Genelkurmay'da hazırladığı iddia edilen plan şoke etti. Medya ve kamuoyu bunu konuşuyor. Peki yazarlar ne diyor?
Abone olİNTERNETHABER- Genelkurmay Başkanlığı'nca hazırlandığı iddia edilen AK Parti ve Gülen'i bitirme planı gündeme bomba gibi düştü. Genelkurmay soruşurma açtı ama artçı sarsıntıları daha uzun süre sürecek gibi..
Kıdemli Albay Dursun Ali Çiçek imzalı belgenin sahte olup olmadığı tartışılıyor. Ancak sahte veya değil yazarlar daha ziyade zihniyeti ve asker-sivil ilişkilerini masaya yatırıyor.
Köşe yazarları genel olarak plana tepki gösteriyor. Ferai Tınç'ın saptaması ilginç. Tınç'a göre darbe aile içi şiddettin bir devamı..
Ancak Radikal yazarı Tarhan Erdem olaya ters taraftan baktı. O kesimin kuşkularını dile getiren Erdem, sorulmayan ancak kafalarda biriken soruları köşesinde yazdı. Sorunun da çözümün de adresi olarak Başbakan Erdoğan'ı gösterdi. İşte planla ilgili yazarların görüşleri:
Mehmet Barlas'ı utandıran anılar
Mehmet Barlas (Sabah): Darbelerin anıları bile 21'inci yüzyıla yakışmıyor...
Cumhuriyet'in Silahlı Kuvvetleri'nin önünde iki model davranış var. Birinci model davranışta Silahlı Kuvvetler Kurtuluş Savaşı'nı kazanıp ülkeye bağımsızlığını kazandırdıktan sonra, kışlasına çekilir.
Komutanlar sivil siyasette kalmayı seçtikleri takdirde, askerlikten ayrılırlar.
İkinci model davranış, 27 Mayıs 1960'ta başlatılan askeri darbeler süreci içinde görülür.
Bu modelde halkın ödediği vergilerle yurt savunması görevini üstlenen subay kadroları cuntalar kurup halkın seçtiklerine karşı darbeler yapar ve sivil olması gereken siyasete üniforma giydirirler.
"Askeri demokrasi" diyebileceğimiz bu modelin Türkiye için tarih olduğunu zannederken açığa çıkan belgeler, günümüzde de cuntacılığa heves edenlerin bulunduğunu gösteriyor.
Son belge ve bulguların ışığında "Ergenekon" adı ile bilinen davanın ne kadar önemli olduğu daha fazla anlaşılmakta.
Bir kesim askerlerin darbecilik nedeniyle polislik ve adliyelik olmasının ağırlığını herhalde en fazla, TSK'nın Anayasa'ya bağlı ve meşruiyet çizgisindeki mensupları ile doğal olarak Genelkurmay Başkanlığı hissediyordur.
Bizim kuşağın yaşadığı demokrasi dışı serüvenlerin tarihte kalmasını ümit etmek istiyoruz.
Bu serüvenlerin bazıları acı, bazıları ise utanılacak içerikliler.
Ferai Tınç'tan planla ilgili ilginç bir tespit
Ferai Tınç (Hürriyet): Darbe aile içi şiddetin devamıdır
SİYASETİN tıkandığı noktalarda, kilidi açacak olan yine siyasettir. Siyasete darbelerle müdahale etmek, şiddet kullanarak siyasete yön vermeye çalışmak demektir.
Mümkün mü?
Gücü devreye sokarak herhangi bir siyasi akıma, gidişata müdahale etmek mümkün değil. Müdahale edilse bile sorunlar ortadan kalkmıyor.
Ama ne yazık ki Türkiye, sorunlan şiddet kullanarak çözme alışkanlığını aşabilmiş değil.
"Devleti ele geçirmek için darbeyi yariı şiddeti doğal gören zihniyet, duygusal sorunlanmızı çözerken de peşimizi bırakmıyor, kadını yola getirmek için de dayağı, şiddeti doğal görüyor.
