Levent Kırca'nın hayali, sanatçıların kaygısı
Kim ne derse desin, Gezi Parkı olaylarının niyetini en net şekilde açıklayan bir tane adam çıktı. Adam dediğime bakmayın. Kendisine hangi sıfatı vereceğimi henüz kararlaştırmadım.
Gezi Parkı olaylarının gerçek niyetini en net şekilde açıklayan
bir tane adam çıktı. Adam dediğime bakmayın. Kendisine hangi sıfatı
yakıştıracağımı henüz kararlaştıramadığım için lafın gelişi böyle
dedim.
Levent Kırca'dan bahsediyorum.
Bakın peşinen anlaşalım.
Hiç öyle kolay yolu seçip, "Yahu O'nu mu ciddiye
alıyorsunuz. O bunağın, manyağın teki" falan demeyin.
Manyak dediğiniz adam Ulusal kanalın başında. Manyak dediğiniz adam
Aydınlık gazetesini el altından yönetiyor. Manyak dediğiniz adam
tiyatro sahnesinde onbinleri yönlendiriyor. Ve en önemlisi o manyak
dediğiniz adamın emrini hazır kıta bekleyen binlerce TGB milisi
var.
Hem o manyaksa, onun manyakça fikirlerini iç geçirerek dinleyen
onbinlerce manyağın olduğunu da kabul etmeliyiz bu durumda değil
mi?
O manyak dediğiniz adam son iki konuşmasında neler diyordu
kendisini dinleyen onbinlere?
Zihninizi fazla yormayın. Ben sizin için hemencecik alt alta
sıralayayım.
Önce, "Erdoğan'ın finali de Adnan Menderes'in finali gibi
olacak" dedi.
Sonra Londra'da kendisini dinleyen azgın kalabılığın alkışları
arasında ne dedi?
"Arkadaşlar. Taksim düşmanın elinden kurtarılmıştır ve
artık halkındır. Bir iki güne kalmaz, Sincan'daki, Silivri'deki,
Hasdal'daki Atatürk'ün askerlerini de serbest bırakacağız"
dedi değil mi?
Dikkatinizi çekerim!
Bir diktatörün hüküm sürdüğünü iddia ettiği ülkede bunları söyledi.
İşin daha vahim boyutunu size anlatayım mı?
Aynı Levent Kırca iki gün önce Rıfat Ilgaz Açık Hava Tiyatrosu'nda
"İçeridekiler" oyununu sahneledi. İçeridekiler
dediği, darbe planlaması yaptığı için hapis yatan paşalarla,
patronu Doğu Perinçek.
Yine dikkatinizi çekerim.
Sahnede küfürlü bir dille eleştirilerde bulunan Kırca, Başbakan
Erdoğan'ı Hitler'e benzetti. Orada birebir şu cümleyi
kurdu: "Yakında paraların üzerindeki Atatürk kalkacak
onun yerine bir ata binmiş BOP Eş Başkanı, at şahlanmış,
üstündekinin ağzı köpüklü, gözünde de tezek var."
Peki Kırca'nın bu oyununun sponsoru kimdi biliyor musunuz?
Kültür ve Turizm Bakanlığı...
Vay beeee!
Diktatör, kendisine küfürler edileceğini bile bile küfredene
sponsor oluyor!
Papağan yutmuş gibi şu sözleri çok tekrarladım, bir kez daha
yazacağım çünkü karşımda ısrarla anlamamak için direnen bir kesim
görüyorum.
Başından beri bir şeyi savunduk değil mi?
"Gezi parkı olayları masum bir eylem olarak başladı buna
amenna. Ancak sonradan bu eylem amacının dışına çıktı"
dedik. Neden çıktığını da defaatle anlattık.
İktidarın tekerine çomak soktuğu bazı çevrelerin o karmaşada,
"Şans ayağıma kadar gelmişken ben de fırsattan istifade
edip hesabı kendi lehime düreyim" diye harekete geçtiğini
ve oradaki masum çevreci aktivistleri birer canlı kalkan gibi
kullandığını bıkmadan usanmadan anlattık, anlattık, anlattık.
Levent Kırca meselesine geri dönecek olursak...
Katıldığım bir televizyon konuşmasında yöneltilen "Oyun
sona erdi mi?" sorusuna, "Hayır daha bitmedi ve
maalesef uzun zaman da bitmeyecek" cevabı vermiştim.
Ne zamana kadar?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeni Cumhurbaşkanı'nı veyahut yeni
Başkanı'nı seçinceye kadar bu oyun devam edecek. Tıpkı 367
tartışmalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanı seçildikten bir gün
sonra bıçak gibi kesilecek olaylar.
O zamana kadar neler yapılacak peki?
Onu da kısaca anlatayım.
5 Ağustos ve 15 Ağustos
tarihlerini bir kenara not edin.
5 Ağustos'ta tam da Levent Kırca'nın dediği gibi Silivri'ye
yüzlerce can kaybı verilmesi pahasına bir operasyon yapılacak.
