BIST 9.636
DOLAR 34,64
EURO 36,40
ALTIN 2.933,01
HABER /  GÜNCEL

Londra 'radikal grupların' yuvası mı oluyor?

Londra, 1990'larda çok sayıda Orta Doğulu ve Kuzey Afrikalı kökten dinci muhalifin varlığı nedeniyle 'Londonistan' olarak anılıyordu. BBC muhabiri Gardner, radikal grupların barındığı Londra'dan yola çıkarak İngiliz hükümetinin tutumunu inceliyor.

Abone ol

Arap Baharı’nın 'Orta Doğu’ya demokrasi getirmekte başarısız olduğu' kanısı, İngiltere’de de hissediliyor.

Mısır'ın Müslüman Kardeşler'e yönelik baskısında da görüldüğü gibi, Arap hükümetlerin muhalif gruplara tepkisi devam ettiği sürece Londra, 1990’lardaki gibi kendi hükümetlerini devirmeye kararlı Arap muhaliflerin sığınacak limanı olabilir mi?

O dönemler Fransız istihbaratı İngiltere’nin başkentine biraz da küçümseme amacıyla ‘Londonistan’ adını takmıştı.

Bu tanımlama o dönemde Mısır, Yemen ve Cezayir gibi ülkelerdeki laik hükümetleri devirme planları yapan Ortadoğulu ve Kuzey Afrikalı muhaliflerin Londra’da sayıca çok olmasına atıfta bulunan bir ifadeydi.

Çoğu barışçıldı fakat aralarında ülke dışındaki şiddet eğilimli gruplarla bağları olan radikaller de vardı. Hatta Usame bin Ladin, Londra’da açıkça halkla ilişkiler operasyonu yürütüp ‘Tavsiye ve Reform Komitesi’ni kurdu. Komitenin başına da daha sonra ABD’ye iade edilen Suudi bir temsilci getirdi.

Yıllarca İngiltere İçişleri Bakanlığı, Metropolitan Polisi (Londra Emniyeti) ve İngiliz iç istihbarat teşkilatı MI5 bu durumu görmezden gelmiş, 'koruma anlaşmasıyla’ İngiltere’nin güvenli olacağına inanmıştı.

Londra’daki bombalı saldırılar yanıldıklarının da kanıtı oldu.

Bundan on yıl sonra, Arap muhalif eylemcilerin İngiltere topraklarında neyin peşinde olduklarına dair hükümet içinde de açıkça endişe duyanlar olduğu görülecektir.

İngiltere Başbakanı David Cameron, bazı liderlerinin Mısır’daki ‘terörist saldırılarla’ bağlantılı olduğuna dair doğrulanmamış iddialar üzerine, Müslüman Kardeşler’in faaliyetlerinin incelemeye .

'Demokratik idealler' ve Londra

Kraliyet Silahlı Kuvvetler Enstitüsü’nde (RUSI) radikal gruplar uzmanı Raffaello Pantucci, “İngiltere’de her zaman, yabancı ülkelerdeki siyasi eylemlerle bağlantılı çok sayıda kişi olmuştur” diyor.

“Dünden farklı olan, insanların bugün, bu gruplara artık biraz da şüpheyle bakıyor olması.”

“Sanıyorum daha önceden, burada faaliyet göstermelerine izin veriliyordu ve büyük bir endişe duyulmuyordu. Ama şimdi, İngiltere’de yaşanan diğer terör olaylarıyla bağlantılar ve bu olayların daha geniş topluluklara sıçradığı gerçeği göz önüne alındığında, bu gruplar çok daha dikkatli izlenmeye başlandı ve bu da ülke dışında faaliyet göstermelerini de güçleştirdi.”

Peki ama zaten, İngiltere’nin ifade özgürlüğü ve demokratik ideallerinin peşinde koşanlar için sığınılacak bir liman olması gerekmiyor muydu?

Demokrasinin büyük oranda göz ardı edildiği Arap dünyasından kaçan, seçimsiz başa gelen hükümete muhalif barışçıl eylemcilerin kendilerine üs olarak Londra’yı seçmesi İngiltere’nin itibarı ve saygınlığı açısından olumlu bir durum değil mi?

Ayrıca, zararsız muhalifleri yer altına ve aşırı radikal güçlerin kollarına itmek İngiltere için bir risk teşkil etmiyor mu?

Salih Magaache, Londra’da yaşayan Cezayirli bir muhalif ve Londra’nın sunduklarından da memnun.