Üstelik her iki durumda da aynı tipik tepkiyi görüyoruz. Üstünü örtmek.
Askeri mahkeme darbe planıyla ilgili haberlere yayın yasağı koyuyor, Başbakan aile içi şiddet haberlerine medyada yer verilmemesini istiyor.
Bana göre darbeye gerçekten karşı çıkmak aileden başlar. Çünkü demokrasi ailede öğrenilir.
Gücü yetmediğinin karşısında ezik, gücü yettiğine ali kıran baş kesenlikle başlayan yolculuk darbeciliğin kapısında son bulur.
Tarhan Erdem sorunun kaynağı ve çözümü olarak neden Erdoğan'ı işaret etti?
[PAGE]Tarhan Erdem (Radikal): Sorunumuz Andıç mı?
Kuşku duyanlar için Erdoğan’ın Türkiye’yi İranlaştırma ‘cihadı’, dünyadan, ekonomiden, sağlıktan daha önemlidir
Kuşkuluların büyük çoğunluğunun yaşam tarzları moderndir ama, kuşkuları nedeniyle, siyasal özgürlükler konusunda ‘gerektiğinde asker müdahale edebilir’ demektedirler.
Türkiye’nin yüksek eğitim görmüş, meslek sahibi yetişmiş insanının, yüzde 60-70’i bu kesimin içindedir.
Bu kaygıyı taşıyanlar için laiklik, cumhuriyetin ve demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Laiklik için bu kesimin yapamayacağı bir şey; kabul edemeyeceği ortaklık yoktur!
Profesyonel darbeciler bu kesimin ‘toleransı’ sayesinde rahat çalışmaktadırlar.
Bu milyonların güvenle, ‘Benim partim’ diyecekleri bir partinin bulunmayışı siyasal hayatımızın tehlikeli boşluğudur.
Kuşkuluların özelliklerini ve önemlerini sayın Erdoğan’ın benden daha doğru bildiğine inanıyorum.
2002 seçimi sonrasında, bazı kesimlerin kuşkulanması doğaldı; ne de olsa, yeni iktidar Milli Selamet Partisi’nin bir kanadına dayanarak kurulmuştu. Erdoğan’ın ilk seçimlerdeki tutumunu anlıyorum, ancak iktidar sorumluluğunu aldıktan sonra, ‘kurulu düzen’ savunucularıyla, ‘laiklik’ hassasiyetini galiba birbirine karıştırdı. Oysa, Ak Parti tabanının büyük çoğunluğunun, kelimeye takıntısı olsa da, laikliğin esasıyla sorunu yoktu.
Fakat Erdoğan, kuşku duyanlara ve sayılarının artmasına önem vermedi, bence onları görmezliğe geldi, yakın tarihi yanlış değerlendirdi, bugünlere geldik:
Her yer, Ak Parti’nin başarısız olmasını ve iktidardan düşmesini isteyenlerle doludur. Bunlar, seçimlerde kimi bulurlarsa ona oy vermektedirler; iki seçim arasında da darbe düşünenlere maalesef çoğu, ‘Olmaz öyle şey’ diyememektedir. Düşündüğüm olasılığı yazmaktan ürküyorum.
Sorunun çıkışının da, çözümünün da sorumlusu bellidir: Başbakan sayın Erdoğan.
Ekrem Dumanlı neden bazı medya organlarına yüklendi?
[PAGE]
Ekrem Dumanlı (Zaman): Suçüstü
Suçüstü yakalananlar sadece ordumuz içine sızmış birtakım darbe ve komplo heveslisi değil. Bu olayda bazı medya kuruluşları da suçüstü yakalandı. 13 Haziran tarihli gazeteleri elinize alın; ne demek istediğimi çok net anlayacaksınız. Ordu içine sızmış darbeci bir ekip, TSK'nın itibarını da zedeleyerek hükümete ve millete komplo kuruyor; bunu sadece 4 gazete manşet yapabiliyor. Bu mudur sizin demokrasi anlayışınız? Bu mudur sizin medya sorumluluğunuz? Bu mudur sizin habercilik refleksiniz?
