Levent Kırca'nın ölümü ile Türkiye bir kez daha yasa boğuldu. Peki 67 yaşında ölen ünlü tiyatrocunun ölüm nedeni ne? Usta oyuncu Levent Kırca kimdir kaç evlilik yapmıştır ve kaç çocuğu vardır? İşte Levent Kırca'nın bilinmeyen hayatı.
Abone olLevent Kırca öldü usta oyuncu 67 yaşında kanser tedavisi görürken yaşama gözlerini yumdu. Peki geride sayısız başarı bırakan usta oyuncunun ölüm nedeni ne. Levet Kırca hayatı boyunca kaç evlilik yaptı, en son eşi kimdi ve Levent Kırca'nın kaç çocuğu var? İşte usta sanatçının hayatının bilinmeyenleri
LEVENT KIRCA KAÇ EVLİLİK YAPTI?
1948 yılında Samsun'da doğan tiyatro sanatçısı, 1964 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahne hayatına atıldı. Çok sayıda tiyatro oyunu ve sinema filminde rol alan Kırca, 22 yıl boyunca yayınlanan televizyon programı "Olacak O Kadar"ı hazırladı.
Oyunculuğunun yanı sıra sinema filmleri ve tiyatro oyunları da yöneten Levent Kırca'nın 4 çocuğu bulunmakta. Kırca, sanatçı kimliğinin yanı sıra gazete yazarlığı ve siyasi bir partinin Merkez Karar Kurulu üyeliğini de yapmaktaydı.
1. Evliliği: 1975 yılında TRT’de yazar ve yönetmenlik yapan Nur Diner ile evlendi. 1985 yılında boşandı. Bu evlilikten de Oğulcan Kırca ve Özdeş Kırca adında iki oğlu oldu.
2. Evliliği: ikinci evliliğini haziran 1985 yılında Oya Başar ile yaptı. Bu evlilikten Umut Kırca ve Ayşe adında 2 çocuğu bulunuyor. 2000 yılında boşanıp, 2001 yılında ikinci kez evlendiler, ama 2005 yılında tekrar boşandılar.
LEVENT KIRCA ÖLÜM NEDENİ?
Zeki Levent Kırca (d. 28 Eylül 1948; Samsun), Türk komedyen, tiyatro sinema oyuncusu, Aydınlık Gazetesi yazarı ve Vatan Partisi'nin Merkez Yürütme Kurulu üyesidir.
İlk kez 1964'te Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahneye çıktı. Ankara Birlik Tiyatrosu ve Halk Oyuncuları'nda çalıştı. Nasreddin Hoca Oyun Treni, Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?, Bu Oyun Nasıl Oynanmalı?, Sağlık Olsun!, Ne Olur Ne Olmaz gibi televizyon dizilerinin yapımcılığını üstlendi.
1978'de Altınşehir adlı filmle sinemaya geçti. Ne Olacak Şimdi? ve Mavi Muammer adlı filmlerde oynadı. Hodri Meydan Topluluğu adlı Tiyatro Grubu'nu kurdu. Eski eşi Oya Başar ile birlikte Güzel ve Çirkin ve Sefiller adlı oyunları sergiledi. Üç Baba Hasan, Kadıncıklar adlı oyunları sergiledi. 1988'de başlayıp 22 yıl süren Olacak O Kadar adlı televizyon programını hazırladı. İlk sinema yönetmenlik denemesini Son adlı filmle yaptı. Daha sonra Şeytan Bunun Neresinde adlı filmi yönetti.
1998 yılında Kültür Bakanlığınca verilen Devlet Sanatçısı unvanını aldı. Sanatçının ikisi ilk eşinden, ikisi de Oya Başar'dan olan 4 çocuğu bulunuyor.
Saint Petersburg Bal Mumu Heykelleri Müzesi'nde heykeli olan nadir Türk sanatçılardandır. 2011 yılında Karımın Dediği Dedik Çaldığı Kontrbas isimli komedi dizisine başlamıştır, fakat reyting alamadığından dolayı dizi dört bölüm sürmüş ve bitmiştir. 1 Mart 2011 tarihinden itibaren yayın hayatına günlük gazete olarak devam eden Aydınlık Gazetesi'nin yazarıdır.
LEVENT KIRCA'NIN HASTALIĞI
Kırca'nın hastalığı ağırlaşınca bir hafta önce hastaneye kaldırıldığı ve Temmuz ayından beri hastalık nedeniyle kemoterapi gördüğü öğrenildi.
Levent Kırca'nın vefat haberini alan ailesi ile yakınları ve sevenleri, sanatçının tedavi gördüğü Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesine geldi.
