Sine Büyüka, 2012 Olimpiyatları Oyunları'na ev sahipliği yapan Londra'dan sokak izlenimlerini BBC Türkçe'ye yazdı.
Abone olCuma akşamı açılış töreni gerçekleştirildiğinde Doğu tarafında, Shoreditch’teydim. Önünden geçtiğimiz hemen her restoranda açılış töreni naklen yayınlanıyordu. Hatta bazı mekanlar açılışa özel partiler düzenlemişler, dev ekranlar kurmuşlardı.
Gecenin sonunda Batı tarafına geçtiğimde de benzer bir manzarayla karşılaştım. Otobüs beklediğim durağın yanındaki pub’da insanlar ekrana kilitlenmişlerdi. Hatta durakta bekleyenler dahi cama yaslanmış, dışarıdan seremoniyi izliyordu.
Ertesi gün kadın basketbol takımımızın maçı vardı. Ben gidemedim ama alınan galibiyeti öğrendiğimde çok mutlu oldum. Kadın voleybol takımımız ise turnuvanın favorilerinden Brezilya’ya 3-2 mağlup oldu. Gruptaki rakipler çok güçlü. Formda olan voleybol takımımızın önümüzdeki günlerde önemli engelleri aşacağına herkesin inancı tam.
Ben ilk maçların oynandığı Cumartesi gününü Doğu tarafında özel işlerimle ilgilenerek geçirmek durumunda kaldım ancak gün boyunca caddelerde olağandışı bir kalabalığa rastlamadım. Akşam da çok farklı değildi.
Gece annemle birlikte NTV Spor’da direktörüm olan Erkan Arseven’le buluştuk ve Soho civarına gittik. Londra’da bir Cumartesi gecesi için sokakların tenha olduğunu bile söyleyebilirim. Sanıyorum İngilizler müsabakaları evlerinde takip etmeyi tercih ettiler. Kalabalıktan çekinen pek çok kişinin de tam Olimpiyat döneminde tatile çıkmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum.
Boş koltuklar
Pek anlayamadığım bir başka konu ise tribünlerdeki boş koltuklar. Bugün tüm gazetelerde ve televizyon kanallarında bu konu masaya yatırılıyordu.
Biletler organizasyon başlamadan çok ciddi sıkıntı olmuştu. Pek çok sporsever müsabakalara bilet bulamamaktan yakınıyordu. Hatırlarsanız, bazı Olimpiyat komitelerinde görevli yetkililerin görevlerini kötüye kullanarak karaborsa bilet sattıkları dahi ortaya çıkmıştı.
Etrafta bilet bulunamazken yüzme, jimnastik gibi normalde izlemesi neredeyse imkansız olan spor dallarında tribünlerin dolu olmaması anlaşılır gibi değil. Yetkililerin bu duruma acil çözüm bulmaya çalıştıkları da yazılanlar arasında...
'Türk müsünüz?'
Pazar günü ise erkeklerin basketbol maçları iştah kabartıcıydı. Özellikle Amerika-Fransa, Rusya-Büyük Britanya ve Arjantin-Litvanya maçlarını büyük bir heyecanla bekliyordum.
Öğle saatlerinde Erkan Abi’yle Notting Hill’de buluştuk. Batıda olmamıza rağmen Olimpiyat Parkı’na metroyla aynı rota üzerinden 14 durak sonra ulaşabiliyoruz. Batıdan Stratford’a varmamız sadece 35 dakika sürdü. Şaşırtıcı bir şekilde metronun içi de oldukça tenhaydı.
Ancak Stratford’da inince, dışarısının bir hayli kalabalık olduğunu gördük. Adım başı bir yetkili vardı ve herkes sizi girişe doğru yönlendiriyordu. Duvarlarda birer metre arayla oklarla “Olimpic Park” işaretleri sıralanmıştı. Erkan abi bir ara “Gidip Olimpiyat Parkı ne tarafta diye sorayım mı?” deyince çok güldüm. Aslında sorup karşımızdaki görevlinin yüzünün aldığı şekli görmek istemedim de değil
Metrodan indikten beş dakika sonra ana girişe ulaştık. Bu arada köyün etrafında sayısız restoran, cafe, çeşit çeşit mağaza, kuaför, eczane, kitapçı, kısacası ihtiyacınız olabilecek her şeyin bulunduğunu gördük. İnsanlar çıkışta aileleriyle burada vakit geçirmeye devam ediyordu. Biz de çevreye göz gezdire gezdire ana kapıya vardık.
