BIST 9.420
DOLAR 34,41
EURO 36,31
ALTIN 2.842,30
HABER /  GÜNCEL

Kuzey Irak'ta dil devrimi!

Milliyet Gazetesi Yazarı Ece Temelkuran, Kuzey Irak'ta yaşananlara dil penceresinden baktı. Kürtler neden Kürtçe konuşmuyor? Hangi diller rağbet görüyor?

Abone ol

Milliyet Gazetesi yazarı Ece Temelkuran Kuzey Irak izlenimlerini kaleme aldı. Kuzey Irak'ta adı konulmamış bir Kürt Devleti'nin kurulduğunu duyuran Temelkuran, sözde Kürdistan'da kimsenin Kürtçe'ye ilgi göstermediğini; İngilizce ve Türkçe'nin anadil gibi olduğunu gözlemlemiş. Kürdistan! Kimileri için bir kâbustu bu sözcük, kimileri için rüya. Şemdinli'de çocuklar yaşanan acıların hıncını, kısa sürede bir efsaneye dönüşen o hikâyeyle alıyordu mesela: "Arkadaşım tanıyor o çocuğu. Jandarmanın kızına sevdalanmış. Çocuk Kürt diye babası vermiyormuş kızı. Kız da âşık. Oğlanın kafası kızmış, almış atın terkisine kızı, kaçırmış. Nereye mi? Kürdistan'a tabii!" Oysa ne böyle bir delikanlı var ne öyle isyankâr âşıkların cenneti bir Kürdistan. Orası ne Kürtler için bir düş ülkesi ne de "Kurtlar Vadisi"ndeki gibi Türkiye'den nefret eden insanların yuvası. Türkiye'deki genç ve heyecanlı Kürtlerin düşündüğü gibi "kendi dilini" de konuşmuyor kimse, İngilizce öğreniyor Kürdistan ve bütün çocuklar, dizilerden Türkçe! İstediğimiz kadar "Kuzey Irak" diyelim, orası Kürdistan. Resmi adı bu. İran'dan, Suriye'den, Irak'ın güneyinden ve Türkiye'den, kaç bin yıllık bir ülke hayalinin peşinden koşup gelenler de var orada, hayal kırıklığıyla kendi ülkesine dönmeyi bekleyen, kaçmak isteyenler de. Kürdistan, sokaklarda hâlâ Kalaşnikov'larıyla dolaşan adamların kurduğu bir düş. Yıllarca dağlarda, kaçak yaşamış insanların şehirlere yerleşme çabası. "Yılmaz Güney, Yaşar Kemal sizin olduğu kadar bizimdir" diye yola çıkan bir kültürel kimlik kurma girişimi. Dev bir şantiye orası, Amerikalıların koruduğu, çokuluslu şirketlerin binalar diktiği. ABD ile işbirliği yapmanın iç hesaplaşmasını yaşayan bir halk. Kimliğini direniş üzerine kurmuş bir halka "Devrim bitti!" denen yer Kürdistan. Hayatını dağlarda kaybetmiş binlerce peşmergenin değil, artık inşaat kasklarının resimleri var reklam panolarında. Tarihi yeni kurulan şehirlerden pay kapmaya çalışan ihaleci müteahhitler yazıyor. Talabani ve Barzani yönetimleri de birleştikten sonra artık resmen tarihi bir dönüşüm yaşanıyor Türkiye'nin Güneydoğu sınırında. Bu tarihi gerçekliği öfke veya heyecanla bulandırmak değil, dikkatle izlemek gerekiyor. Çok eski ve çok yeni hayallerin topraklarında gerçeği, diplomatik haberlerde görünmeyen gizleri bulmak gerekiyor. Bu yüzden işte, yarı Kürtçe yarı İngilizce konuşulduğu için orada, artık şöyle demek gerekiyor: Welcome to Kürdistan! İçinde kamuflaj giysili adamların olduğu en son model cipler, BMW'ler, Mercedes'ler havalandırdıkça, bir adam, küçük, çalı süpürgesiyle sokağın ortasında durmadan süpürüyor Orta Doğu'nun tozunu. O süpürdükçe toz, tekerlere dolanıp bir kez daha yağıyor Erbil'in tepesine. Sonsuz tozun ardında adlı adınca yazıyor: "Kürdistan!" Dev proje tabelalarının ardında görünüyor bu toprakların ismi. Her boş arazinin önünde yeni yapılmış ve boşluğa açılan bir kapı, kapıların yanında da bir projenin gelecekte gerçekleşecek resmi duruyor. Her bir arsa için bir hayal, her hayal için bir tabela, her tabela için birkaç Kalaşnikov'lu adam dikili. Peşmerge artık isyanın dağlarını değil, şehrin cilalı, ihaleli, müteahhitli hayallerini beklemekle görevli. Bu