UMUT KIRCA: "ÇOK ÜZGÜNÜZ"
Hastane önünde açıklama yapan oğlu Umut Kırca çok üzgün olduklarını belirterek şunları söyledi: " Çok üzgünüz. Perişanız. Zaten 10 gündür burada, hastanedeyiz. Kardeşler, kız kardeşim, Özdeş, Oğulcan, ben. Zaten durumunu biliyorduk. 10 gündür de çok ağırdı kendisi. Buradaydık, başındaydık, bütün kardeşler. Ona destek olmaya yanında olmaya çalıştık. Çok üzgünüz. Çok önemli bir sanatçıydı. 50 yıldır büyük işler yaptı Türkiye'de. Fazla söyleyebileceğimiz bir şey yok. Çok üzgünüz. 3 aydır biliyorduk durumunu. Çok çabuk gelişti. Bu kadar çabuk gelişeceğini beklemiyorduk. Kardeşler arasında, aile içerisinde yarın ayarlamalarımızı yapacağız. Salı veya Çarşamba günü defnedeceğiz babamızı güzel bir şekilde" dedi.
OĞULCAN KARACA:"ÇOK DEĞERLİ BİR İNSANDI"
Çok üzgün olduğu gözlenen diğer kardeşlerden Oğulcan Kırca" Çok değerli bir insandı. Allah sevdiklerine, geride kalanlara sabır versin. Hiç beklemediğimiz bir şeydi. Kolay alışabileceğimiz bir şey değil" şeklinde konuştu
Levent Kırca'nın diğer oğlu Özdeş Kırca ise herhangi bir konuşma yapmadı.
Sanatçının cenazesinin, ailenin alacağı karar neticesinde salı günü defnedileceği bildirildi.
OYA BAŞAR GÖZYAŞLARINA BOĞULDU
Levent Kırca'nın ölüm haberinin ardından NTV'nin canlı yayınına bağlanan Kırca'nın en yakınındaki isimlerden Oya Başar, "Biz onu çok sevdik. Çok değerli bir insandı. Allah onu huzur içinde yatarsın." dedi. Gözyaşlarını tutamayarak canlı yayından ayrıldı.
"ÇOK SEVDİK ONU ÇOK"
Kırca'yla 15 yıl evli kalan ve aynı zamanda rol arkadaşlığı yapan Oya Başar NTV canlı yayınına bağlanarak, "Çok önemli biri. Hayatımın 35 yılı benden ayrıldı gitti. Çocuklarım ve ben ona hep dua edeceğiz. Biz onu çok sevdik. Allah onu huzur içinde yatarsın." dedi.
"ONU ANLATMAYA GEREK YOK"
Levent Kırca'nın anlatılmasına gerek olmadığını yaptıklarıyla var olduğunu söyledi. Gözyaşlarına hakim olamayan Başar, özür dileyerek daha fazla konuşamayacağını ifade etti.
İŞTE KIRCA'NIN SON MEKTUBU
SON MEKTUP
Geçtiğimiz hafta Bodrum Türk Filmleri Haftası kapsamında Yaşam Boyu Onur Ödülü alan Kırca, İstanbul'da devam eden tedavisi nedeniyle törene katılamamış, yerine katılan oğlu Oğulcan Kırca, babasının tören için yazdığı mektubu okumuştu.
İşte Levent Kırca'nın sevenlerine son mesajı...
"1974'de TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım. 41 yıl… Yürekten teşekkür ederim, anılarınızda bana yer açtığınız için.
Hayatımda sayısız ödül aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup da bir şey ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi de. Aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum. Çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan edince odamı onlara tahsis ettim. Evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.
Arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm. Üzerlerindeki toza rağmen şikayet edeni yoktu. Hepsi yerini biliyordu. Birbirlerine saygılılardı. Hiç kavga etmediler. Birbirlerini yemediler. Bir arada mutlu mesut geçindiler. Altından da olsalar, tenekeden de olsalar, hepsi birer ödüldü. Hepsi eşitti.
"İNSAN OLARAK BİRBİRİMİZİ SAHİPLENMEK, BİRLEŞEBİLMEK İÇİN UZAYLILARIN DÜNYAYI İSTİLA ETMESİ Mİ GEREKİR"
İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?
Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça kanıksanır.
Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.
Eski zamanlar; "Ah o eski zamanlardır"
Bu mektubumu sizlere değerli bir film festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen'ın Midnight in Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o geçmiş dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını belirtirler. Hepsinin ağzından "Ahh, o eski zamanlar" cümlesini bir kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.
Yaşadığımız şu an..
Şuan.. Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek onore etmektir. Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, birşeyi hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. Bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın topyekün mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.
Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama diğer ödüllerin arasında baş köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil. Diğerleri neredeyse oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de olsan, cumhur'iyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam. Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım. Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.
İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?
Güzel şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli, yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan bilemiyorum.
Yine Woody Allen, ''Bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü senaryoyu çekerek adam ederim demesidir'' der. Siz de yönetmensiniz. Ailenizi yöneten, işinizi yöneten.. Etrafınızı yöneten. ''Şu an'', yöneten. Birlik verip bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de iyi olsun.
Dik durun... Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin.
Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle.
Atatürk'le kalın,
cumhuriyetle kalın,