Erkan abinin davetiyeleri içerideydi, benim ise akreditasyonum vardı. Normalde biletsiz bizi içeri almamaları gerekirdi. Ancak kapıdaki Afrika kökenli görevliye durumu izah ederken, görevli elimdeki pasaportu gördü ve “Türk müsünüz?” diye sordu. Olumlu yanıt alınca da “hemen geçin” diyerek ilerlememize izin verdi.
Uçsuz bucaksız
Tam o sırada maalesef Londra bize güzel yüzünü göstermeye karar verdi. Bugüne kadar mis gibi olan hava bozdu ve gök gürültüsü ve şimşekler eşliğinde inanılmaz bir yağmur bastırdı. Sabahki güneşe aldanıp yanına şemsiye almayan ben, ceketimi çıkarıp başıma siper ederek korunmaya çalıştım. Bu sefer de soğuktan dondum!
Bir de Olimpiyat Parkı’na ulaşmak mesele değil, ama basketbol salonuna ulaşmak Fizan’a varmakla eşdeğermiş meğer. Kapıdan girdikten sonra en az yarım saatlik bir yürüyüş mesafesi varmış.
Salona doğru ilerlerken yağmura rağmen etrafı gözleme fırsatım oldu. Bir kere Park inanılmaz büyük, ucu bucağı yok gibi... Ayrıca dünyanın en büyük Mc Donalds’ı da Olimpiyat Parkı’nın içerisinde. İçine girmedim ancak dışarıdan oldukça büyük göründüğünü söyleyebilirim.
Yollar seyyar satıcı dolu. O havada dondurma satmaya çalışan ve kendi haline gülmeden edemeyen bir genç kız bizi de gülümsetti.
Pek gülümsetmeyen bir detay ise sponsorlar nedeniyle bazı sporseverlerin düştüğü zor durumdu. Alanda sıklıkla yapılan anonsun belirttiği üzere, köyde Visa dışında kredi kartı geçmiyordu. Dolayısıyla eğer yanınızda yeterli nakit yoksa ya da Master Card kullanıcısıysanız, günü aç ve susuz geçirebilir, üzerinizde eskaza bir Pepsi tişörtü varsa içeri dahi giremeyebilirdiniz.
Bu konular üzerinde tartışa tartışa, uzun bir yürüyüşten sonra nihayet basketbol salonuna ulaştık. Her yerde görevli olmasına rağmen medya kapısının nerede olduğunu bilen birini bulmak epey vaktimizi aldı. Alandaki görevliler iyi niyetli olsa da, organizasyona çok hakim değillerdi. Salonun girişinde ise metrelerce uzayan bir kuyruk vardı. Bazı müsabakalara giriş-çıkış çok kolay değil belli ki.
'Gülümsemeyeni dışarı çıkarmıyorlar'
Organizasyonda ufak tefek aksaklıklar olsa da, güzel anlar çok daha fazlaydı. Bu güzelliklerden biri de, ana kapı çıkışında arkamdan seslenen görevliydi. Yine yanlış bir yere mi saptım acaba diye kendi kendime merak ederken, en fazla yirmilerinde olan genç görevli “Hanımefendi, Olimpiyat Parkı’ndan yüzünüzde gülümseme olmadan çıkmanıza izin veremeyiz” deyince, yorgunluğu unutup samimiyetle gülümsedim. Görevli arkadaş, “Tamam, şimdi oldu!” diyerek bizi uğurladı.
Pazartesi sabahı kadın basketbol takımımız 11.15’te Çek Cumhuriyeti, voleybol takımımımız ise 09.30’da Çin Halk Cumhuriyeti ile karşılaşacak.
İki ekibimizin maçları, şehrin iki farklı ucunda oynanacak ve saatleri çok yakın olduğu için ikisini birden izlemek mümkün olmayacak.
Ne tarafta olursak olalım, eminim ki öbür uçtan da güzel haberler gelecek ve tüm sporcularımız için harika bir gün olacak.