BIST 9.636
DOLAR 34,65
EURO 36,34
ALTIN 2.929,37
HABER /  GÜNCEL

Lübnan yeniden 'oyun tahtası' mı?

Lübnan'ın iki büyük kentinde yaşanan çatışmalar, uzmanlar arasında ülkenin 'yeniden oyun tahtası' mı olduğu tartışmasını gündeme getiriyor.

Abone ol

Suriye rejimi yanlıları ve karşıtlarının çatıştığı Beyrut'ta araçlar ateşe verildi.

Lübnan'ın kuzeyinde Sünni nüfusun çoğunlukta olduğu Trablus'ta başlayıp Beyrut sokaklarına sıçrayan çatışmalar, bölge uzmanları arasında Lübnan'ın yine bölgesel çıkarlar üzerinden yürüten mücadelede 'oyun tahtası' mı olduğu sorusunu gündeme getirdi.

Bazı gözlemcilere göre, Türkiye'nin Suriye krizine yaklaşımının, Lübnan'ın kuzey bölgesi Akkar ve başkent Beyrut'ta Şii ve Sünni gruplar arasındaki çatışmalarda rolü var.

'Komşularla sıfır sorun' söylemiyle yola çıkıp Ortadoğu'da, özellikle Suriye ve Lübnan ilişkilerinde 'arabulucu' rolü üstlenen Türkiye'nin Esad rejimine karşı tutumu Lübnan'da iki sene öncesine kadar gördüğü desteği kaybetmesine yol açıyor.

Türkiye'nin Lübnan'daki Şii-Sünni dengelerine yaklaşımına dair bir örnek veren Radikal gazetesi Dış Haberler Müdürü Fehim Taştekin, "Türkiye, Hariri cephesinin öne çıkmasını çok arzuladı. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad Beyrut'a ardından güneyde Şiilerin kalesi olan yerleri ziyaret ettiği zaman büyük bir sevinçle karşılandı. Kısa bir süre sonra Başbakan Erdoğan Sünni bölgelere gitti. Bir denge oluşturma çabası ortaya çıktı" diyor.

Taştekin, Erdoğan'ın bu ziyaretinin Lübnan içerisinde Sünni cephesine açık bir destek olarak algılandığını vurgulayıp hükümetin 'mezhepçi davranmadıkları' yaklaşımının Lübnan'daki manzarayı yansıtmadığını savunuyor.

Beyrut Amerikan Üniversitesi Ortadoğu uzmanı Timur Göksel de Türkiye'nin mezheplere yaklaşımının Lübnan'da gördüğü desteği azalttığını dile getiriyor.

"Türkiye'nin Suriye'deki olaylara yaklaşımı nedeniyle özellikle Lübnan'daki Şiiler, Türkiye'ye desteğini çekti. İki sene öncesine kıyasla artık canlı bir Türk dostluğu yok. Destek sadece Sünnilerin tarafında kaldı. Şiiler Türkleri Sünni taraftarı gördü. Gerginlik değil ama ciddi bir memnuniyetsizlik var".

Akkar'dan Beyrut'a

Kuzey bölgesi Akkar'daki çatışmaların fitili, Lübnan'a sığınan Suriyelilere yaptığı yardımlarla bilinen Selefi din adamı Şadi el Mevlevi'nin 'terör bağlantısı olduğu' suçlamasıyla 12 Mayıs'ta gözaltına alınması üzerine ateşlendi.

Mevlevi'nin gözaltına alınmasının ardından Trablusşam'daki Sünni Bab el Tabbaneh ve Alevi Cebel Muhsin köyleri arasında çıkan gerginlik 10 kişinin ölümüne, yaklaşık 70 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Mevlevi, bir hafta gözaltında tutulduktan sonra bugün kefaletle serbest bırakıldı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad karşıtlığıyla bilinen Sünni Şeyh Ahmed Abdülvahit'in de 20 Mayıs'ta Akkar'da Lübnanlı bir asker tarafından 'güvenlik kontrol noktasında dur ihtarına uymadığı' gerekçesiyle öldürülmesi, çatışmaların şiddetini arttırdı. Beyrut'taki çatışmalarda da en az 2 kişi öldü, 20'ye yakın kişi yaralandı.

