Liselerde yeni bir düşman nesil yetiştiriliyor
Bilinsin ki genç yaşta milli ve manevi değerlere düşman liseli bir nesil yetiştiriliyor.
Gezi olaylarından bu yana Türkiye'nin dört bir yanında
konferanslar verdim. "Sağcısıyla solcusuyla, Kürt, Türk,
alevi, sünni ayrımı yapmadan, farklı ideolojileri savunsak
dahi, biz kardeşiz ve kardeş kalmaya devam edeceğiz"
demediğim tek bir konuşmam olmamıştır.
Konferanslarıma katılan davetliler şuna şahitlik
edecektir.
Özellikle 15 Temmuz'u anlatırken, "Biz tankların önüne
koşarken yanımızdakine partisini ideolojisini sormadık. O zaman
demek ki mesele bayrak ve bayrak olunca hep beraber ölüme
gidiyoruz, bundan sonra da aynı şeyi yapacağız. O zaman bu
kutuplaşmayı ve ötekileşmeyi bir kenara bırakmamız lazım"
demekten asla geri durmadım.
Aynı konuşmayı 16 Nisan halk oylamasını anlatmak için gittiğim
bütün şehirlerde tekrarladım.
Hatta, "Hayır kampanyasını yürütenlerin hayır deme
özgürlüğünü savunmak, evet diyenlerin boynunun borcudur"
diye de eklemeyi ihmal etmedim.
Dün Bursa'nın Gemlik ilçesinde 16 Nisan'da ilk kez oy kullanacak
öğrencilerle sohbetimize de aynı konuşmayı yaparak başladım.
Sonra, Türkiye'nin bugününü ve 16 Nisan referandum
sonrasındaki durumunun ne olacağını anlatmaya başladım.
Örneğin; Cumhurbaşkanı'nın bugünkü yetkileriyle referandum
sonrasındaki yetkilerini kıyasladım. Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'da
kendisine verilen yetkilerini anlattım.
Yine Meclis'in bugünkü durumuyla bundan sonraki durumunu çeşitli
örneklerle anlatmaya başladım.
Geçmişteki milletvekili transferlerinden, TSK emrettiğinde Meclis'i
boşaltan milletvekillerine, Merve Kavakçı Meclis'e girdiğinde
kendisini kovalayan vekillerden, lider sultasına boyun eğip önüne
gelen kanun için el kaldıran vekilleri tek tek anlattım.
Hemen akabinde 18-25 yaş arası gençlerin milletvekili seçilme hakkı
kazanmasını çeşitli örneklerle anlatarak savundum:
Özetle:
"23-24 yaşında bir genç doktor veya avukat
olabiliyor. Polis olup karakol amirliği yapabiliyor. 20 yaşında
dağa çıkıp terör örgütleriyle savaşabiliyor. Ve 15 Temmuz'da
tankların önüne koşup şehit olabiliyorsa, bu gençlere siyaset yapma
hakkı verilmesine itiraz edemezsiniz.
Bizim gençlerimizin önüne bir ideal koymamız gerekiyor. Bu
idealin yolu da siyasetten geçer. Sadakat sahibi ve süper beyinli
gençleri genç yaşta alıp tecrübeli milletvekillerinin yanına
koyarsanız onları liyakat sahibi gençler haline getirip ülke
yönetiminde söz sahibi olacak kıvama getirebilirsiniz"
dedim.
Bu sırada, "Arkadaşlar yalan ya da yanlış olduğum noktada
devreye girip soru sorabilir, hatta görüşlerinizi beni susturarak
dile getirebilirsiniz" diye öneride bulundum.
Bir öğrenci anlatılanlardan kafası karışmış olacak ki
"Hocam bugünkü sistemin neyi eksik ki seçime
gidiyoruz" diye sordu ve kendisine iki başlı sistemin
getirdiği sıkıntıları anlatmaya çalışırken ortaya bir öğretmen
çıktı.
Genç bir öğretmen. Hedef olmaması için ismini
vermeyeceğim.
İmam Hatip Lisesi'nden tayin olup gelmiş. Konuşmasından anladığım
kadarıyla koyu bir "hayır"cı...
"Söylediğiniz hiç bir şey doğru değil" diyerek
başladı konuşmasına...
Düşüncelerini özgürce dile getirmesi için konuşma yaptığım kürsüye
davet ettim, mikrofonu uzattım, "Buyrun görüşlerinizi
özgürce dile getirin" dedim.
Ben beni madde madde çürüteceğini düşündüğüm öğretmenin yaptığı
konuşma beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
"Burası bir evet propagandasına dönüştü" diye
başladığı konuşmasının daha başında herkesin buz kestiği şu sözleri
söyledi:
"Çocuklar biliyorsunuz biz bunları sizinle derste
konuşuyoruz!"
Öğretmen coğrafya öğretmeni ama çocuklarla derste tarih ve
siyaset konuşmuş kendi ifadesine göre!
Sonra...
