Kaddafi rejiminin sonunu getiren devrimin zaferi dolayısıyla düzenlenen tüm sevinç gösterilerine rağmen, ülkenin geldiği noktada kaygı yaratan bir dizi unsur da var.
Abone olMisrata'nın dış mahallelerinden birinde, yol kenarında bir afiş göze çarpıyor.
Buradaki işyerlerinin topladığı parayla profesyonelce hazırlanmış afişteki slogan "Yarın Daha Güzel Olacak".
Bu, pek çok İslam ülkesinin özünde olan türden bir iyimserlik mi? Yoksa Muammer Kaddafi'yi deviren devrimin başlamasından bir yıl sonra, pek çok yönden düşkırıklığı ve karşılanmamış beklentiler olduğunun itirafı mı?
Eski düzeni devirmiş olmanın getirdiği büyük bir gurur olduğuna şüphe yok. Sokaklarda kutlamalar yapan insanlara kameranızı çevirir çevirmez size ne kadar sevindiklerini söylüyor; 'Libya Hür! diye övünüyorlar.
Tripoli Post gazetesinin yazarlarından Gada Mahfud ise, bu hafta "Libyalıların akıl ve yüreklerindeki karamsarlık bulutlarından" söz etti. Benim konuştuğum pek çok insan da böyle hissettiklerini anlattı.
Pek çok kişi, bu gibi düşünceleri açıkça dile getiremeyeceklerini söylüyor; bu da ifade özgürlüğü konusunda başlı başına soru işaretleri yaratan bir nokta.
Elektrik kesintilerinden dert yanan bir Libyalı, "Böyle şeyler devrimden önce olmazdı. Kaddafi ve kafadarları hariç, Libya'da her şey yolundaydı" diyor.
Yabancıların endişeleri
Pek çok Libyalı "yarın daha güzel olacak" umudunu pek çok Libyalı paylaşıyor olsa da, devrimi dışarıdan destekleyen yabancılar arasında da rahatsızlık var.
Avrupalılar , Sınır Tanımayan Doktorlar, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kuruluşlardan birbiri ardına gelen ve keyfi alıkoyma ve işkence vakalarını uzun uzun anlatan raporlar nedeniyle giderek daha fazla huzursuz oluyor. Açık konuşmak gerekirse, bunlar sıradan bir Libyalının kaygılarının ilk sırasında yer almıyor, dolayısıyla bunları şimdilik bir kenarda tutalım.
Halkı en çok düşündüren sorunlarsa ekonomideki durgunluk, merkezi hükümetin fiilen felç olmuş hali ve kanun ve asayiş sorumluluğunun büyük oranda milis gruplarının elinde olması.
Yabancı hükümetler geçtiğimiz günlerde Libya hükümetine ait dondurulmuş olan 60 milyar dolar kaynağı serbest bıraktı. Petrol üretimi ise günde 2 milyon varil düzeyine yeniden yükselmeye başladığı için ülkeye gelir girişi arttı.
Kaçınılmaz olarak insanlar, ülkenin bunca parası varken işsizliğin (tahminler yüzde 10 ile 20 arasında değişiyor) neden arttığını ve devletin yüzlerce inşaat ihalesinin neden hala askıya alınmış durumda olduğunu merak ediyor.
Buradan İstanbul'a geçerken, uçakta devrimden bu yana Libya'yı sekizinci kez ziyaret eden ve bir inşaat projesini yeniden hayata geçirmeye çalışan bir Türk işadamı ile sohbet ettik.
Bu gibi sorulara yanıt bulmaya çalışanların işi zor. Ülke halen, devrim sırasında faaliyetleri koordine eden ve kendi kendini atayan Ulusal Geçiş Konseyi'ne (UGK) karşı sorumlu bir geçiş hükümeti tarafından yönetiliyor.