Daha kötüsü var! Bahsi geçen vahim iddialara askerî mahkeme yayın yasağı koymaya kalkıştı. Genelkurmay 'Soruşturma başlatıyoruz' demeseydi, bazı gazetelerin okurları asrın komplosundan habersiz yaşayacaktı. Hele iki gazete var ki buraya not etmesem basın tarihi üzerine araştırma yapacak ilim adamlarına ayıp etmiş olurum. Bir gazete kendine 'ucuz' ya da 'hafif' bir model seçebilir; hatta bu haliyle bazı okurlar için şirin bir gazete olarak görülebilir. Ancak bu kadar savrulmak, gazetecilikten kopmaktır; başka bir şey değil. Malum habere yaklaşım biçimine bakar mısınız: 'İrticayı Bitirme Planına Soruşturma ve Yayın Yasağı'. Aynen başlık bu! Neymiş 'İrticayı Bitirme Planı' varmış da ona karşı soruşturma açılmışmış. Gerçekten yakıştıramadım...
Başka bir gazetede 'Garip Şeyler Oluyor' sürmanşetiyle haber yapan arkadaşlar topu taca atacak başka bir yaklaşım biçimi sergilemişler. Neymiş? Fethullah Gülen '8 Nisan'da Müslümanları terörist gösterecekler' demişmiş. Eee? N'olmuş demişse! Güya gazetecilik tecessüsünü ortaya koyarak bir şeyler ima ediyorlar. Kardeşim; gazeteciysen sen önce ortadaki belgeyi konuşacaksın ki sonra imada bulunabilesin. Özel Harp Dairesi komutanı olarak çalışan kurmay bir albaya Sayın Gülen mi 'İmza at bu saçmalığa' dedi? Yüreğin yetiyorsa önce belgeyi sorgula... Kim, hangi cüretle böyle bir eylem planı yapabiliyor? Gülen'in sözlerini anlamlandırmak hiç de zor değil. Çünkü birkaç yıldır bazı silahlı örgütler evlerine 'Işık evleri' süsü veriyor, o evlerde Gülen'in kitaplarını tutuyor ve bu durum Gülen'i de onu sevenleri de rahatsız ediyor. Bilinmeyen bir konu değil ki bu. Defalarca yazıldı. Karanlık ilişkiler içinde bulunduğu bilinen bazı örgütlerin son yıllardaki yakınlaşma, beraber görünme taktiklerinden rahatsız olunduğu biliniyor... Hal böyleyken mağduru suçlamak gazeteciliğe sığar mı? İnsanlığa sığar mı?
Mehmet Altan neden umutsuz?
[PAGE]Mehmet Altan (Star): Eli silahlı...
Planın yapıldığı yer Genel Kurmay Harekát Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü...
Tüm kamuoyu Genelkurmay’dan cevap beklerken...
Sanki illegal faaliyet ve provokasyon önerisini yapan kendi birimi ve personeli değilmiş gibi, Genelkurmay Askeri mahkemesi ‘yayın yasağı’ koyuyor...
Suçlanan kim?
Askeriye...
Suçlanan belgenin konuşulmasına yayın yasağı koyan kim?
Askeri mahkeme...
Sizce böyle bir ülkeden AB standartlarında herhangi bir şey çıkar mı?
* * *
Geçenlerde televizyon haberlerinde, Anadolu’nun bir kentinde üzerini aradığı adamın cebine çaktırmadan uyuşturucu koymaya çalışırken kameraya takılan bir polisin haberi vardı.
‘İktidar partisi mensuplarından kilit haberleşmeciler devşirmek...’
‘Cemaatlerde provokasyon yapıp zorla silah ve mühimmat bulunmasını sağlamanın’ bundan ne farkı var?
Hukuk yok ve silah var ise...
Oraları devlet olamıyor.
Devletin silahlı unsurları, ancak hukuk kurallarına uyunca orası demokratik devlet sayılıyor...
