BIST 9.913
DOLAR 35,20
EURO 36,65
ALTIN 2.961,88
HABER /  POLİTİKA

Liderlerin 23 Nisan düellosu

Erdoğan ve Baykal birbirlerine kürsüden yüklendi. Özellikle Baykal'ın eleştirileri çok sertti.

Abone ol

İNTERNETHABER.COM- Liderler atışmalarına 23 Nisan'da da tam gaz devam etti. Özel oturumda Erdoğan ve Baykal güncel meseleler üzerinden sert mesajlarla birbirlerine yüklendiler.

Milli egemenlik, Ergenekon, laiklik ve Anayasa değişikliği paketi liderlerin başlıca gündem maddeleriydi.

Siyasi partiler 23 Nisan özel gündemiyle toplanan genel kurulda konuşma yaptı.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, her türlü karar mercinin TBMM oluğunu belirterek, ''Milli iradenin tecellisinde, hiçbir sınıfa, zümreye, kuruma ya da kişiye imtiyaz verilemez; millet egemenliği üzerinde hiç bir vesayet ve gölge kabul edilemez'' dedi.

MİLLİ EGEMENLİK HERŞEYİN ÜSTÜNDE

Milli Egemenlik, millet iradesi ve demokrasinin, her türlü tartışmanın üzerinde oluğuna işaret eden Erdoğan, bu kavramlar üzerinde soru işaretleri oluşturmanın, Meclisin fonksiyonlarını etkisiz kılmaya çalışmanın, 23 Nisan 1920 ruhuna uygun düşmediği gibi, çağdaş dünyanın temel kabulleriyle de çeliştiğini vurguladı. Erdoğan, şöyle konuştu:

DAĞDAKİ ÇOBAN İLE PROFESÖRÜN OYU

''Evet, söz milletindir, karar milletindir. Her türlü karar merci, tartışmasız TBMM'dir. Milli iradenin tecellisinde, hiçbir sınıfa, hiçbir zümreye, hiçbir kuruma ya da kişiye imtiyaz verilemez; millet egemenliği üzerinde hiçbir vesayet, hiçbir gölge kabul edilemez. Modern Türkiye Cumhuriyeti'ne, zümreler, imtiyazlı sınıflar, ikbal ve makam hırsı içindeki şahıslar, en önemlisi de çeteler, hukuk dışı örgütlenmeler, mafyalar rota çizemez, istikamet veremez. Kimi kurumların ya da zümrelerin, kendilerini milletin üzerinde görmesi, millet adına karar vermesi, kendilerine özel misyonlar biçmesi, demokrasi ruhuyla, Cumhuriyet ruhuyla, en önemlisi de 23 Nisan 1920'nin ruhuyla bağdaşmaz. Evet, millet iradesinin gerçekleşmesinde, yoksul ile zenginin, işçi ile işverenin, memur ile amirin, köylü ile şehirlinin, dağdaki çoban ile profesörün oyu ve seçimi arasında asla ve asla fark yoktur, olamaz.''

Erdoğan, milli iradeye, hakimiyeti milliyeye en fazla sahip çıkması gereken kurumun, TBMM olduğunu ifade etti.

''MECLİSİ ANAYASA VE YASA YAPMADA ACİZ, YETERSİZ GÖRENLER...''

''Milletin oylarıyla yetkilendirdiği, yasa ve Anayasa yapmak için vazifelendirdiği vekiller, TBMM'nin bu asli, asil ve kutsal yetkisini görmezden gelmemeli, yetkilerini devretmek, hür vicdanları üzerine konulan ipoteklere boyun eğmek yanılgısı içine girmemelidir'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Milletin Meclisini Anayasa ve yasa yapmak konusunda aciz, yetersiz ve yetkisiz görenler, TBMM ile birlikte milleti ve millet iradesini inkar ettiklerini görmek ve anlamak zorundadırlar. Demokrasi bir tahammül rejimidir, birbirine ve farklılıklara saygı duyma, her türlü sorunu diyalog ve uzlaşıyla çözme rejimidir. Kendi sesinden başkasına sağır kesilenler, kendi sözünden başkasını doğru görmeyenler, başkasının iradesini ve varlığını mahzurlu görenler demokratik bir siyaset ortaya koyamazlar.

''SORUNLARI HEP BİRLİKTE AŞACAĞIZ''

Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: "Çözümsüz gibi görünen, değişmez kaderimiz gibi görünen sorunları, aşılmaz gibi görünen sorunları hep birlikte aşacağız. Ülkemizin tüm sorunlarının konuşulma, tartışılma, çözülme yeri siyasettir, Meclistir, demokrasidir. Korkmadan, çekinmeden, samimiyetle, özgüvenle her meselemizi aklı selimle, demokratik bir duyarlılıkla müzakere edip, çözüm yoluna koyabiliriz. Bu Yüce Meclis, her türlü sorunu ele alma, çözme olgunluğuna, potansiyeline ulaşmıştır. Milletimiz de bizden bunu beklemektedir"

PARLAMENTO ELİYLE DARBE

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Anayasayı, tek başına değiştirip, yüksek yargı siyasi vesayet altına alınacak olursa bu durumun bir parlamento çoğunluğunun göz yummasıyla mı yoksa hukuk dışı bir askeri darbeyle mi gerçekleştiğinin önemi kalmaz'' dedi. Baykal sözlerini şöyle sürdürdü

''TAM BİR AYMAZLIKTIR''

Türkiye'nin, örnek olarak bütün dünyada ilgiyle izlenen modernleşme tarihinin temelinde iki ana siyasi ilkenin bulunduğunu ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Birincisi ırk, kan, kafatası ölçülerini reddeden ve etnik kimlikleri, yerel, yöresel bağımlılıkları aşan bir ulusal kimlik anlayışı, etnik ve sosyolojik kimliği inkar etmeden ama onun tutsağı da olmadan, daha yüksek bir ulusal kimliğe geçişi amaçlayan uluslaşma politikası.

