Malezya ile Türkiye'nin ortak yönleri neler? Ya da farklı noktaları?
Abone olBasın Malezya'yı mercek altına aldı.. Milliyet Ece Temelkuran'ı bu ülkeye gönderdi.. Yazar çarpıcı izlenimlerle döndü..
Temelkuran'ın en dikkat çeken görüşü iki ülkenin siyasal İslam çizgisinin birbirinden çok farklı olduğunu söylemesi oldu..
İşte günlerdir konuşulan Malezya'nın bilinmeyenleri:
"Burada kadınlar başörtüsünü bağlamayı yeni öğreniyor. Ben profesyonel olarak onlara yardımcı oluyorum."
Kuala Lumpur'un merkezindeki Petronas alışveriş merkezinin tam ortasında tezgâhtar Muhammed, türbanın nasıl bağlanacağını benim üzerimde gösterirken böyle diyor. "Ama, Türkiye'de erkekler tesettürlü kadınlara böyle dokunmaz" dememe aldırmadan artistik başörtüsü bağlama gösterisine devam ediyor:
"Malezya kadınları henüz Türkler kadar iyi bağlayamıyor başını. Biz sizden yeni öğreniyoruz."
Alışveriş merkezinde dükkânları bulunan Gucci'yi, Dolce Gabbana'yı, Louis Vuitton'u unutup Muhammed'in maharetini kapmak için dikkatle izleyen açık ya da kapalı kadınlara ve en önemlisi sokaklarda satılan başörtülerinin çoğunun Türkiye'den ithal edilmesine bakılırsa o meşhur "Türkiye Malezya olur mu?" sorusunu belki de tersine çevirmek gerekiyor:
"Acaba Malezya bir gün Türkiye olur mu?"
Beş benzemez!
Bugünlerde Kuala Lumpur bol miktarda telaşlı Türk gazetecisiyle tanışıyor. Türk basınının aniden bastıran "Kuala Lumpur çıkarması"nın gerekçesi belli:
Türkiye'deki yükselen siyasal İslamın izlerini Malezya'da aramak.
Oysa, Malezya ne geçmişiyle ne siyasi ve toplumsal yapısıyla Türkiye ile hiçbir benzerlik göstermiyor. Ülkenin eski İngiliz sömürgesi olması ve İslamın sömürge karşıtı hareketle derin bağları bir yana, sermayeyi elinde tutan Çinliler nüfusun yaklaşık yüzde 30'unu oluşturuyor. Hindular ve bir sürü yerli etnik grubu çıkarırsanız Malezya nüfusunun sadece yüzde 60'ı Malay. Malay olmak demek ise anayasaya göre otomatik olarak Müslüman olmak demek ve bu yeni bir şey değil.
Malaylar zengin Çinlilere karşı verdikleri var olma mücadelesinde kimliklerine sahip çıkmak için de siyasal İslamı kullanıyor. Ama bu mücadele Türkiye'deki gibi "varoş-merkez" mücadelesi değil. Malezya'da İslam varoşlardan merkeze doğru yükselmiyor.
Bilakis siyasal İslam, önceki dönemde Müslümanlara tanınan pozitif ayrımcı olanaklar yüzünden sınıf atlayıp orta sınıf olmuş Malaylar sayesinde yaygınlaşıyor. Burada yoksulluk ve varoş daha ziyade Hindularla ilgili başka bir mesele.
İslam milli mutabakat değil
Üstelik bu etnik çeşitliliği oluşturan Malezyalılar "Çamurlu Kavşak" anlamına gelen Kuala Lumpur şehrinde sadece son elli yıldır bağımsız bir ülkenin vatandaşları olarak yaşıyor. 50 yaşındaki genç ülkenin en büyük derdi, siyasal İslamın tırmanışıyla iyice bulanan bu "çamurlu kavşağı" bir arada tutabilmek. Yani Malezya'da siyasal İslam, Türkiye'deki gibi farklı etnik gruplar arasındaki "milli bağları" kuvvetlendiren değil, tam tersine tahrip eden bir gelişme. Zaten bu yüzden yeni kutlanan yıldönümünün dev reklam panoları hiç durmadan karşınıza çıkıyor:
"Tek kanun! Tek kader!"
Ticari reklam panolarında, televizyon dizilerinde de "başörtülü ve mini etekli kadın barışı" fotoğrafı aynı nedenle gösterilip duruluyor. Neredeyse burnunuza dayanırcasına... Diğer bir önemli fark ise...
Station Cafe'nin garsonları "İngiliz de olsa, Çinli de olsa bütün lokantalar denetimden geçip bu amblemi asmak zorunda diyor." Dükkânın girişindeki devlet tarafından verilen "halal" (helal) amblemini gösteriyorlar.
İngiliz de, Çinli de 'helal!'
Devlet memuru kadın üniformalarına ve bu "halal" amblemine bakınca anlıyorsunuz ki Türkiye'deki "kamusal/özel alan" tartışması Malezya'da tam tersine işliyor. Yani kamusal alanda Malay bir kadın memur üniformasının parçası olarak başörtüsü takar ama işten çıkınca da başını açıp yaşayabilir.
