BIST 9.420
DOLAR 34,41
EURO 36,32
ALTIN 2.843,90
HABER /  GÜNCEL

M. Nuri Yılmaz ilk kez konuştu

Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan istifa eden Mehmet Nuri Yılmaz, ilk kez Aksiyon Dergisi'ne anlattı.

Abone ol

Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, siyasi irade ile anlaşamayınca, 'mahkeme kadıya mülk değil' dedi ve istifasını verdi. 28 şubat gibi en kritik bir dönemde görev yapan Yılmaz, 'hiç bir zaman baskı görmedim.' diyor. Mehmet Nuri Yılmaz, 11 yılı aşkın zamandır sürdürdüğü Diyanet İşleri Başkanlığı’nı istifa ederek noktaladı. 28 Şubat süreci dahil, çalkantılı ve kritik zamanlarda, en hassas koltuklardan birinde oturdu. Şimdi sade vatandaşlığa alışmaya çalışan Yılmaz’la, kendi devrini ve bazı kavramlara bakışını konuştuk. –11 yıl başkanlık yaptınız. İstifa ederken bahsettiğiniz siyasi baskı olmasaydı daha devam edecek miydiniz? Birtakım projelerimiz vardı, onları tamamlamak istiyordum. Mesela Avrupa’da Dini Kurumlar Birliği adı altında bir üst kurul oluşturduk. Avrupa’daki vakıf ve derneklerimizi tek çatı altında toplamak suretiyle bir güç oluşturmayı amaçlamıştık. Bu kurulun oluşması için 5—6 sene uğraştım. Belçika Kralı’nın onayından çıktı. Resmi Gazete’de yayınlandı. Tam faaliyet aşamasına gelindiğinde, hükümet değişti. – 11 yılın ardından ‘vatandaş’ haline dönmeniz ne kadar zaman alacak? Biz zaten halkın içindeydik. Fakat kendimi şu an bir boşlukta hissediyorum. Hep hizmet üretmeyi düşünmekle meşguldüm. – Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? Planladığım herhangi bir şey yok. – Hatıralarınızı yazacak mısınız? Evet yazacağım. – Başka? Kitap okumayı severim; dinî, lâdinî. Türk halk müziğini, Azeri müziğini, Hint müziğini çok severim. Dede Efendi gibi klasiklerimizi büyük zevkle dinlerim. Biraz da bunlarla uğraşırım. – 28 Şubat sizin döneminize denk geldi. Zor bir dönem miydi? Göreve başladığım günlerde ülkemiz siyasi çalkantılarla karşı karşıya idi. Bu olayların bir ucu gelip bizi ilgilendiriyordu. Mesela PKK terör örgütü hutbeler hazırlayıp halka dağıtmaya başlamıştı. Hizbullah da bazı camilerimizi kontrol altına almıştı. Din görevlilerimiz öldürülüyordu. Bazı bölgelerde de Alevi—Sünni gerginliği oluşturulmak isteniyordu. Böyle bir dönemde hep birlik taraftarı, uzlaştırıcı mesajlar verdik. – Laikliğin Türkiye’de uygulanışında bir aksaklık görüyor musunuz? Din ve devlet ilişkilerinde zaman zaman sancılı dönemler olmuştur. Laiklik, devletin bir vasfıdır. Vatandaşlar istediği inancı seçmekte serbesttir. Devlet inançlara eşit bir mesafede durur. Çünkü hükmî şahsiyettir. Toplumsal bir uzlaşmadan başka çare yoktur. –İslamla laiklik, birbirine aynı ortamda var olma hakkı tanıyor mu sizce? Laikliği din ve vicdan özgürlüğü şeklinde ele alırsak, İslam diniyle bir çatışma sözkonusu olmaz. Çünkü İslam’da da din ve vicdan özgürlüğü kâmil manada mevcuttur. Kavramlar doğru şekilde yorumlanmalı. –Vatandaş Mehmet Nuri Yılmaz olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun laik bir sistemdeki varlığını hiç sorguladınız mı? Mevcut sistemde Diyanet, bir anayasal kurum olarak yer almıştır. Cumhuriyet ilan edilir edilmez böyle bir kurumun varlığına ihtiyaç duyulmuştur ve günümüze kadar bir problem olmadan varlığını sürdürmüştür. –Öteden beri, Türkiye’de dinin kontrol altında tutulması için Diyanet’in oluşturulduğu iddia edilir. Böyle bir iddiaya katılmıyorum. Şu hutbeler okunsun, şu fetvalar verilsin şeklinde, tarafıma bir telkinde hiçbir zaman bulunulmamıştır. –İmam–ı Azam, hükümdara yakın durmama