Sonra anlattığım maddelerin bir tanesini bile çürütme gereği
duymadan, sloganik sözlerle bazı şeyler söyledi ve
konuşmasının sonunda beni gerçekten derin üzüntüye boğan şu
mealdeki cümleler döküldü ağzından:
"Çocuklar! Sizin yaşınız kaç ki liyakatınız ve
beceriniz olsun. Hakim olsanız ancak staja başlarsınız. Doktor
olsanız asistan olursunuz. ne yapabilirsiniz bu yaşınızda neyi
başarabilirsiniz ki liyakatınız olsun!"
Geleceğin nesillerini yetiştiren bir öğretmenin
ağzından dökülüyor bu sözler dikkatinizi çekerim.
Atalarımız boşa dememiş, "Bülbülle uçan güle, kargayla uçan
dışkıya konar" diye!
Bir yanda henüz bıyıkları terlememiş öğrencisi Fatih Sultan
Mehmet Han'ı "Sen İstanbul'u fethedeceksin. Çağ kapatıp,
çağ açacaksın" diye yetiştiren Hoca
Akşemseddin...
Diğer yanda çocukları, "Siz nesiniz ki liyakatınız,
beceriniz ne olsun?" diyerek aşağalayan günümüz
öğretmeni!
Ve daha acı olan, daha kahredici olan ne biliyor musunuz?
Salondaki öğrencilerin büyük bölümü, kendilerine "siz bir
hiçsiniz" muamelesi yapan bu öğretmeni avuçları
kızarırcasına alkışladı!
Öğretmen bu alkışlar arasında, "Bakın burada hayır oyu
verilmesi gerektiğini savunan hiç kimse konuşturulamaz.
Konuşturulursa ben ancak o zaman Türkiye demokrat bir
ülkedir" derim dedi ve arkasını dönüp gitti.
Ancak bu sırada dikkatimi çeken bir şey oldu.
Bazı öğrenciler, çözüm masasını devletin yıktığına, yaşanan
katliamların sebebinin devlet olduğuna inanmışçasına bazı sorular
sorup durdu. Hatta Almanya, Hollanda ve Avusturya'nın Türkiye'ye
yönelik faşizan tepkisini haklı bulduğunu söyleyen öğrencilere dahi
rastladım.
Çocuklara dönüp geçmişten bazı örnekler daha verdim ve
öğretmenin yalan yanlış bilgilerini düzelterek konuşmamı nezaket
içinde bitirdim.
Sonra...
Konferans verdiğimiz binadan ayrılırken öğretmenle tesadüfen
karşılaştık.
Yanına yaklaşıp elini sıktım.
1- "Seni öğrencilerinin içinde rencide etmemek
ve onların gözünde yalancı duruma düşürmemek için üstelemedim.
Şimdi tekrar sorayım hocam. O salonda benim verdiğim hangi hangi
madde yalandı veya yanlıştı?"
2- "Tarih öğretmeni olsan anlarım ama sen
coğrafya öğretmenisin. Öğrencilerinle sınıfta ders saatinde siyaset
konuşman doğru mu?" diye iki soru sordum.
İkinci soruma "Yok ben siyaset konuşmuyorum. Bölgemizdeki
kırmızı alanları coğrafya öğretmeni olarak anlatıyorum. Müfredatta
bunlar var" diye cevap verdi.
İlk soruma verdiği cevap ise kendisi ve mesleği açısından yüz
kızartıcıydı:
"Söylediklerinizde yalan ve yanlış yoktu ancak benim de
orada bir şeyler söylemem gerekiyordu!"
Yani açıklaması şu: "Ben öğrencilerime hayır oyu vermeleri
için yalan söyledim!"
Ben bugüne dek bazı üniversitelerin terör örgütlerinin yuvasına
dönüştüğünü düşünüyordum.
Ancak durum çok daha vahim.
Türkiye düşmanlığı yapan Hollanda, Almanya ve Avusturya'dan yana
tavır koyan, 7 Haziran sonrası akan kanın sorumlusunun PKK değil,
devlet olduğuna inanmış, inandırılmış bir liseli gençlikle karşı
karşıyayız maalesef...
Bilmem tehlikenin farkında mıyız?
Dipnot 1: Gemlik'te verdiğim ikinci konferansta
öğrencilerden bazılarının velileri ile bir araya geldik.
"Süleyman bey, çocuklar maalesef böyle öğretmenlerin elinde
zehirleniyor ve elimizden hiç bir şey gelmiyor" sözleriyle
çaresizliklerini ortaya koyanlar oldu.
Dipnot 2 : Ankara'nın Genç Osman Lisesi'nde görev
yapan sözümona bir öğretmen. Sınıfta ve ders saatinde,
"Türkiye'nin yüzde 50'si koyun gibi. Ailelerinizi hayır
demeleri için ikna edin, yoksa onlar sizin hayatınızı da
karartacak" diye aşağılıkça bir konuşma
yapıyor.
Özetle...
Bilinsin ki genç yaşta milli ve manevi değerlere düşman yeni bir
nesil yetiştiriliyor.
TAKİP İÇİN: