Zaman Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, CHP Olağanüstü Kongresi'nde yaşananları gözleme tabi tutunca son derece ilgi çekici bir tablo ortaya çıktı.
Abone olZaman yazarlarından Etyen Mahçupyan, CHP Kongresi'yle ilgili basında ortaya çıkan tartışmaları değerlendirdiği başlıklı yazısında ilginç anektodlara yer verince ortaya çarpıcı bir tablo çıktı:
Cumhuriyet Partisi’ne yönelik komplolar kurultay sonrasında da devam ediyor... Neredeyse bütün köşe yazarları yaşananları sanki bir olumsuzlukmuş gibi alıyorlar.
Hatta bazı gazeteler ‘yakışmadı’ türünden garip başlıklar bile attılar. Oysa kurultayda olan bitenler tam da bu güzide partimizin zihniyetsel geleneğine uygun bir davranış kalıbını ima etmekte. Bu ince nüansı anlamak için Baykal’a destek vermek üzere ABD’den gelen İsmail Cem’in bilge yorumuna kulak vermek gerekiyor: Cem’in öncelikli tespiti Türkiye’de ciddi bir yabancılaşmanın yaşandığı ve CHP’nin “böyle bir yabancılaşma tuzağına düşmemesi gerektiği.” Çünkü CHP “milli mücadele geleneğimiz ile sosyal demokrat geleceğimizin bütünlüğüdür.” Nitekim bu özlü tespitlerden hareketle Cem, bu kurultayda CHP’den “cumhuriyetçiliğin özü, esası, ilkesi doğrultusunda bir yenileşme” beklediğini açıkça ortaya koymuştu.
Kurultaya biraz objektif bir biçimde bakılabilirse, yaşananların tam da Cem’in söylediği gibi bir ‘yenileşme’ olduğu ortaya çıkar. Delegeler arasındaki samimiyeti artırmak üzere küçük bir salon kiralanması ve asılan pankartın ‘teslimiyetçi siyasete hayır’ ibaresini taşıması, kurultayın cumhuriyetçiliğin özü doğrultusunda bir enerji yenilenmesini ifade edeceğini belli etmekteydi... Sarıgül taraftarlarının kapıları kırması, bizzat Sarıgül’ün büyük bir özveri göstererek bazı insanları yumruklaması ve delegelerin kendilerini iskemle ve demir sopalarla ifade etmeleri; sosyal demokrasinin artık ona vurulmuş olan zincirleri kırma noktasına geldiğini göstermekte. Hele bazı delegelerin “satılmış divan” ve “hırsız Şinasi” sloganlarının akabinde, Divan Başkanı’nın “Ben Kuvayi Milliye’den geliyorum” diyerek polis istemesinin; CHP’nin devletçi ve devrimci geleneğini dosta düşmana bir kez daha kanıtladığını söyleyebiliriz.
Nitekim bu gelenekten yükselen enerji, genel başkan adaylarının içerik zenginliğine sahip konuşmalarında ideolojik açıdan da en üst noktasına ulaştı: Baykal’ın CHP’ye yönelik uluslararası komployu deşifre etmesi ve dış düşmanların içerde medya ile nasıl bir şer ekseni oluşturduğunu kanıtlaması umarız artık bazılarının gözlerini açmıştır. ABD ile CHP arasındaki büyük gerilimin bu iki gücün eşdüzeyliliği nedeniyle çözülememesi; ABD’nin kurultaya da aynen Irak’a uyguladıkları türden bir saldırı düzenlemeleriyle sonuçlanabilirdi. Neyse ki Sarıgül’ün engin basireti bu vahim ihtimali önlemiş ve karşılıklı saldırıları, geleneğe uygun olarak ‘milli’ bir çerçeve içinde tutmuştur. Diğer taraftan kurultay mücadelesini yitirmesine karşın, “hem benim hem de çocuklarımın kursağından haram para geçmedi” diyen bir Sarıgül’ün aziz milletimizin bağrında şimdiden yer almış olduğunu vurgulamak sanırız bir abartma olmaz...
Bütün bu gelişmeler karşısında Hasan Bülent Kahraman gibi nevzuhur sosyal demokratların “bu parti artık... kendisine ait bir ideolojiyle bütünleşmiş olsa da bir yere varamayacak” türünden densiz yorumlar yapmasını şiddetle kınıyorum. Çünkü her şeyden önce bu partinin hâlâ bir yerlere varacağını sanmak bu işten hiç anlamamak demektir. Ama daha önemlisi bu parti zaten kendi ideolojisiyle bütünleşmiş olduğu için, bir yere varmamaktadır ve de bir yerlere varmak da istememektedir. Nitekim CHP’nin yönünü değiştirmeye yönelik kökü dışarda entel baskılar karşısında en doğru sözü, kurultayın ortasında özel bir iş nedeniyle ayrılmak zorunda kalan bir delege söylemiştir: “Demokrasi bize yaramıyor... Alışamadık gardaş.” Evet bazı şeylere alışılmaz... alışılamaz! CHP’nin etrafındaki emperyalist kuşatma ne denli güçlü olursa olsun; daima karşısında demokrasinin nüfuz edemeyeceği bir çekirdek bulacaktır!
Yazı: Etyen Mahçupyan
Kaynak: