BIST 9.916
DOLAR 35,18
EURO 36,68
ALTIN 2.970,73
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Lamı cimi yok tahliye şart!

Arınç, 'Kimsenin cezaevinde kalması bizi memnun etmez. Lamı cimi yok vekilelrin tahliye edilmesi gerek' dedi.

Abone ol

Uzun tutukluluk süreleri Bülent Arınç'ı kızdırdı! Kimsenin cezaevinde kalması bizi memnun etmez diyen Arınç, 'Lamı cimi yok tahliye şart' diye ekledi.

İfade özgürlüğünün önünde engel gibi görünen hususlarda iyileştirme yapılması gerektiğini de söyleyen Arınç, bunun için hazırlıkları olduğunu vurguladı.

Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin ile beraberindeki cemiyet başkanlarını ve gazeteci derneklerinin başkanlarını '10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü' dolayısıyla kabul etti.

LAMI CİMİ YOK TAHLİYE EDİLMELERİ GEREK

Arınç, tutukluluk süreleri ile ilgili olarak ise ''Kimsenin cezaevine atılması ve uzun süre içeride kalması bizi memnun etmez. Kendinizi o kişilerin yerine koyun. Bir saniye, bir dakika, bir gün şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza bir insan için en büyük işkencedir. Bırakın cezaevine konmayı, şu kapıyı dışarıdan kilitlesem, bir gün yalnız başına kalacaksın desem, herhalde bundan daha büyük bir acı, bundan daha büyük bir eza olamaz. Kaldı ki onların cezaevi şartlarını düşünelim. Bugün gazeteci milletvekili arkadaşımız var içeride. Her zaman söylüyorum, milletvekilinin yeri parlamentodur. İçerideyken seçilmiş olması onun derhal tahliye edilmesini gerektirir. Bunun lamı, cimi yok. Sevdiğim için, beğendiğim için, aynı partiden olduğum için söylemiyorum. Milletin oy vererek parlamentoya gönderdiği insanı hiçbir sebeple içeride tutmaya hakkınız yok'' ifadelerini kullandı.

Tutuksuz yargılananlar için ''kaçma'' ihtimali bulunduğu yönünde söylemler bulunduğunu anlatan Arınç, şöyle devam etti:

''Kaçarmış, şöyle yaparmış, böyle yaparmış, milletin verdiği karara yargının da saygı duyması lazım. Bunu Meclis kürsüsünden söyledim. Ama ne gariptir, anamuhalefet partisinin temsilcileri bile 'Bu adam timsah gözyaşı döküyor. Bu adam samimiyetsiz' diye beyanat verdiler. Başlarında da hakime hanım olduğunu bildiğimiz bir grup başkanvekili olmak üzere. Milletvekili olan da olmayan arkadaşlarımız da var. Gazeteciler ve hangi meslekten olursa olsun, tutukluluk istisnai olmalı. Deliller toplanmışsa, yargılama devam ediyorsa, toplumdaki sıfatı falan, bunlarda subjektif bir değerlendirme olabilir, kaçma endişesi altında bir insan sürekli kalamaz, mutlaka mahkemenin bunu değerlendirmesi lazım. Bana kızanlar 'Bak bir tanesi kaçtı' diyorlar. Tümgeneralin birisi kaçmış, kaçarsa kaçsın. Geneli için bunu söyleyemezsiniz. Kaçarsa kaçsın. Kaçarsa yakalayacaksın, yakalayamıyorsan da bırak nereye kaçarsa kaçsın. Yani o örneğe bakarak içeridekilerin hepsi kaçacak gözüyle bakamazsın sen. Kaçan kendine yazık eder. Yargılanması, aklanması veya suçunun karşılığını görmesidir aslolan. O bütün bir ömür boyunca bunun ayıbını yaşayacaktır. O insan kaçtı diye içeridekilerin hepsi kaçacak diye bakamazsınız, bakmamalısınız.''

Arınç, insani olandan yana olduklarına işaret ederek, şunları kaydetti:

''İçeride tutuklu ya da hükümlü olanların yakınlarından birisi çok ağır hasta ise hatta vefat etmişse onu gidip görmesi için izin veren bir kanunu konuşuyoruz. Ne kadar güzel. Yani içeridekinin acısının 10 misli daha katlanmasından ziyade, 'Gidip annemi son defa göreyim. Babamı son defa göreyim. Kardeşim ile helalleşeyim demesi' bir insanın insanlık vasfıdır. Buna hangi kanun engel olabilir veya olmalı. Ama aynı şey Apo için de geçerli olacak mı? Evet belki de olacak. Ama Apo'ya bakarak içerideki yüzlerce insanın bir haktan mahrum olmasını dikkate almamak lazım. Ben bu Meclis'te bunu gördüm maalesef. Öğretim ile ilgili af kanunu çıkartılıyor. Hemen 'Bundan Apo da istifade eder mi?' Allah Allah... Apo bir defa ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum. Sen onun bu haktan mahrum olmasını düşünüyorsan, doğru da düşünüyor olabilirsin. O zaman dersin ki, şu cezaya mahkum olanlar bundan istifade edemezler. Ama o korkuyu göstererek yüzlerce insanın eğitim hakkından mahrum edilmesini ben anlayamıyorum doğrusu.''

"KORKULARDAN KURTULMAMIZ LAZIM"

''Korkulardan kurtulmamız lazım'' diyen Arınç, insani olanda karar verilmesi gerektiğini ve bütün işin de yargıya düştüğünü söyleyerek şunları belirtti:

''Biliyorsunuz benim konuşmalarımı mahkeme başkanına anlatan avukatlara ve sanıklara verilen cevap şudur; 'Bu konuşmalardan bizim haberimiz yok, bizi ilgilendirmez.' Yargının durumu böyledir. Yargı bağımsızdır. Kararları kendi içinde denetime tabidir. Benim söylemem onlara talimat olarak zaten algılanmamalı. Ben temennimi ifade ediyorum. Ben yargıç olsaydım böyle karar verirdim diye düşünüyordum. Ama onların nasıl karar vereceğini benim buradan söylemem mümkün değil. Bizim yargıdan beklentimiz yazılı hukukun şanına biraz da vicdanlarını koyacaklar. Yazılı hukuku uyguluyorsun. Hukuku uygulayan yargıçtır. Yargıcın yorumudur. Böyle bir kanun maddesini sen özgürlükçü yorumla ele alırsan, özgürlük olur. Baskıcı yöntemle ele alırsan cezanın katmerlisini verirsin. İş sende, yorumu sen yapacaksın ve o yorum eğer gerçekten hukuka, vicdana uygunsa emin olun yargıtay onu onar. Ceza Genel Kurulu onu onar.''

Arınç, 1985 yılında İzmir'de yaptığı bir konuşma nedeniyle yargılandığını ve 5 sene hapis cezasına çarptırıldığını dile getirerek, ''1,5 saat konuşmuşum, bir cümlemden dolayı. O zaman 163. madde var. 9. Ceza Dairesine geldi dosyam. Dediğim, ceza dairesi bozdu. 1,5 saatlik konuşma, 15 sayfalık gerekçeli kararı bir tek cümle ile bozdu; 'sosyal devlet düzenini eleştirmek suç değildir.' Altın harflerle yazılması lazım'' dedi.