İkinci temel ilke, din, siyaset ve laiklik anlayışıyla ilgilidir. Müslüman bir toplumda en geniş din ve ibadet özgürlüğü ile laik bir devlet düzeninin birlikte sürdürülebilmesi, pek çok kişinin gözünde Türkiye'yi örnek bir ülke haline getirmiştir. Aslında İslamiyet ile laikliğin beraberliği, Türkiye'nin modernleşme başarısının temel dayanağıdır. Etnik kimliğimiz ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin birer parçası olarak, eşitlik ve kardeşlik içerisinde beraberce yaşayacağız. Dini inancımız, mezhebimiz ne olursa olsun, hepimiz laik Türkiye Cumhuriyeti'nin birer parçası olarak, eşitlik ve kardeşlik içinde, yine bir arada yaşayacağız. Bunu başarabilirsek, Türkiye, istikrar, demokrasi içerisinde ilerler. Böyle bir parlak geleceği, etnik ayrımcılık ve terör tehdidinin gölgelemesine izin vermemeliyiz.

Aynı şekilde din temelinde ayrışmaların, cemaatleşmelerin, eğitimi, hukuku, yargıyı, emniyeti yönlendirmeye başlaması, böyle bir sürece göz yumulması, seyirci kalınması tarihi bir gaflet olacaktır. Demokrasinin sağladığı olanakları, cumhuriyetin ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmak, hem kullananlar hem de siyasal çıkar hesabıyla göz yumanlar açısından tam bir aymazlıktır.''

''LİDERİN SİYASİ VESAYETİNE DÖNÜŞEBİLİR''

''Milli irade, bir bütündür. İktidar ve muhalefetin milli iradenin bir parçasıdır'' diyen Baykal, milli irade ya da milli egemenliğin, tek başına demokrasi anlamına gelmediğini, milli egemenliğin demokrasiye dönüşebilmesi için bağımsız, güçlü bir yargıya, hukukun üstünlüğü anlayışına ihtiyaç olduğunu kaydetti.

Deniz Baykal, insan hak ve özgürlüklerinin kağıt üzerinde kalmamasının, ancak güçlü ve etkin bir medya denetimine bağlı olduğunu dile getirdi. Baykal, yoksa milli egemenlik ve milli irade anlayışının, kolayca bir parlamento egemenliğine, parlamento egemenliğinin bir parti çoğunluğunun diktasına, parti çoğunluğunun da bir liderin siyasi vesayetine dönüşebileceğini kaydetti.

ERGENEKON DAVASI

CHP Genel Başkanı Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Böyle bir durumda da memleketin dürüst, namuslu insanları, vatansever aydınları, sabaha karşı evleri basılıp, neyle suçlandıklarını bile bilmeden, aylarca tutuklanabilirler, herkesin telefonları bilgisayarları izlenebilir, insanlar dizi film senaryoları gibi ucu açık iddianamelerle, gizli tanık ifadeleriyle, sahte haham ifşaatlarıyla, emniyet ya da savcılıkta sanıklarla pazarlık yapılarak, oluşturulan delillerle yargılanabilirler. Üç yıla yakın bir süre tutuklu kaldıkları halde, kendilerine iddianameyle ilgili hiçbir soru sorulmamış olabilir.

Neyin suç, kimin suçlu olduğuna hukuk değil, siyaset karar verirse hukukun gücü ortadan kalkar, güçlünün hukuku egemen olmaya başlar. Eğer bir ülkede bir parlamento çoğunluğu, yasamayı, yürütmeyi, basını, televizyonları, şirketleri, holdingleri vesayet altına alması için bir lidere teslim etmişse duvarlarda 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' yazması bir anlam taşımaz. Böyle bir tablo karşısında bir de anayasayı, bir partinin iç işi gibi ele alarak, tek başına değiştirip, yüksek yargı kurulları da siyasi vesayet altına alınacak olursa, bu durumun artık bir parlamento çoğunluğunun göz yummasıyla mı yoksa hukuk dışı bir askeri darbeyle mi gerçekleştiğinin de bir önemi kalmaz.''

LİDER VESAYETİ

Denetimi, hem siyasetin hem de yargının yapması gerektiğini dile getiren Baykal, ''Yargı ve basını, siyasal denetim kurullarını, devletin gücünü kullanarak etkisiz kılmak, yargıyı siyasallaştırmak, yargıda kadrolaşmak, herkesi suçlayıp, mahkemeye çıkarırken, kendi dokunulmazlık zırhının arkasına saklanıp, yargıdan kaçmak, demokratik meşruiyete değil, lider vesayetine hizmet eder'' diye konuştu.

Baykal gerçek demokrasilerde yargıdan kaçan, dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakan, bakan ve milletvekillerine yer olmadığını ifade etti.