Siyasal İslamın dönüşü yok
Gelgelelim, iki ülke arasında bu kadar çok fark olmasına rağmen Malezya'yı mutlaka izlememizi gerektiren şey, İslami hareketin tıpkı Türkiye'dekine benzeyen "tırmanma" biçimi. Bu tırmanış, siyasal İslamın yükselişe geçtiği diğer bütün yerlerdeki gibi (bir entelektüelin deyişiyle) "sıkılmış diş macununa" benziyor; yani geri dönüşü yok.
Türkiye ile Malezya arasındaki çok önemli bir başka benzerlik de laikliği savunan kesimin içine sokulduğu cendere. Aynı Türkiye'deki gibi onlar da "demokratik olmamakla", "insanların kişisel seçimlerine saygı göstermemekle" suçlanıyorlar. Ama Malezya'da bir ilkokula bakınca bu kişisel seçimlerin ne kadar kişisel olduğunu soruyor insan kendine. Okul dışında başörtüsünü çıkarması "serbest" olan çocuklara bakınca...
Tropik tesettür!
Malezya'ya topyekûn şeriatın gelmesinin önündeki engellerin hepsi yıkılsa bile bir tek engel fena halde yolu tıkıyor:
Yüzde 90 nem oranı ve hiç serinlemeyen tropikal iklim.
Bu yüzden yeni yeni kapanan kadınlar kısa kollu tişörtlerle ya da göbeği açık bluzlarla geziyor.
Onlar tesettürü yeni öğreniyor, Kuala Lumpur sokakları da başörtülü kadınları...
'5 yaşında oruç talimine başlatırız'
"Mideleri ağrıdığı için ağlarlar ama bir Müslümanın orucu erken yaşta öğrenmesi gerekir. Biz beş yaşında başlatırız denemeye. Çok ağlarlarsa uyuturuz ki, iftara kadar bekleyebilsinler."
10 yaşındaki kız ikizlerin babası Hacı Ali, okul çıkışında çocuklarını beklerken ramazan ayının gereklerini neşeyle anlatıyor. Bütün dükkânların kapalı olduğunu ve çocuklarının ramazan boyunca okulda hiçbir şey yiyemediklerini...
Ya acıkırlarsa? Çok acıkırlarsa? Okulun kantininden bir şey alamazlar mı?
"Alamazlar, çünkü para vermeyiz ramazanda."
Malayların gittiği ilkokulun tesettür üniformasıyla 7-12 yaşlarındaki çocuklar çıkıyorlar okuldan. Bu çocukların hepsi mi aç peki? Yoksa ikizlerin babası mı biraz "katı?"
"Evet" diyor okulun müdürü, "Ramazan boyunca yemek aralarını kaldırıyoruz ve kantini kapalı tutuyoruz."
Kötü İngilizcesinden dolayı yanlış anladığımı sanıyorum, ama sonra genç kadın müdür yardımcısı tekrar ediyor:
"Evet, yemek yemiyor çocuklar. Sabah 07.00'den öğlen 13.00'e kadar. Ayrıca zaten ramazan ayında bütün sosyal etkinliklere de ara veriliyor."
Ama bu kadar mecburiyet?
"Hiçbir şey mecburi değil" diyor müdür.
Başörtüsü de okul kapısının dışında "çıkarılabiliyormuş" mesela. Ama okulun çıkışında bir iki kız haricinde kimse çıkarmıyor örtüsünü. Küçükler biraz çekiştirerek derhal okuldan sıvışmaya bakıyorlar ama daha büyükler Türkiye'dekine çok benzer şeyler söylüyorlar:
"Biz bu örtüyü kendi istediğimiz için takıyoruz."
Aldıkları İngilizce dersleri sayesinde meramlarını çok düzgün anlatıyorlar:
"Bu bizim kişisel seçimimiz!"
'Korkunç Malezya' nerede?
Türkiye'deki Malezya merakı ya da "korkusu", Amerikalı diplomat Richard Holbrooke'un Türkiye ve Malezya'yı "ılımlı İslamın" örnek ülkeleri olarak göstermesiyle başladı. Türk basınında çıkan haberler de bu korkuyu destekledi. Oysa "Malezya'da oruç tutmayana para cezası kesiliyor" gibi haberler 13 eyaletten oluşan Malezya'nın sadece iki eyaletiyle ilgili.
Her biri yasal düzeni ve toplumsal hayatı bakımından birbirinden farklı olan eyaletler içinde Kuala Lumpur'un bulunduğu Selangor eyaleti bu siyasal İslam hareketinden en az etkileneni. Malum şeriat haberlerin geldiği iki eyalet ise zaten tarihsel olarak tutucu.
Bu kadar etnik ve dini farklılığı bir arada tutmak için ülkenin kuruluşuyla birlikte kurulan Birleşik Malay Ulusal Örgütü (UMNO) partisi hâlâ en güçlü siyasi hareket. Ülkedeki siyasal İslamın baş aktörü olan Malezya İslamcı Partisi (PAS) ise iktidara çok yakın olmakla birlikte henüz AKP kadar "ılımlı" olduğunu kanıtlayamamış durumda. Parti liderlerinin esnek olmayan şeriat yorumu ve "İslam polisi olsun" gibi önerileri, geleneksel olarak esnek olan Malay halkını bir süre daha tedirgin edeceğe benziyor.