Bir iftar çadırı. Hınca hınç dolu.. Bu iftarda, herkesin ortak hikâyesi var..
Abone olİstanbul'un "yoksul" semtlerinden Esenyurt'ta iftar yapılacak binanın önünde, akşam çocuklarına pişirecek bir çeşit yemeği, ekmek alacak parası olmayan aileler sıraya giriyor. Anneler, çocuklarını "Bak karnını iyi doyur, eve dönünce bir şey yok biliyorsun" diye sessiz sessiz uyarıyor önce kapıda.
İçeriye girince de kendisine aldığı yemeği bile çocuklarına yediriyor o anne; çocuğunun karnı doysun, gece acıkmasınlar diye. Yemekler dağıtılırken ise 10 yaşlarında bir çocuğun sesi duyuluyor ön sıralardan sevinçle: "Mahsuuuun, köfte var oğlum, yaşadık..." Bu iftarda, herkesin ortak hikâyesi: Yokluk ve parasızlık.
Erkenden kuyruğa
Esenyurt Belediyesi, geleneksel iftar çadırını, belediyenin tam karşısındaki Kültür Sarayı'na taşımış. Tiyatro, gösteri salonlarından oluşan üç katlı modern tesis, bir aylığına iftar saatlerinde "iftar çadırı" görevi görüyor. Belediyenin ücretsiz etkinliklerine dahi hayatında hiç gelmemiş, hiç barkovizyonlu bir salona girmemiş anneler, babalar, çocuklar dakikalar öncesinden sıraya giriyorlar kültür merkezinin önünde. Hatta, aralarından bazısı kültür merkezine ulaşmak için yarım saatten fazla yol yürüyor.
Yemek üçüncü katta veriliyor, basamakları ağır ağır çıkıyorlar, aralarında gizli bir anlaşma var gibi, kimse bu sessizliği bozmuyor. Üç kat merdiveninin sonunda buzlu cam bir kapı, ancak kapalı. İftar saatinde açılıyormuş. O ana kadar, kapıda ve ayakta beklenecek. Merdivenler doluyor, döne döne kuyruk çıkış kapılarına kadar.
O sırada içeride çorba karıştıyor görevliler. İftar, "Kimse Yok mu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği" ve "Bahçeşehirli İşadamları Derneği" tarafından veriliyor. Garsonlar dahil, toplam dört kişi çalışıyor. Amaç, her gün bin kişinin karnını doyurmak.
Ancak, diğer çadırlar gibi, ne porselen tabak ne de kepçe kepçe yemek dağıtılabiliyor burada. İmkânlar belli, para az. Karton kâselerde bir kepçe sebzeli çorba, bir karıştan az büyük plastik tabakların içerisinde üç köfte, biraz patates ve makarna var. Bir de minik bir sütlaç. Ve bu kısıtlı imkânlara rağmen kimse ama sıradaki hiç kimse, bir tabak daha alabilmek için talepte bulunmuyor, "Az daha çorba alayım" diyen bir kişi bile çıkmıyor. Belediye görevlileri, kumanya kalırsa dağıtıyormuş isteyenlere zaten.
Evden gizli çıktım
İftar saatine kadar sırada bekleyenlerin derdi, işsizlik, ekonomik güçlükler. Polat Topçuoğulları, evde yemek olmadığı için gelmiş, ancak karısını bu kez yanına alamamış. "Birlikte çıkınca, mahalleli soruyor, 'Nereye?' diye. Utanıyoruz, söylemeye. O da beni gönderdi, gizli gizli çıktım evden, yarım saattir yürüyorum gelmek için" diyor.
Songül Karaca, belediyeden yardım alarak lisede okuyan kızıyla geçinebiliyor. Bu ay belediyeden erzak gecikince, iftar çadırına gelmeye başlamışlar.
Erzurumlu inşaat işçileri de sırada. Esenyurt'ta bir inşaatta kalıyorlar. Hayatlarında ilk kez böyle bir iftar yapacaklar. "Çok az para kazanıyoruz, gelmeye mecbur kaldık" diyorlar.
4 çocuklu Gürsel Şahin, evinde akşamları çoğu kez yemek pişiremediğini söylüyor. Sıradaki diğer kadınlar da diyor ki, "Çoğumuzun evinde öyle. İstanbul'un burasını gören yok. Keşke ramazanda değil sadece, her gün böyle yemek verilse, ihtiyacı olan gelse..."
Şükran Pakkan/Milliyet