Lübnan, mezhep çatışmasına direniyor

Suriye'deki gerginliğin kendi sınırları içinde kalmayacağı endişelerinin yükseldiği bir sırada, iç savaş tehdidinin Demokles'in Kılıcı gibi üzerinde sallandığı Lübnan'daki çatışmaların arkasında Suriye'deki rejim yanlıları ile karşıtlarının olduğuna işaret ediliyor.

Lübnan'da Sünnilerin yoğun yaşadığı Akkar bölgesinde çıkan çatışmalar başkent Beyrut'a uzandı.

Geçen yıl ocakta Hizbullah'ın, Sünni Gelecek Hareketi'nin liderliğindeki 14 Mart İttifakı iktidarına desteğini çekmesi üzerine düşen hükümet, Hizbullah liderliğindeki 8 Mart grubuna teslim edilmiş, Saad Hariri'nin bıraktığı başbakanlık koltuğuna Hizbullah'ın adayı Necip Mikati getirilmişti.

Trablusşam'dan Beyrut sokaklarına sıçrayan çatışmaların ardından başta Sünni Gelecek Hareketi ve Müslüman Kardeşler olmak üzere Başbakan Mikati'nin Esad rejimini desteklediği yönünde sesler yükselmeye başladı. Mikati olaylar hakkında soruşturma açıldığını her fırsatta dile getiriyor ama Lübnan cephesinde yeni bir hükümet arayışının uzak olmadığı görüşü hâkim.

Radikal gazetesi yazarı ve Dış Haberler Müdürü Fehim Taştekin, 1976-1990 yılları arasındaki iç savaşın sancısını üzerinden atamayan Lübnan'ın yeni çatışmalara karşı 'çok tedbirli ve dikkatli' bir tutum sergilediğini savunuyor.

Taştekin, "Sünni grupların havaya ateş açtığı Lübnan'da, Hizbullah lideri Hassan Nasrallah'ın milislerine hiçbir olaya karışmama ve güneyde kalmaları talimatı verdiği söyleniyor. Buna rağmen ülke hala bir barut fıçısı gibi" diyor.

'Silahlı gövde gösterisi'

Beyrut Amerikan Üniversitesi Ortadoğu uzmanı Timur Göksel ise 'Lübnan'da iç savaş tehdidinin abartıldığını, Beyrut sokaklarında yaşananların karşılıklı silahlı gövde gösterisi' olduğunu ifade ediyor.

Taştekin, çatışmaların Hizbullah ve Sünni Gelecek Hareketi arasında yaşandığı görüşünün yaygın olmasına rağmen çatışmaların Suriye'de rejim yanlıları ve karşıtları arasında yaşandığını vurguluyor.

Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'nin 2005'te suikast sonucu öldürülmesinin ardından ülkedeki askerlerini çekmesiyle Suriye'nin Lübnan'ın üzerindeki etkisinin zayıfladığını, 'içeriden bir aktör olma özelliğini yitirdiğini' belirten Taştekin, Suriye'nin Lübnan'da iç savaş yaratma etkisinin de kuvvetli olmadığını dile getiriyor.

Türkiye'nin Suriye'deki krize yaklaşımı Lübnan ile ilişkilerini de doğrudan etkilerken, gözlemciler Ortadoğu'daki çıkar çatışmalarında 'oyun tahtası' olarak kullanılan Lübnan bu sefer mezhepsel veya etnik çatışma düzlemine çekilmemek için direndiğini söylüyor.

Güneydeki kalesini terk etmeyen Hizbullah ve kuzeydeki Selefi gruplar kışkırtılmak istense de uzmanlara göre olaylar birkaç silahlı grubun Beyrut sokaklarındaki gövde gösterisinden öteye gitmeyecek.