Ondan uzaklaşınca ise, rahmetli Turan Güneş’in esprisindeki gibi ‘eli silahlı’ tespiti daha geçerli hale geliyor.
Mehmet Tezkan (Vatan) : Akıl sağlığımıza sıkılan son kurşun..
Diyelim ki belge sahte çıktı.. Oh be, Genelkurmay’ın içinde bazı kişiler bu tür adi numaraların peşinde değilmiş diye sevinecek miyiz?
Hayır..
Daha da dehşete kapılacağız..
Ortaya başka bir tezgâh çıkmış olacak.. Mesela, devletin eli silahlı kurumuna kurulmuş bir tuzak..
Genelkurmay’a bile böyle tuzaklar kuruluyorsa sıradan vatandaşların halini düşünün..
Ürkütücü!
Diyelim ki belge gerçek çıktı.. Genelkurmay’daki bir albay tarafından hazırlanan, uygulamaya konulmak için bekletilen iğrenç bir senaryo..
O zaman ne yapacağız?
Korkmanın, irkilmenin ötesinde..
Dönüp Genelkurmay’a ‘yeter artık, bağırsaklarını temizle’ demeyecek miyiz? Elini ayağını çek artık..
Genelkurmay’daki örgütlenme yapısı bile sorgulanır hale gelecek.. Bu işler bir daha olmasın diye..
*
Belli ki sonuç hangisi olursa olsun önümüzdeki günler vahim gelişmelere gebe..
*
Sahte veya gerçek..
O belge aklımıza sıkılan son kurşundur..
Allahım akıl sağlığımızı koru!
'Yetti be' diyen Yeni Şafak yazarı
Hakan Albayrak (Yeni Şafak): Yetti be!
Genelkurmay Psikolojik Harekât Daire Başkanlığı'nın hazırladığı “irtica ile mücadele eylem planı”nın hesabı sert bir şekilde sorulmazsa, daha çok gider…
'Yakışmıyor', 'hoş olmuyor', 'böyle şeyler en çok orduya zarar veriyor' gibisinden mıy-mıy tepkilere tahammülümüz kalmadı. Başbakan'ın “demokrasiyi koruyup yaşatacağız” açıklaması da yetersiz. Nasıl yaşatacaksınız? Yaşatmak için tam olarak ne yapacaksınız? Demokrasinin içine tüküren bu askeri müdahale geleneğine son vermek için hangi adımları atacaksınız? Ne zaman?
Hükümet, “siyasi ve toplumsal hayata askeri müdahalelerle mücadele” için şöyle bir “eylem planı” hazırlayıp derhal yürürlüğe koymalıdır:
1. AK Parti ve Gülen Hareketi'ne komplo mahiyetindeki eylem planının 1 numaralı sorumlusu olan –ve zaten Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada “cemaatler”le savaş hazırlığı içinde olduğunu faş eden- Genelkurmay Başkanı'nın istifası istenecek.
2. Siyasete ve toplumsal hayata müdahale ettikleri veya buna teşebbüs ettikleri veya bunu planladıkları iddia edilen Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları hakkındaki soruşturma sivil merciler tarafından yürütülecek.
3. “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” skandalına karışan / geçmişte bu tür işlere karışmış olan / gelecekte bu tür işlere karışabilecek olan subaylar Bakanlar Kurulu kararıyla ordudan ihraç edilecek ve sivil mahkemelerde yargılanacak. Mevzuat buna uygun hale getirilecek.
4. Genelkurmay Başkanı'nın nasıl görevden alınacağına açıklık getirmeyen (görevden alınmasına el vermeyen) kanunlar değiştirilecek, Bakanlar Kurulu Genelkurmay Başkanı'nı istediği zaman görevden alabilecek.
Bir şey daha: Askeri mahkemeler, siyasi ve toplumsal hayata tecavüz mahiyeti taşıyan belgeleri milletten gizleyemeyecek! Bunlara yayın yasağı getiremeyecek! Basını sansür edemeyecek!
Nedir bu kardeşim? 12 Eylül dönemine geri mi döndük?