BIST 9.480
DOLAR 34,43
EURO 36,37
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Loranttan saygıya davet

Sivas hocası Werner Lorant Türk insanını suçladı

Abone ol

Türkler önce rakibe saygı göstermeyi öğrenmeli...
Sivasspor Teknik Direktörü Werner Lorant, rakibe saygının önemine dikkat çekti. Alman hoca, gerek F.Bahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki rakiplerine gerekse İsviçre Milli Takımı’na gereken saygının gösterilmediğini iddia etti.

Bazı teknik adamlar vardır, çalıştırdıkları takıma çok şey katar. Bazıları unutulur gider. Bazıları ise yıllarca konuşulacak bir başarıya imza atar. Bugünlerde Sivasspor’u çalıştıran Werner Lorant da onlardan biri. Lorant, F.Bahçe’nin G.Saray’ı 6-0 yendiği 2002-2003 sezonunda takımın başındaki teknik direktördü. Hangi takımı çalıştırırsa çalıştırsın bizler onu 6-0’la hatırlayacağız. O ise bu galibiyetin ne kadar önemli olduğunu bugünlerde yeni yeni anlamaya başlamış. F.Bahçe’den ayrıldıktan sonra Türkiye serüvenini Sivasspor’da sürdüren Alman teknik adamla Sivas’ı ve F.Bahçe’yi konuştuk.

-Sizin için Süper Lig’e yeni çıkmış Sivas’ın teklifini kabul etmek risk değil miydi?

Kesinlikle bir risk değildi. Neden benim için risk olsun ki? Ben daha önce de sıfırdan takımlar kurdum. Kendi liginde kabul edilen hâle getirdim. Burada da bunu yapmaya çalışıyorum.

-F.Bahçe gibi büyük bir kulübü çalıştırdıktan sonra Sivas’a gitmek…Benim için çalıştıracağım takımların büyüklükleri küçüklükleri önemli değil. Önemli olan aynı işi, aynı konsantrasyonu, aynı çalışmayı sürdürmektir.

-Sivas’tan ilk teklif aldığınızda o an neler hissettiniz?

Yani fazla düşünmedim. Çünkü benim için bir şey vardı; teklifi alırsın ve araştırırsın. Başkanla, yönetimle görüşürsün. Onlardan aldığın donelerle hareket edersin. Ben de öyle yaptım. Başkanla konuştum. Ondan aldığım pozitif enerjiyle Sivas’ta çalışmayı kabul ettim.

-‘Türkiye’de yarım kalmış bir işim var’ şeklinde görebilir miyiz bu dönüşünüzü…

Benim geri dönmemin F.Bahçe’yle alakası yok. Ben orada olduğu gibi burada da işimi aynı ciddiyetle yapıyorum.

-Sivas nasıl bir şehir?

Kesinlikle hiçbir sorun yaşamıyorum burada. Küçük, çok sıcak bir şehir. Kendine ait bir şirinliği var. Sivas, Sivas yani. İstanbul ya da Ankara değil. Huzurlu bir şehir. Dinlenmek için birebir. Futbol da çok seviliyor burada. Herkesten sonsuz destek ve dostluk görüyorum.

-Nerede kalıyorsunuz?

Kulüp benim için ev tuttu. Tek kalıyorum şu an. Boş zamanlarımda esnafla sohbet ediyorum. Manava gidiyorum, bazen tercümanım olmadan şehrin içine dalıyorum.

-Ligin ilk yarısında sürpriz yaptınız. Böyle bir başarı bekliyor muydunuz?

Bir kere kesinlikle yeniden yapılanmaya girmemiz gerekiyordu. Bunu başlattık. Kendi imkânlarımız dahilinde en iyisini yaptık ilk yarı. Ama yaz kampında çok iyi hazırlanmıştık. Takım beraber filizlendi. Ve şanslı olduğumuz bir konu daha vardı; o da yabancıların beklentilerimizi karşılaması.
-Şimdi sizden daha fazlasını bekleyecekler…
Biz hâlâ bir başarı elde etmiş değiliz. Bizim hâlâ tek hedefimiz ligde kalacak kadar puan kazanmaktır. Ondan sonra çıtayı yükseltmek için uğraşacağız.