silahlara ve bu adamlara alışmak lazım, zira bu daha başlangıç... "Teftiş! Teftiş!" Otelin dış kapısında kurulan askeri çadırda Kore malı katalitikler, Kalaşnikov'lu, kamuflajlı, genç adamlar. Sorgu ışıkları yüzümüzde. Didik didik bir "teftiş!" "Hanımların teftişi" daha "sivil": Başörtülü genç bir kadın, kucağında bebeği, yanında, paçaları sıvanmış, namaz kılan bir adam, bir ranza, güleç bir "hoş geldiniz", kısa, yarım yamalak bir Mahsun Kırmızıgül sohbeti, beraber bebek sevme. Otel delik deşik Mihmandarımız, "Tamir etmişler duvarları" diyor o sırada. Kısa bir süre öncesine kadar, Erbil Kalesi'ne konuşlanan Talabani taraftarlarının, oteldeki Barzani taraftarlarına açtıkları ateşle duvarların delik deşik olduğunu anlatıyor. Ama şimdi... İç kapıdan girince yapılan yeni arama eşliğinde duvarda bir yazı: "Silahlarınızı bıraktığınız için teşekkürler!" Örnek olsun diye de Barzani'nin aramadan geçerken çekilmiş bir fotoğrafı. Paspaslarla tozdan, aramalarla silahlardan arındırıldıktan sonra girilen yer artık gıcır gıcır bir otel lobisi. Papyonlu garsonlar, takım elbiseli adamlar, iş bağlayanlar... Dışarıda tozdan ve çamurdan bir hayal var, içeride o hayallerden para kazananlar. Saddam'ın katliamlarından kaçarak, dağlarda yıllarca kadınlarından ayrı yaşayan adamların, çocukları öldürülen kadınların kurduğu hayal bu muydu? Kilimden kimliğe Ayrıcalıklılığın kalesinden Erbil Kalesi'ne... Çocuklar çöpten yiyecek topluyorlar. Oysa duvarlarda onların haklarını yazmış hükümet amca, resimlerle: İyi muamele, eğitim, barış... Barış resimleri önünde yine Kalaşnikov'lu adamlar elbette. Kaleden çocuklar, birbirlerinin omuzlarına asılı bakıyorlar şehre, başkalarının hayallerinin şehrine. Çöplerin ve yine silahlı adamların ötesinde bir acayip sürpriz: Arthur Rimbaud Merkezi! İçeride bir sergi. İran Kürtlerinden Woria Budaghi'nin sergisinde dünyanın vahşeti. Budaghi, dört ülkeden gelen Kürt sanatçıların projelerini anlatıyor. Kürdistan heyecanını sanki daha çok mürekkep yalamışlar yaşıyor! 'US Army' ve puşi Oysa hayat sanatsız yürüyüp gidiyor. Seyyar tablalarda baklavalar, haşlanmış şalgamlar. Şalvarlı adamlar son model cep telefonlarına bakıyor. Çocuklar, Amerikan askerlerinin kahramanlıklarını anlatan VCD'ler satıyor. Çıplak ayaklı adamlar dükkânları yıkıyor. Dağcı pantolonlarının altına beyaz topuklu ayakkabı giymiş kızlar, makyaj yapmayı yeni öğreniyor. Arap ülkelerinden gelen ameleler, aynalı gözlükleriyle Barzani yaka iğneleri alıyor. Bayramlıklarını giymiş çocuklar, şipşakçıya hayallerindeki toprakların önünde poz veriyor. Gürül gürül sular akıyor fotoğrafta. Cümleler İngilizce başlayıp Kürtçe bitiyor ve "US Army" pantolonlarının üstüne puşileri bağlıyor. Bu keşmekeşte bir adam, sonsuz Ortadoğu tozunu, dağlarda kurulmuş bir düşün kırıklarıyla birlikte süpürüp duruyor. Barzani'den basına Türkiye sansürü "Gidip vurmak istemem ama sevmem de..." Herkese sorduğum "Sokakta Amerikan askerlerini görünce ne hissediyorsunuz?" sorusuna böyle cevap veriyor Rebwar Karim Walli. Latin harfleri olunca adını İngilizce okunuşuyla yazıyor. Walli, Hewler Globe gazetesinin sahibi ve başyazarı, yeni kurulan Zagros TV'nin genel yayın yönetmeni. Daha önce altı dilde yayın yapan Peyamner Haber Ajansı'nı kurmuş ama Ulaştırma Bakanı'nın gazetecilere uçak tanıtımı haberi yapsınlar diye 100'er dolar verdiğini yazınca "zorda bırakılmış." Şimdi basın özgürlüğü açısından daha mı iyi durum peki? Kürtler heyecanlı