“Londra, siyasi kişilerin rahatça dolaşabilmeleri ve diktatörler veya ülkelerindeki bazı siyasi baskılar olmadan kendilerini rahatça ifade edebilecekleri bir yer.”

“Tüm İngiliz yetkililere erişim var.”

Peki, ifade özgürlüğü, hangi durumlarda yasadışı faaliyete dönüşüyor?

El Masri örneği

Bu soruyu İngiltere hükümetinin terörle mücadele düzenlemelerini inceleyen bağımsız komiteden David Anderson’a sordum.

“Bu gruplarla ilgili her zaman tatmin edici sonuçlar alınması gereken bir test var.”

“Grubun terör konusunda endişeleri olmalı. Çok fazla soruyu barındıran geniş bir test bu. Ve dünyada mevcut hükümete şiddet kullanarak muhalefet yapan her grup bu testten geçer.”

“Bu çerçeveyi daraltmak için, İçişleri Bakanı sağduyuyla hareket ediyor ve bir takım etkenlere bakıyor: terör nerelerde yaşanmış, grubun İngiltere’de varlığı ne kadar güçlü ve daha da önemlisi, terörle mücadelede hangi ülkeler dayanışma içinde.”

Sorun şu ki, topluma ‘kimlerin tehdit oluşturduğu’ konusunda İngiltere ile İngiltere’nin denizaşırı Arap müttefiklerinin arasında görüş ayrılıkları yaşanıyor.

Mısır ve Yemen hükümetleri yıllarca radikal Müslüman din adamı Ebu Hamza el Masri’nin faaliyetleri hakkında İngiltere’ye şikâyette bulundu.

El Masri 2004’te tutuklanıp ABD’ye teslim edilmek üzere hapse atıldı. Müslüman din adamı cinayete teşvikten 2006 yılında cezaevine konmuş, 2012’de de ABD’ye teslim edilmişti. El Masri, ABD’de 11 farklı terör suçundan yargılanıyor.

Ülkesinde ‘terörist’ ilan edilen bir Suudi muhalif, Londra’nın kuzeyindeki Cricklewood’da özgürce yaşamaya devam ediyor.

Arap Baharı’nın başında Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki iktidar, kendilerine tehdit olarak gördükleri ve çoğu üyesi İngiltere’de yaşayan Müslüman Kardeşler’den açıkça şikâyetçi oluyordu.

David Anderson, “Kuruluşları yasaklayan çok sayıda ülke oldu, bizden de aynısını yapmamızı istiyorlar” diyor.

“Bir her durumda bu yola başvurmuyoruz. Yasal olarak terörle bağlantılı olduklarından emin olmalıyız.”

Londonistan'a dönülür mü?

Mesele asıl olarak İngiltere’nin, nefret veya şiddet propagandası yapan grupların hangi aşamada kapatılacağı, barışçıl ifade özgürlüğüne hangi durumlarda onay verileceği gibi konularda doğru dengeyi sağlayabilmesi. Nitekim bunların çoğu, Ortadoğu’daki bazı hükümetlerin de lanetlediği konular olabilir.

İngiltere İçişleri Bakanlığı BBC’ye yaptığı açıklamada, terör ve aşırı grupların faaliyetleri karşısında, sınır dışı etmek ve vatandaşlıktan çıkarmak da her türlü mücadele yolarını geliştirmeye çalıştıklarını belirtti.

Sözcü, “İngiltere’ye gelip yaşamak bir ayrıcalık. Ortak değerlerimizi yıkmaya çalışacaklarını düşünenlerin ve toplumumuza tehdit oluşturanların ayrıcalıklarını uzatmayı reddediyoruz” dedi.

Peki geçmişten hiç ders alındı mı?

Kraliyet Silahlı Kuvvetler Enstitüsü’nden Pantucci, ‘Londonistan’ günlerine geri dönülmesinin mümkün olmadığı görüşünde.

“1990’lardan bu yana, bu algıda ve bu gruplarla ilgili analizlerde değişiklik gördük. Görüyorsunuz, bu ülkede hâlâ aktivizm çok yaygın, dolayısıyla ‘Londonistan’a ait unsurların varlığı sürüyor.”

“Ama bu kadar açık radikalleşme ve görmeye alışık olduğumuz adam toplama yöntemlerinin, böylesi açık bir şekilde tekrarlandığını görmek güç olur.”