Macaristan kadar olamadık…
Peki Hristiyanlar, İstanbul Sözleşmesi’nden neden rahatsız oldular.
Uzunca bir zamandır gerek şahsım gerekse ülkemizin güzide kalemleri İstanbul Sözleşmesinin tehlikelerine dikkat çekerek bu sözleşmenin mutlaka feshedilmesini gerektiğini söylüyoruz.
Maalesef bu bağlamdaki çağrılar şu ana kadar yetkililer nezdinde makes bulmadı ama bu sözleşmenin zararlarını gören bazı ülkeler bu sözleşmeyi feshetme yoluna gitmeye başladılar bile. Bu ülkeler kervanına son olarak Macaristan da katıldı.
İstanbul Sözleşmesi öylesine sinsice hazırlanmış bir sözleşme ki bazı aklı evvel Müslümanlar bu sözleşmeyi savunma gafletinde bile bulunuyorlar. Güya İstanbul Sözleşmesi aile içi şiddeti önlemek için hazırlanmış, kadına yönelik şiddete son veriyormuş. Bunu yaparken de dil, din, ırk, milliyet gözetmiyormuş….
Evet, İstanbul Sözleşmesi’nin içinde aile içi şiddeti önlemeye yönelik maddeler de var ama bu sözleşme adeta sağ gösterip sol vuruyor!
Bir taraftan ağza adeta bir parmak bal sürerken diğer taraftan tonlarca zehri aile kurumunun içine zerk ediyor. Hele ki “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “kadın beyanı esastır” adı altındaki maddeler adeta aile kurumuna atılmış bir atom bombası.
Sadece aile mi… Hayır!
Toplum ahlakını yerle bir eden, her türlü gayri meşru ilişkiyi yasal zemin ve koruma altına alan maddeler var sözleşmede. Zaten geçtiğimiz günlerde bazı kesimler bu maddeleri dayanak göstererek Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunma cüretini göstermediler mi?
Eğer bugün şehirlerimizde “LGBT Yürüyüşü” altında rezaletler sergileniyorsa yine bu İstanbul Sözleşmesi’nin bir gereğidir. Hatta televizyonlarda işlenen bazı gayri ahlaki ilişkiler de bu İstanbul Sözleşmesi denen garabetin bir yansıması…
Bu konuları daha önceki yazılarımda detaylarıyla kaleme aldığım için tekrar etmeyi gereksiz görüyorum.
Bizim yaptığımız çağrılar maalesef henüz ülkemizde karşılık bulmadı ama Macaristan Parlamentosu İstanbul Sözleşmesi’ni reddetti. Macaristan parlamentosu, Hristiyan Demokratlar tarafından hazırlanan, “İstanbul Sözleşmesinin reddedilmesine ilişkin” siyasi bir bildiriyi kabul etti. Bildiri 115’e karşı 35 aleyhte ve 3 çekimser oyla kabul edildi.
İktidardaki Hristiyan Demokrat Partisi İstanbul Sözleşmesi’ni “yıkıcı cinsiyet ideolojisini başlatma girişimi!” olarak nitelendirdi. Bu karar hükümeti, sözleşmeden çekilmeye ve Avrupa Birliği'ne de aynısını yapmak için çağrıda bulunmaya davet ediyor.
Peki Hristiyanlar, İstanbul Sözleşmesi’nden neden rahatsız oldular.
Hristiyan Demokratlar tarafından hazırlanan bildiride aynen şöyle deniyor:
1- Avrupa Konseyi'nin girişimi olan İstanbul Sözleşmesi, 7 Nisan 2011 tarihinde İstanbul'da Konsey Bakanlar Komitesi tarafından kabul edildi.
2- Sözleşme, kadınlara yönelik şiddeti durdurmak ve aile içi şiddeti sona erdirmek anlamına geliyor, ama birçok da tartışmalı maddesi var.
Başta da LGBT’yi destekleyen maddeler!
3-Bu Sözleşme ülkelere, “sosyal cinsiyet” diye bir tanımı ve onunla birlikte “yıkıcı cinsiyet teorisinin uygulanmasını” dayatıyor. Trans bireyleri tanımaya zorluyor.
4- Bu Sözleşme aynı zamanda da ülkeleri cinsiyete dayalı sığınma vermeye zorluyor.
5- Parti sözcüsü aynen şöyle söylüyor: "Ülkemizi, kültürümüzü, yasalarımızı, geleneklerimizi ve milli değerlerimizi, nüfusun çoğunluğunun inançlarına aykırı olan “toplumsal cinsiyet teorisine” ve sınırsız bir “cinsiyet tercihine dayalı göç” dayatmasına karşı korumalıyız.
6- Macaristan anayasası ve kanunları çocuk ve kadınları şiddetten korumaya yeter.
7- Avrupa Konseyinin bu sözleşmesi cinsiyeti tanımlamak için kabul edilemez bir yaklaşım içeriyor ve parlamentonun bu yaklaşımı ulusal hukuka dahil etmemesi gerekiyor.
Bu maddeleri içeren metin Macaristan Parlamentosu’nda kabul edildi. Daha önce de hemen hemen aynı gerekçelerle İstanbul sözleşmesi Slovakya Parlamentosu’nda da reddedilmişti. Çek Cumhuriyeti Parlamentosu da sözleşmeyi onaylamadı.
Bulgar Ortodoks Kilisesi önderliğinde başlayan protestolar diğer birkaç ülkeye de sirayet etti. Bunlar içerisinde Hırvatistan ve Letonya da dahil olmak üzere başka Avrupa ülkeleri de var.
İşte bu noktada rahmetli Mehmet Akif’i anmadan geçmek olmaz…
Almanya’nın Berlin şehrine yaptığı seyahatten dönen Mehmet Akif Ersoy’a “Avrupa nasıl?” diye sorarlar. Akif, bu soru karşısında halen güncelliğini koruyan şu cevabı verir: “Ne olsun, gördüğüm kadarıyla işleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi!”
Ne kadar haklı değil mi Mehmet Akif…
Evet, maalesef İstanbul Sözleşmesi’ne en başta itiraz etmesi ve kabul etmemesi gereken İslam ülkelerinden beklenen ses Hristiyanlardan geldi…
Veyl olsun halimize…