Her iki yapılanmanın da Haziran'daki seçimler ardından siyaset sahnesinden çekilmesi öngörülüyor. Anlaşılan o ki, o zamana dek kimse, otoyollar ya da benzeri büyük altyapı projelerine girişmek gibi büyük kararlar almak istemiyor.
Gerek UGK üyeleri gerekse yeni bakanlar Libyalıların büyük bölümüne uzak, yabancı isimler; hatta bazı görevleri kimlerin üstlendiği aylarca kamuoyuna açıklanmadı.
Buradaki İngiliz büyükelçi Dominic Asquith, "Hükümet ile halk arasında iletişim kurma süreci hala üzerinde çalışılması gereken bir alan" diyor.
Ülke tek bir şahsiyete kilitlenen diktatörlükten, hiç bir şahsiyetin etki göstermediği kollektif bir yönetime savruldu.
Kamuyu ilgilendiren meselelerde bir tartışma ya da muhalefet ortamı oluşması ise bazı önde gelen kişilerin öldürülmesi milis gruplarının kendilerine ilişilemeyen bir şekilde faaliyet göstermesi ile sınırlı.
Bu cinayetlere kurban gidenler arasında devrimin başında Kaddafi rejiminden ayrılıp saf değiştiren ve aylarca isyancı birliklerinin komutasını üstlenen Abdülfettah Yunus'tan bir kaç hafta önce vücudunda işkence izleri ile ölü bulunan eski rejimin bir diplomatı var.
Mültecilere saldırı
Misrata tugayları şimdi düşmanlarından intikam alıyor. Kaddafi'yi desteklemek için savaş suçları işlemekle suçlanan Taverga sakinlerinin yaşadıkları buna bir örnek...
30 bin Tavergalı Misrata yakınlarındaki memleketlerinden kaçtı. 6 Şubat'ta bu mültecilerden bir bölümü Trablus yakınlarında kaldıkları mülteci merkezinde saldırıya uğradı.
Tavergalılar silahlı gruplardan kişilerin sekiz kişiyi öldürdüğünü söylüyor.
Hükümetin mültecileri korumak ya da saldırının sorumlularını bulup cezalandırmak için bir çaba sarfettiğine dair hemen hiç bir işaret yok.
Bazı diplomatlar, devrimin eski hasımlarına yönelik tavrının yeni bir isyanın tohumlarını atıp atmayacağını yüksek sesle sorgulamaya başladı.
Eski rejimin destekçilerinden "yüzde 20'ler" diye söz ediyorlar. Bir diplomat, "Onların 70'e 30 ya da 60'a 40 gibi bir orana gelmesini göze alamayız" dedi.
Fransız, İngiliz ya da İtalyan yetkililer Libya hükümeti temcileri ile görüştüklerinde onlara tutsakların işlemlerini hızlandırma çağrısı yaptı. Bazı tahminlere göre gözaltındakilerin sayısı 8 binin üzerinde.
İnsan hakları savunucuları nbu kişilerin büyük bölümünün avukatla temas kurmasına izin verilmediğini, ne zaman yargılanacaklarına ilişkin en ufak bir fikir sahibi olmadıklarını belirtiyor.
Sirte, Beni Velid ve Tacura gibi bir dönem Kaddafi'nin kalesi olarak görülen bölgelerde, yeni yöneticilerden pek bir destek görmediği için bilenmiş olan pek çok kişi var.
Büyük bir ulusal zenginlik, küçük bir nüfus, mezhep gerilimi olmaması ve (Irak'ın aksine) büyük bir işgal ordusunun bulunmaması dolayısıyla Libya'nın yeni yöneticileri yine de hayli avantajlı.
Pek çok Libyalı yöneticilerin performansını yükseltmesi ve ülkede etkili bir denetim sağlaması için Haziran seçimlerini bekliyor.
Bu açıdan bakılınca, "yarın daha güzel olacak" mesajı, kesinlik içeren bir beyan değil, daha çok bir vaat, hatta dilek gibi görünüyor.