Ergenekon sanıklarının cezalarının açıklanacağı o gün
içeridekilerin dışarı çıkartılması için devletle açık açık
çatışmaya girilecek.
Bu olayın bir provasını geçtiğimiz aylarda Silivri'de yaşamıştık.
Hani Muharrem İnce başta olmak üzere bazı CHP'lilerin polis ve
jandarmayla girdiği çatışma halini hatırlarsınız. Bu kez çok daha
korkunç bir hamle denenecek anlayacağınız.
İkinci tarih 15 Ağustos demiştik.
Silivri'de başarıya ulaşılsa da ulaşılmasa da 15 Ağustos tarihinde
twitter üzerinden yeni bir kampanya başlatılacak. Bu kampanyanın
adı ise eğer deşifre oldukları için isim değişikliği yapmazlarsa
#DirenisTurkiye olacak. Bu direnişi ise Otpor ile
beraber NED (National Endowment for Democracy) organize
edecek.
Bu eylem için "Cennetin çocukları" seçilecek.
Balici, tinerci, kimsesiz sokak çocukları belli paralar karşılığı
kiralanacak. Bu çocukların kutsal mekanlara veya mutaassıp
kesimlere toplumu tahrik edici saldırılar yapması stratejisi
izlenecek. Böylece Erdoğan'ın yüzde 50 olarak tarif ettiği diğer
kesimin sokaklara çıkması hedeflenecek.
Öte yandan Alevi kesimin hassasiyetleri kaşınarak onların kutsal
mekanlarına saldırılar yaptırılacak. Bu saldırıları devlet veya
sünni kesimden birileri yapmış gibi gösterip Alevilerin sokaklara
çatışma amacıyla inlemeleri sağlanacak.
Amaç: Ya darbe teşebbüsünde bulundukları
gerekçesiyle hapiste bulunan paşalar çıkarılarak onların işini
tamamlaması sağlanacak, ya da TSK'yı karmaşa ve kaos ortamında
duruma el koymaya zorlayacaklar.
Hedef: Recep Tayyip Erdoğan
SANATÇILAR NİYE
KAYGILI?
Biliyorum yazı çok uzayacak ama bunu yazmam gerekiyor. 100 sanatçı
gazetelere, yaşanan süreçten kaygılı olduklarını beyan eden bir
ilan vermiş.
Zehirli orman mantarı birazcık nem görünce ortaya çıkar. Bizim bazı
sanatçılar da tıpkı zehirli orman mantarı gibi ülkede kaos çıkınca
ortaya çıkıyor.
Kaygılılarmış!
Halkın arasına giremedikleri, halkla bütünleşemedikleri o kadar
belli ki. Sadece twitter hesaplarına baksanız bile, kendilerini
nasıl üstün ırk gibi gördüklerini bir çırpıda anlarsınız.
Bakıyorsunuz twitter hesabına, sadece kendi ideolojilerine yakın
sanatçıları eklemişler ve sadece birbirlerini dinliyorlar.
Kendileri gibi düşünmeyen diğer sanatçılara bile insan muamelesi
yapmadıklarına şahit olabilirsiniz. Gözleri, kulakları, sırtından
milyon dolarlar kazandıkları halka tamamen kapalı.
Eğer halkın arasına girseler, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere
tüm illerde eylemler yüzünden kepenk açamayan esnafın ekmek
kaygısını görürlerdi. Eğer halkın arasına inseler, bu ülkede
yıllardır dışlanan ve diktatörlükle yönetilen gerçek halkın son 10
yılda zincirlerinden kurtulduklarını görürlerdi.
Tiyatro sahnesinde dahi ensest oyun oynatan, dizi adı altında her
türlü kepazeliği evlere sokan, özgürlükleri sapkınlık derecesinde
yaşayan, devlet destekli filmlerle kaymağın hasını yiyen onlar. Ama
kaygılı olan, "özgürlüğümüz az" diyen de
onlar!
Sanatçı arkadaşlara bu toplumun bir bireyi olarak şunu söylemek
isterim. Bence bir de sokaktaki halkın sizden ne kadar kaygılı
olduğunu araştırın.
Biliniz siz, millet sahaya çıkmadan oyunu başlattınız. Boş kaleye
iki gol atarak galip geleceğinizi sandınız. Yediğiniz kaba
pislediniz. Sizi baştacı eden halka ihanet ettiniz ve sayıları
yüzbinleri bulan hayranlarınızı sokaklara çıkararak vandalizme açık
açık destek oldunuz.
Millet oyunu görüp sahaya çıkınca, kaygılandınız!
Pek tabi ki kaygılanacaksınız!
Sizden önce de kaygılarını tam sayfa ilanla dile getirenleri gördü
bu halk! Onlar ve siz gazetelere ilan verdiniz, halk ise sandığa
gidip oy verdi. Son 10 yıldır hep o halkın dediği oldu. Size ve
sizin desteklediğiniz ihanete rağmen yine onların dediği
olacak!
Siz kaygılanmayacaksınız da ben mi kaygılanacağım!