sanmasın "Kanalda KDP'li bir müdür var. Haberler önce onun denetiminden geçiyor. Basit bir adliye haberini bile, eğer habere konu olan kişi KDP'li bir sorumluyu tanıyorsa yapamıyorsunuz. Türkiye'deki kimi Kürtlerin burayı bir "özgürlükler ülkesi" olarak gördüğünü söyleyince elini savuruyor: "Onların aradığı heyecan burada yok! Gelirler, üç ay sonra bakarlar burada hayat yok, dönerler." Walli, bu aralar KDP'den "Türkiye'yle ilgili olumsuz haber yapmayın" emrinin geldiğini anlatıyor ve ekliyor: "Zaten bu kadar baskı varken siyasi haber yapmak çok anlamsız. İnsanlar da siyasetten sıkılmış artık. Eğlence istiyor." Bir an önce, Türkiye'deki gibi özel sektörün yayıncılık işine girmesini istiyor Walli. "Bu sefer de şirketler karışırsa haberlere?" diye sorunca: "Şirket bari bir alanda karışır. KDP hayatın her yerinde." Peki KDP'den hesap sormak mümkün mü? Walli işte burada biraz duruyor: "Herkesin dağlarla, peşmerge dönemiyle bir duygusal bağlantısı var. Eğer iktidarı eleştirirseniz vatan haini, hayallere ihanet eden insan durumuna düşersiniz." Oysa Walli, birçok benzeri gibi, "yeni düzenden" hiç de memnun değil: "Ben yıllarca dağlarda, elimde silah çarpıştım. Devlet bizim gibilere biraz toprak verdi. Kendi küçük arazimi 1000 dolara satıp cep telefonu aldım kendime. Geçmiş bu işte. Bir cep telefonu! Burada sistemi geleceğe bağladılar. Bizim artık sadece geleceğimiz var. Yani artık mal mülk sahiplerine 'Ben peşmergedeyken sen nerdeydin?' diye soramazsın." Walli, bir toplumsal dönüşümün arasına sıkışmış, yaşadıkları yok sayılmış insanlardan sadece bir tanesi. "Devrim bitti!" dendikten sonra yeni hayatın değerlerine, marka kotlara, güneş gözlüklerine ve "Dream City"lere henüz alışamamış kalabalıktan biri... Erbil'de kiralar İstanbul gibi! "Peki bilgisayarda çizilmiş bu reklam panolarındaki adamları İsviçre'den mi getireceksiniz?" "Evet. Avrupa'dan ithal edeceğiz!" Dream City, Kürdistan'daki en büyük yerleşim projesi. Lübnanlı bir şirket tarafından yapılıyor. 1 milyon metrekareye inşa edilen 250 metrekarelik lüks villaların fiyatları 174 bin dolardan başlıyor. En pahalı ev 600 bin dolar. Büyük bir Şemdinli veya Yüksekova gibi düşünülebilecek, Erbil Oteli'nin barı dışında herhangi bir sosyal hayatı olmayan bir şehirde böyle lüks bir yerleşim projesi yapılmasının birinci nedeni sürgünde veya gurbette olan Kürtlerin kendi topraklarına geri dönecekleri hayali. İçinde camisi, konferans salonu, dev bir spor salonu, parklar, süpermarketler, alışveriş merkezleri bulunan dev sitenin evleri sadece üç aydır satışta olmasına rağmen yarısı sahiplerini bulmuş. Beyaz Kürtler sitesi Site, dört yıl sonra bitecek. Ev fiyatları ve kiraları neredeyse İstanbul düzeyinde olan Erbil'de bir yaşam biçimi hayalinin anıtı gibi duran "Dream City" projesi birçok başka proje gibi henüz bir boşluktan ibaret. Plazma TV'lerde, uzay fotoğraflarıyla, dev maketlerle tanıtılan proje gelecekte "beyaz Kürtlerin" ayrıcalıklı mekânı olacak. Kim bilir? Belki o zaman Ortadoğu'nun tozu bile kalmayacak. Ama şimdilik bu boş arazinin fotoğrafını çekmek için bile Kalaşnikov'lu adamlarla mücadele etmek gerekiyor. Binaları inşa eden, Arap ülkelerinden, Türkiye'den gelmiş amelelerle konuşurken sivil bir arabada, ama mutlaka göz mesafesinde kamuflajlı adamlar sizi gözetliyor. İnsanın aklına takılıyor: Acaba bu binalar bittiğinde, o sitenin sokaklarında dolaşmaya "layık", reklamlardakine benzeyen insanlar da olacak mı Kürdistan da?