüz yüze kalmamak için vakit kaybetmeden arazi tahribatının önlenmesi çok önemli."
Kentleşme, alt yapı yatırımları gibi nedenlerle 3.5 milyon hektar tarım toprağının yok olduğunu söyleyen Ataç, tarım alanlarının yüzde 39'u ve mera alanlarının yüzde 54'ünün erozyon tehlikesi altında olduğuna dikkat çekti. (Mert İnan / Gökhan Karakaş- Milliyet)