Mantığın bittiği yerde, siyaset başlar
Her gerçekliğin içine bir kaşık doğruluk bir kaşık da mantık sınırlarını zorlayan gerekçe konulması,Demokratikleşmesi, şeffaflaşması beklenen bir ülke için kara bir görüntüden başka bir şey değil.
Hakan Fidan neden vekil olmak istedi,
Neden adaylığını geri çekti,
Gerçekten dediği gibi yorulmuş muydu,
Barış sürecinin devam etmesi için ona gerçekten ihtiyaç mı vardı. Bu yüzden mi dönmüştü.
Asıl amaç; Erdoğan’ın Fidan’ın adaylığına karşı çıkarak Davutoğlu’nun itibarını mı artırmaktı,
Yok yok, Erdoğan aslında doğru olanı yapmış, Fidan konusunda kamuoyu önünde elini masaya vurarak parti içinde otoritesini bir kez daha mı kanıtlamıştı,
Erdoğan mı kazanmıştı,
Başbakan Davutoğlu mu mahzunlaşmıştı,
Yoksa aslında normal işleyen bir süreci medya ve muhalif yazarlar mı bulandırıyordu…
***
Abdullah Gül ismi neden ortaya atılmıştı,
Davutoğlu’na bir mesaj mıydı,
Abdullah Gül kırgın kırgın geri gelir miydi ya da Erdoğan’ın çalışma sistemine direnir miydi,
Yoksa aralarındaki bin yıllık kardeşlik devam mı ediyordu,
AK Parti teşkilatı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir sözüyle Abdullah Gül karşıtı, bir sözüyle Abdullah Gül hayranı mı olmuştu,
Bir demeçle Hakan Fidan hayranı, bir demeçle “Aslında Fidan yanlış yaptı” yorumları mı vuku bulmuştu,
Silinen tweetler ve bir demeçle değiştirilen fikirler de uzay boşluğuna yükselip orada yoluna devam eder miydi?
***
CHP kapatılacak mıydı?
Ak Parti’nin Hakan Fidan’ı var ise; Kılıçdaroğlu’nun CNNTürk’te Ahmet Hakan’a söylediği “MİT’te bir grup oluşturulmuş ve bizim aleyhimize çalışıyor. Hepsinin adını tek tek biliyoruz” bilgisinin kökü nereye-kime dayanıyordu,
MİT’teki bir grup da CHP’ye mi bilgi sızdırıyordu,
Yoksa bunlar zaten kahvede oturan insanların bile bileceği basit mevzular mıydı.
***
Ergenekon, Balyoz davalarında ne olmuştu,
Vesayet kalkmış, darbe kuş olup kanatlanıp başka diyarlara mı göçmüştü,
Derin yapılar mı temizlenmişti yoksa yapılar mı derinleşmişti,
Hapiste ölen öldüğüyle, mağdur olan mağduriyetiyle mi kalmıştı,
“Kim kimle dost, kim kimle düşman” listesi birbirine karışmış,
İttifaklara okeyde dördüncü mü aranıyordu?
***
Fantastik - bilim kurgu karakter Fuat Avni, devletten sızdırılan bilgilerle kamuoyuna ilan-ı aşk mı ediyordu,
Kurtlar Vadisinde devletten bilgi sızdıran bir sosyal medya karakteri yaratılsa; “Senarist amma da abartmış” der miydik,
Kimdi bu kişi,
Yoksa bir kaç kişi miydi,
Aslında neye hizmet ediyordu…
***
Kabataşta ne olmuştu,
Görüntüler mi silinmişti,
Manipülasyon muydu,
İftiracılar, yalancılar diye ikiye bölünen ülke, gerçeği bulmaktan aciz mi kalmıştı,
Ya da gerçek apaçık ortadaydı da
Görmek istemeyen mi görmüyordu,
***
Baykal’ı ve MHP’li başkan yardımcılarını kim/kimler siyasetin dışına itmişti,
“Sorumlusu okyanus ötesi değil” iddiası doğru muydu,
Yaşananlar dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın bilgisi dahilinde miydi,
CHP’nin ya da MHP’nin içinden bir grup mu olanları tasarlamıştı,
Siyaseti dizayn etmek isteyen kimdi,
***
Velhasıl,
bu örnekleri barış sürecinden, Hrant Dink suikastına, ordan 7 Şubat krizine, oradan da Uludere’ye kadar çoğaltabiliriz,
Ama artık ülke de bir gerçek var ki,
Gerçeklerin komplo teorileri üzerine kurulduğu bir yerde yaşıyoruz.
Dedikodu, en incelikli siyaset analizi enstrümanı…
İktidarı, muhalefeti, sivil toplumu,
herkesin doğrusunun içinde, bir parça bilmemkimden aldığı istihbaratlar ya da komplo terorileri söz konusu.
İddası olmayan yok.
İşin doğrusu, meseleler şeffaflığını yitirdiği,
bazısı saklanıp, bazısı misenformasyon parçası haline getirildiği için,
geriye belki de ilgili gerçeklik hakkında atıp tutmak kalıyordur.
Aslında aklımızın almadığı,
“Neden, nasıl” olur diye kafa yorduğumuz,
Ve belki de biz efendi, kendi işine gücüne bakan insanları aşan meseleler vardır.
Ve olayların bu boyutta olması,
Her gerçekliğin içine bir kaşık doğruluk bir kaşık da mantık sınırlarını zorlayan gerekçe konulması,
Demokratikleşmesi, şeffaflaşması beklenen bir ülke için kara bir görüntüden başka bir şey değil.
Onun için şu aralar,
Siyaset, hakikaten mantığın bittiği yerde başlıyor.