55. Londra Film Festivali dün akşam Sir Anthony Hopkins, Jude Law, Rachel Weisz gibi ünlü oyuncuların rol aldığı ‘360’ adlı filmle açıldı. Ayça Abakan’ın dün, önce basına tanıtılan filmle ilgili izlenimler:
Abone olBir kez daha Festivaller Festivali’nin zamanı gelip çattı ve Londra’nın merkezindeki Leicester Alanı, tam bir inşaat yerini andırsa da, sinemanın ünlüleri boylu boyunca serilen kırmızı halıda boy göstermeye başladı.
55. Londra Film Festivali’nin açılış filmi olarak seçilen, bunun için seçilmesi yönetmeninde bile biraz hayret uyandıran “360”, başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli kentlerinde geçen, yaşanan bir dizi romantizmi, aşkı, aşk arayışını, terkedilişi , yeniden kavuşmayı, yaşamdan düş kırıklıklarını ve umutları konu alıyor.
Brezilyalı yönetmen Fernando Meirelles’in yönettiği film, dün geceki galaya katılan Jude Law’un yanı sıra diğer birçok ünlü oyuncuyu da değişik kentlerde ve yaşantılarda karşımıza çıkarıyor.
Anthony Hopkins, Rachel Weisz, Jamel Debbouze, Dinara Drukarova, Moritz Bleibtreu...
Filmin senaryosu, geçmiş yıllarda Oscar’a aday gösterilen Queen ve Frost/Nixon gibi filmlerin senaryolarının da yazarı olan Peter Morgan.
‘La Ronde’
Morgan, ‘360’ı, Arthur Schnitzler’in 20. Yüzyılın başında yazdığı ve kahramanların bir cinsel ilişkiden diğerine atladığı, o dönemde skandal etkisi yaratmış oyunu ‘La Ronde’a (Rondo) dayandırıyor.
‘360’, Viyana, Bratislava, Paris, Londra, Colorado, Rio ve Phoenix kentlerinde “yaşanıyor”.
Lüks otellerdeki müşterileri sayesinde kısa sürede çok para kazanmayı aklına koymuş Slovakyalı seks işçisinden, Viyana’daki iş toplantısından sonra onu kiralamak üzere girişimde bulunan yakışıklı İngiliz iş adamına, İngiliz iş adamının çekici ve başarılı karısından, kadının tutkulu bir aşk yaşadığı ama ilişkisini sonlandırdığı Brezilyalı aşığına, aşığın Brezilyalı kız arkadaşına ve aldatıldığını saptayan kız arkadaşın, ülkeyi terkederken uçakta dostluk kurduğu, Amerika’da yıllardır kayıp olan kızını bulma umuduyla yolculuk etmekte olan yaşlı adama kadar, birçok kişilik adeta bir atlı karınca gibi gözümüzün önünden geçiyor.
İlk olarak geçen ay Toronto film festivalinde seyirci önüne çıkan ‘360’, karışık tepkiler alıyor. Tesadüfler silsilesinin zaman zaman aşırıya kaçtığı, hatta kimi tesadüflerin fazla kurmaca olduğu ve romantikleştirildiği gözlemleri dile getiriliyor.
‘Çokuluslu bir film’
Ama dünkü basın toplantısında, Brezilyalı yönetmen Meirelles, Rusya’dan, İngiltere’ye, Slovakya’dan Brezilya’ya tam anlamıyla uluslararası nitelik taşıyan oyuncu kadrosunu oluşturma sürecinden ve böylesine farklı oyuncuları bir araya getirip yönetmiş olmaktan büyük bir zevk aldığını anlattı.
Meirelles, filme mali destek sağlayan kaynakların farklılığı yüzünden de ‘360’ın tam anlamıyla ‘uluslararası ve herkese ait olan’ bir yapım olduğunu söyledi.
Senaryonun yazarı Peter Morgan da, son yıllarda ülkelerin ve toplumların büsbütün birbiriyle ilişkili ve birbirini etkiler hale gelmesinden esinlenerek, yaşanan bu domino etkisi bağlamında, insanın sorumlulukları üstüne bir film senaryosu yazmak istediğini anlattı. “Bu film de bir virüs benzeri. Virüs gibi yayılan ilişkiler zinciri var filmde.” diyen Morgan, artık dünyanın şu ya da bu noktasında bulunmanın fazla bir önem taşımadığını, internet yüzünden dünyanın düzleştiğini söyledi, “Ben de işte bunları yazmak istedim. Ama siyasi değil, romantik bir dille ...” diye sürdürdü.
2010’la kıyaslamalı mı?
Londra Film Festivali’nin ilk basın toplantısı beklenenden sönük geçti.
Rus ve Slovak oyuncular düşük katılım olan ilk toplantıda basının karşısındaydı ama Sir Anthony Hopkins gelmemişti.
Oysa 2010 Festivali’nin açılışını yapan “Never Let Me Go” ( Beni Asla Bırakma ) filminin üç ünlü oyuncusu Keira Knightley, Andrew Garfield ve Carey Mulligan, daha ilk sabah, medyanın önünde boy göstermişti.
Bu yılın Festival kataloğunun ilk sayfalarında, geçen yılın unutulmaz filmi Oscar’lı “King’s Speech”in ( Zoraki Kral ) oyuncularının seyircileri selamlarken, sahne arkasından çekilmiş fotoğrafları görülüyor. Thames’in karşı kıyısındaki İngiliz Film Enstitüsü sinemalarında da, hala “Black Swan”ın ( Siyah Kuğu ) afişleri asılı.
55. Festival, 54. Festival kadar göz kamaştırıcı olacak mı?
Bu festivalde Londra’nın 13 dünya prömiyerine, 18 uluslararası prömiyere ve 22 Avrupa prömiyerine sahne olacağı belirtilse de, Londra, Cannes, Venedik ve Toronto gibi daha çok sayıda yıldızı ve dünya prömiyerini çeken festivallere karşı yarışmak durumunda.
Ama ilk günden de hevesimizi kaybetmeyelim. George Clooney’nin "The Ides of March"ı ile Lynne Ramsay'in "We Need to Talk About Kevin"i ( Kevin Hakkında Konuşmalıyız ) gibi yılın övgüler toplayan filmlerinin ve Madonna’nın ikinci yönetmenlik çalışması olan “W.E.” nin de programda olduğunu unutmalayalım.
Ve tabii Nuri Bilgi Ceylan’ın gösterildiği her yerde izleyicileri büyüleyen, “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminin de...
Nedense hala, an an sonyaz esintileri yaşayan, ilk kışa henüz teslim olmayan Londra, 27 Ekim’e dek 200’ün üzerinde dünya filmi izlemeye başlıyor.