'Bu işi evde şişme kadınla yapsa, adı "fantezi" olacaktı; uluorta vitrin mankenleriyle yapınca iş "sapıklık" diye isimlendirildi.' Can Dündar mankene tecavüzü yazdı.
Abone olCan Dündar bugün Milliyet'teki köşesinde 'mankene tecavüz' olayını yazdı. Dündar diyordu.
Belki de bir manken sevgiliydi, bütün ideali...
O ünlü moda kanalı açıkken gözlerini ekrana kilitlerdi.
Çocuklar bile artık doktor, mühendis filan değil, manken olmak (veya hiç değilse bir mankenle birlikte olmak) istiyorlardı.
TV'de gördüğü, beğendiği tüm starların birer manken sevgilisi vardı.
Memleketimizde mankenle bir gece geçirmek, başlı başına bir statü göstergesi sayılırdı.
O da bunu yaptı.
Lakin imkânları sınırlı olduğundan, onun tek gecelik mankeni, alçıdandı.
***
3 Ocak gecesi 30 yaşındaki Ahmet, Antalya Lara'da bir giyim mağazasının soyunma kabine sotalandı.
Saat 22.00 olunca mağaza kapandı, Ahmet içeride kaldı.
Beklediği an gelmişti.
Vitrinde göz diktiği üç mankeni boylu boyunca yanına yatırdı. İnsanlık tarihinin en ilginç "orji"lerinden biri başladı.
Mankenlerini soydu Ahmet; "taş gibi" göğüslerini ve dudaklarını ısırdı, meme uçlarını kopardı. İtirazsız bir tecavüzün, mukayesesiz bir çiftleşmenin keyfine vardı.
Sonra da erken-geç düşünmeden, partnerlerinden birinin kasığı üzerine boşaldı.
Lakin en büyük hatayı bundan sonra yaptı:
Mankenlerin koynunda uyuyakaldı.
Sabah gelen işçiler, onu mutluluk rüyasından uyandırdı.
Tecavüzden değilse de işyerine izinsiz girmekten ve mala zarar vermekten adliyeye sevk edildi. 1 YTL kefaletle serbest bırakıldı.
Eve döndüğünde eşini bulamadı.
"Mankenle ihanet", televolelerdeki gibi, ayrılık getirmişti.
***
Ahmet bu işi evde şişme kadınla yapsa, onun adı "fantezi" olacaktı; uluorta vitrin mankenleriyle yapınca iş "sapıklık" diye isimlendirildi.
Plajlarında birbirinden güzel Rus kızların cirit attığı Lara'da para denkleştiremeyen daha cesur erkekler canlısına tecavüze yeltenirken mahcup tecavüzcüler, vitrin mankenleriyle idare ettiler.
Neticede hepsinde aynı cazip çıplaklık, aynı çekici uzaklık, aynı soğuk kadınsılık yok muydu?
***
Dalga geçmeye pek müsait olsa da, bu trajikomik öyküde hazin bir yalnızlık ve çaresizlik kokusu var.
Bizler, bu toplumun erkekleri, asırlarca cinsimize yasaklanan kadın cemali ve vücudunu, şunun şurasında ancak 100-150 senedir sokakta görüyoruz.
Onları sere serpe bir özgüvenle izleyişimiz daha da yenidir: olsa olsa son 10-15 yıl...
Asırlık bir açlığın üzerine 10-15 yıldır her gece 150 kanalda, plajda, kulüpte, sokakta davetkâr bir işveyle yürüyen, "Öp beni" diye inleyen, şehvetle dans eden kadınlar görmek kimimizi heyecanlandırırken, kimimizi bunalıma soktu.
Cumartesi Sabah'ın kapağında, çalıştığı fabrikada kendi ürettiği kıpkırmızı fantezi iç çamaşırına hayretle bakan türbanlı genç kız gibi, 10 yılda yarattığımız 15 milyon genç, bakakaldı evde yaşadığıyla, ekranda izlediği arasındaki akıl almaz farka...
Herkesin her gün başka mankenle aşk yaşadığı bir farazi dünyayı gerçek sananlar için "yüzyıllık yalnızlık" hepten dayanılmaz oldu.
Pazarlanan fantezilerle toplum gerçeklikleri arasındaki boşluğu, memeleri dişlenmiş vitrin mankenleri doldurdu.