uğruna hapse girmeyi göze almış. Türkiye’deki büyük çoğunluk da onun mezhebinden. Fakat bugün bakıyoruz, ülkemizde din adamları devletten maaş alıyor. İmam–ı Azam mı yanlış yaptı, bugünküler mi? İmam–ı Azam’ın yaşadığı şartlar farklıydı. Özel şartlardan ve o günkü devlet adamlarının tutumundan dolayı kabul etmedi. Fakat öğrencisi Ebu Yusuf kadı oldu. Kadılık müessesesine ihtiyaç varsa, bir kadıya da ihtiyaç vardır. –Diyanet’in devlet bünyesinde teşkilatlandırılması, dini kontrol altında tutma tasarrufu gibi algılanıyor. Kontrol etme derken... Ya devlet bu kuruma emreder, benim adıma şunu şunu yapacaksın der. Ki, böyle bir şey yok. Bu konuda bir fetva ver denilmedi bana kesinlikle. Böyle bir şey denilseydi karşı çıkardım. Ben yobazlığa karşıyım. Fakat dinden de hiç taviz vermedim, vermem. –Başörtüsü gündeme geldiğinde, ‘Diyanet İşleri Başkanı, başörtüsü Allah’ın emridir diyemiyor’ dediler? Tesettürle ilgili Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1981’de verdiği bir karar var. 1993’te yine aynı yönde bir karar çıktı. Aksine bir karar çıkmadığına göre o karar geçerli demektir. –Sizce Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeri nedir? Bu sistemde Diyanet İşleri Başkanlığı var, 24 ilahiyat fakültesi, birçok imam–hatip liseleri, Kur’an kursları, binlerce dinî yayın var. Her Müslüman dini hayatını yaşayıp geliştirebilir. Ancak burada mütedeyyin insanların dikkat etmeleri gereken iki husus var: Birincisi dini doğru öğrenip hayatına uygulamak, örnek Müslüman olmak. İkincisi, dini şahsi çıkarı ve siyasi emeline alet etmemek. –Din işlerinin cemaatlere bırakılması gerektiğini savunanlar da var? Din cemaatlere bırakılırsa müthiş bir kaos olur. Almanya’da rastladım; bir Diyanet’in camii vardı, bir de hemen yanında bir cemaatin camii. Bizdeki cemaat Hıristiyanlıktaki cemaat mefhumundan çok farklı. Orada esasta değişiklik var. –Fakat işlerin cemaatlere bırakılmasından kastedilen, filan tarikat veya cemaat değil de, camiye devam eden muhit halkından oluşan cemaat? Onlar geçmişte vardı. Sosyal hadiselerde geriye dönmek olmaz. 1965’e kadar imamın maaşını cemaat veriyordu. –Osmanlı’da yüzyıllarca sürdü bu sistem? Sonradan Osmanlı’da da ücrete bağlandı ve çok tartışma konusu oldu. Devlet memuru bir imamın arkasında namaz olur mu olmaz mı tartışıldı. Fakat caminin açık bulundurulması, hizmet verilmesi için ücret vermekte sakınca yoktur. Fetva da budur. Yani namaz kıldırdığı için değil, mesaisini o işe tahsis ettiği için ücret veriliyor. Bir hatıramı anlatayım: İmamın ücretinin cemaat tarafından verildiği zamanlarda, Erzurum’da Müftü Solakzade vardı. Cemaat gelip köy imamını şikayet etti. Solakzade imama, ‘Sen haksızsın, çünkü cübbenle beylerin ayaklarının tozunu almadın’ dedi. İmamı emrindeki bir nefer gibi görüyordu insanlar. –Sizin döneminizde Diyanet, dini sevdirmek, inkişaf ettirmek adına neler yaptı? Din görevlilerinin sosyal ilişkilerini geliştirmek ve özü sevgi ve barış olan dini insanlara sevdirmek için programlar düzenledik. –Diyanet hâlâ tuvalette sakız çiğnemek, abdesti bozanlar gibi şeylerle mi uğraşacak, yoksa modern çağın getirdiği ruhsal, bedensel, teknolojik bazı sorunları çözmeye mi uğraşacak? Dinin ortaya koyduğu kurallar belli. Zaman içinde bunlar değişmez. Ama şu anda Diyanet yeniliklere kapalı değil. Mesela müzik. Dinin musikiye bakışı hiçbir zaman olumsuz olmamıştır. Fakat yenilik adına her türlü ahlaksızlığı ortaya atıp, din de buna bir yol bulsun demek kabul edilemez. – Diyanet toplumu ihata edebiliyor mu ya da misyonunu