BIST 9.765
DOLAR 35,10
EURO 36,43
ALTIN 2.927,32
HABER /  MEDYA

Mahçupyan cemaatin niçin kaybettiğini yazdı

Başbakan Davutoğlu'nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, hükümete kafa tutan cemaatin niçin kaybettiğini yazdı.

Abone ol

Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, "Hizmet niçin kaybetti?" başlıklı bugünkü yazısında AK Parti-Cemaat çekişmesini ele aldı. 

Son dönemde Gülen cemaatiyle girdiği polemiklerle dikkatleri üzerine çeken yazar, yine ses getirecek bir yazı kaleme aldı. 

Mahçupyan'a göre Gülen cemaati darbe girişiminin ‘safsata’ olduğunu iddia ederek üste çıkacağını sandı ve kandırma işlevini sürdürdü. Mahçupyan, hükümetin 'yolsuzluk olmamıştır' demediğini buna karşın cemaatin kendisini 'masum' ilan etmesinin ahlaki üstünlüğü kaybetmesine yol açtığını savunuyor.

 İşte o yazıdan bir bölüm aktarıyoruz:

HUKUKUN İDEOLOJİDEN BAĞIMSIZ OLMADIĞI GÖRÜLDÜ

"Çatışmanın seyrinde bir üst entelektüel etap meşruiyet dayanaklarının olabildiğince ‘evrensel’ ilkelere oturtulmasıydı. Hükümetin siyasetin, Hizmet ise hukukun meşruiyetinden medet umdu. Burada ibre görünüşte Hizmet’ten yanaydı, çünkü Batı dünyası için hukuk (Doğu’nun her an kontrolden çıkabilecek siyaset pratiği karşısında) bir tür olgunluk, gelişmişlik ima ediyordu. Bu bağlamda yargı bağımsızlığı en fazla kullanılan argümanlardan biriydi. Ancak olaylar oturmaya ve tartışma çeşitlenmeye başladığında, bütün propaganda bombardımanına rağmen, Türkiye’deki yargının öncelikle tarafsızlık sorununa sahip olduğu ortaya çıktı. Hukukun ideolojiden bağımsız olmadığı, hakemlik vasfında sorun olduğu görüldü. Ayrıca kırılmayı ima eden değişim dönemlerinde hukukun siyasete tabi olması da şaşırtıcı değildi.

MUHAFAZAKAR KESİM HER İKİ TARAFI DA TANIYOR

Kısacası AKP’nin görünen tekdüze söylemine ve Hizmet’in bütün akademik seferberliğine karşın, meselenin kendine has koşulları hükümetin Hizmet karşısındaki meşruiyet savaşını entelektüel düzlemde de en azından kaybetmemesine yol açtı. Özellikle muhafazakâr kesimin daha sıradan insanları için ise ortada AKP lehine bariz bir durum vardı. Bunu anlamak için önce şu tespiti yapalım: Muhafazakâr kesim her iki tarafı da tanıyor ve biliyor. Yani kandırılması mümkün değil. Dolayısıyla tarafların ne denli samimi oldukları ve siyaseti ne denli kabul edilebilir bir ahlaki temelde yaptıkları önemli.
Tarafların bu gerilimde kullandıkları söylem üç nüansa sahipti: Ötekinin bizatihi yaptığı, ötekinin bana yaptığı ve benim yaptığım. AKP açısından Hizmet darbe girişiminde bulunmuş ve hükümeti arkadan vurmuştu. Yani hükümet ilk iki nüansı kullandı. Kendisinin ne yaptığını söylemedi. Ama muhafazakâr kesimin bile yarısı yolsuzlukların varlığına inanıyor. İnsanlar hükümeti zihinlerinde ve yüreklerinde aklamadılar…

CEMAAT KANDIRMA İŞLEVİNİ SÜRDÜRDÜ

Buna karşılık Hizmet hükümetin yolsuzluk yaptığını ve kendisini bitirmeye çalıştığını söyledi. Ancak ilk iki nüansla yetinmeyip üçüncüsüne geçti ve kendisini ‘masum’ olarak sundu. Bu tercih Hizmet’in ahlaki üstünlüğü kaybetmesine neden oldu, çünkü dediğim üzere insanlar olanı görüyor ve biliyor.
Taktiksel olarak doğrulardan kaçınabilirsiniz ama yalana tevessül etmemeniz lazım. Hükümet en azından bunu yaptı. Erdoğan veya bir başkası hiçbir zaman “yolsuzluk olmamıştır” demedi. Bunun bir ikrar olduğu söylenebilir ama kritik mesele yanlışın varlığı değil, onun farkındalığının dolaylı da olsa beyanıdır. Hizmet ise darbe girişiminin ‘safsata’ olduğunu iddia ederek üste çıkacağını sandı ve kandırma işlevini sürdürmüş oldu. Sonuçta AKP iktidarında yolsuzluklar yapılmış olsa da parti muhafazakâr dünyanın siyasete koyduğu ahlaki sınavı geçebildi. Hizmet ise siyasi bir hamle yaptı ve onun ahlaki sorumluluğunu taşıyamadı…