-Sizinle F.Bahçe’yi de konuşmak istiyoruz. Orada en büyük probleminiz Ortega’ydı. Onu neden oynatamadınız?

Futbolcunun ismi kesinlikle önemli değil. Benim için sahada takım arkadaşlarına uyum sağlayacak oyuncu önemli. Antrenman yapmayan, kendini bir şey zanneden oyuncu benim takımımda yer alamaz. Hiçbir ayrıcalığı yok. Zaten Ortega ile ilgili verdiğim karar çok doğru. Ben gittikten sonra nerede oynadı o? Hiçbir yerde…

-G.Saray karşısında elde ettiğiniz 6-0’lık galibiyetin o an bu kadar önemli olduğunun farkında mıydınız?

Esasında maçtan sonra farkına varmadım. Ama bugün daha iyi anlıyorum o galibiyetin ne anlama geldiğini. Maç sonrası bu kadar büyük bir yankı getireceğini düşünmemiştim.

-Daum, ısrarla kadrosunun Avrupa için yetersiz olduğunu söylüyor. Katılır mısınız meslektaşınıza?

Bence Daum haklı. Bunu fazla irdelemenin de bir anlamı yok. Oynadığı maçlarda kadronun Avrupa için yeterli olmadığı görüldü. Türkiye için yeterli. Ama dışarısı için yetersiz. Hak veriyorum ben Daum’a. Aynısı benim zamanımda da vardı. Bizim için de Türkiye’de pek problem yoktu. Ama dışarıda işler iyi gitmemişti. Bakınız bugün, Türkiye’den Avrupa Kupaları’nda hiçbir takım mücadele etmiyor. Milli Takım Dünya Kupası’nda yok.

-F.Bahçe ve G.Saray’ın zirvede yalnız kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçmişte G.Saray yukarıdaydı. F.Bahçe arkasındaydı. Şimdi F.Bahçe öne geçti. G.Saray’ın sorunu kendini geliştirememesi. Yakaladığı standardı kullanamadı. İlk yarıda önde olmalarında Beşiktaş ve Trabzon’un da hayal kırıklıkları yaşamasının rolü büyük.

-Türk Milli Takımı son iki uluslararası turnuvaya katılmayı başaramadı. Bir tehlike söz konusu mu Türk futbolu için?

Milli Takım’ın şu anki hâli Türkiye Ligi’nin bulunduğu standardın bir göstergesidir. Avrupa Kupaları’nda bir tane takım yok. Avrupa tecrübesinde yetişen genç oyuncu yok. Türkiye daha fazla çalışması gerektiğini öğrenmeli. En başından başlamalı. Rakibe saygıdan yani.

Ne İsviçre’ye gereken saygı gösterildi, ne de F.Bahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki rakiplerine. Daha maçlar oynanmadan ‘Türkiye Almanya’dan yer bakıyor’ falan yazdı gazeteler. F.Bahçe için ‘inşallah ikinciliği elde eder’ demiştim maçlardan önce. Türk futbolcular ve Türk halkı şunu anlamak zorunda: Hiçbir maç oynanmadan kazanılmaz ve her rakibe saygı gösterilmeli. Bu öğrenilmesi gereken çok küçük bir nokta ama mesafeler kat ettirecek bir noktadır. Bunu herkes öğrenmeli; gazeteciler, oyuncular, teknik adamlar, yöneticiler. Ve bu zamanda artık dünyanın her yerinde iyi idmanlar yapıyor takımlar.

-Türkiye’deki kulüp yöneticileri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bir yabancı olarak buradaki mantaliteyi anlamaya çalıştım. Ve biraz da kabullendim. Ama çoğu başkanın antrenörden daha fazla bilgisi olmasını hâlâ anlamış değilim! Bazı başkanlar antrenörden daha çok biliyor bu işi. Yöneticiler ara sıra dinlemesini öğrenmeliler. Ve bazı konuları fevri davranmakla, basına konuşmakla değil, düşünmekle halletmeleri gerektiğini de bilmeliler. Çünkü hiçbir antrenör bir kulübün başına başarısız olmak için gelmez.
Kaynak: Aksiyon