ifa etmede yetersizliği var mı? Ben onu içerdeyken gördüm. Diyanet’in bir bilgi mutfağına ihtiyacı vardı. Onun için bir Diyanet Araştırma Merkezi kurduk. Avrasya, Türkiye, Balkanlar, Avrupa gibi çalışma grupları var. Burada pişirilen bilgiler Diyanet’in faaliyetlerine ışık tutacak. –Hurafeler ve sahte din adamları Türkiye’de büyük sorun? Bu konuda müftülüklere gönderilen talimatlar var. Zararlı hurafeler ve bir de gelenekten gelen hurafe var. Tevhit inancını zedeleyen hurafeler için vatandaş aydınlatıldı. –Alevilik Diyanet’te temsil edilmeli mi? Diyanet temsil müessesesi değil hizmet müessesesidir. Görevi iman, ibadet ve ahlak hususlarında halkı aydınlatmaktır. O hizmeti görecek insanların nitelikleri de özel kanununda belirtilmiştir. Bu niteliklere uymayanlara görev verilmez. –İmam–hatip mezunlarının orduya alınmamasına ne diyorsunuz? O konu benim alanıma girmez. Ordunun kendine özgü bir yapısı var. –Uzun süre başkanlık yapmanızın nedeni, başarılı olmanız mı yoksa herkesle uyumluluğu esas almanız mı? Gelen hükümetler bu kuruma saygı gösterdi. Burası sıradan bir devlet kurumu değil. Benden önce Sait Yazıcıoğlu vardı. Üniversiteden izinli olarak o göreve gelmişti. İzni bitmiş, hatta birkaç ay da geçmişti. Devlet Bakanı Ekrem Ceyhun, ‘Biz Diyanet İşleri Başkanı’nı görevden alma saygısızlığını gösteremeyiz, kendisi isterse kalır, isterse gider’ demişti. Bir anı daha. PKK’nın şehit ettiği 40 küsur personelimizin ailelerine ev almıştık. Demirel başbakandı. Tapu verme töreni vardı, randevu istedik tapuları vermesi için. Demirel aynen şöyle dedi: ‘O bizim ayağımıza gelmesin, biz onun ayağına gideriz’. Bu benim için unutulmaz bir anı. Ayrıca ben, Diyanet’i günlük siyasetin dışında tuttum. Sağ partiyle de, sol partiyle de çalıştım. –Demirel ve Ceyhun’dan gördüğünüz saygıyı galiba AKP hükümetinden göremediniz. Neler oldu da istifa ettiniz? Son dönem hariç baskı görmedim, dedim. Şu anlamda söyledim. Bu hükümetle çalışmış sayılmam zaten. Bu hükümet kurulduğu günden itibaren, sayın bakan, benimle çalışamayacağını ifade etti yüzüme. Çok uzun süre kaldığımı vurguladı. Yapılacak hizmet vardı da ben yapmadım mı? Diyanet’te görev alacak değerli insanlar vardı da ben olmaz mı dedim? Bakan, Diyanet’i özerk bir yapıya kavuşturacağım dedi. Ben bunun önünde engel değildim ki. Kendisine, ‘Yapmak istediğiniz bu şey için biz daha önce kanun teklifi verdik’ dedim. Zaten tavırlarıyla beni istemediğini gösteriyordu. Ayrılmaya karar verdim. Afganistan’a gittim. Kardavi’nin yardımcısı ve diğer bakanlarla toplantılar düzenleyip, orada imam hatip okulu, ilahiyat fakültesi açma görüşmeleri yaptığımız sırada, burada benim alınmam için Cumhurbaşkanlığına kararname sevkedildi. Bu beni çok rahatsız etti. Sonra hac mevsimi geldi. Hacda vatandaşlarımızı temsilcisiz bırakmayayım diye ayrılmadım. Sonra da geldim ve istifa ettim. Zaten bir gün ayrılacaktım, mahkeme kadıya mülk olmaz. –Türk Müslümanlığı kavramına/iddiasına ne diyorsunuz? Hint Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı, Acem Müslümanlığı olur mu? Müslümanlık tektir. –Meclis’te Diyanet bütçesi görüşülürken bastırdığınız ve içinde sizin 392 resminiz bulunan bir kitap dağıtılmış. Bu çok eleştirildi? Her yıl bu tür icraatımızı anlattığımız kitaplar bastırırız. Arkadaşlar bu sene kalıcı bir şey yapalım dediler. Resimler koymuşlar. Resimlerde kimseyi rahatsız edecek bir şey de yok. Diyanet’in yaptığı işleri, teşkilat yapısını anlatıyoruz orada. Başka kurumlar tarafında da böyle tanatım amaçlı çalışmalar yapılıyor zaten.