Kürtler devlete nasıl güvenecekler
Türkiye’de 1984’te başlayan ve istihbarat birimlerince de
(“düşük yoğunluklu”) savaş olarak kabul edilen sürecin en dikkat
çekici barış adımı PKK’nın Kandil ve Mahmur kamplarından gelenler
hakkında Diyarbakır’da verilen tutuklama kararları yakın tarihimiz
acısından önemlidir.
AK Parti’nin “Açılım” hamlelerinden biri ve en önemlisi olan
“Habur Girişleri” Kürt sorununun çözümüne yönelik ciddi girişimdi.
Sonu hayal kırıklığı olarak geldi.
Tabii en büyük hayal kırıklığını Kürtler yaşıyor.
Kürtlerin de güvercinleri… Yani barışçı cephesi!
Başta Ahmet Türk olmak üzere bir arada yaşamak arzusunu
dirençle savunanların ellerini zayıflattı bu tutuklama
operasyonu…
KÜRTLERE MASALLAR
Politik şahsiyetlerin dışında sokaktaki Kürt vatandaşının
yaşadığı hayal kırıklıkları sayılmakla bitecek gibi değildir.
Mesela 1991’de iktidara gelen DYP-SHP Koalisyon Hükümeti ilk
bakanlar kurulu toplantısını Diyarbakır’da yapmıştı. Başbakan
Demirel’in tarihi sözleri ertesi gün manşetlerdeydi:
-Kürt realitesini tanıyoruz!
Sonra Tansu Çiller geldi Diyarbakır’a “bu sene yapacaktık ama
olmadı” dedi:
-Seneye Nevruz resmi bayram olacaktır!
Takvimler 1994’ü gösteriyordu.
Mesut Yılmaz Başbakan makamına oturduğunda Kürtlerin önemini
şöyle vurguladı:
-Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçiyor!
Kısa süre sonra Diyarbakır’dan tanklar geçti!
Kuzey Irak’ta operasyon vardı.
En son Tayyip Erdoğan gerçeği kabul etmişti:
-Kürt meselesi benim meselemdir!
AK Partililer genel başkanlarıyla iftihar etmişlerdi.
Kasımpaşa jargonu üzerinden hava attılar:
-Kürt meselesi bu ayakkabı köselesi değil!
Devlet sürekli olarak Kürtlere söz veriyor, umut dağıtıyor,
sonra da sözlerinin üstüne yatıyordu.
Bir grup gerillanın kendi giysileriyle Habur sınır kapısından
topluca ülkeye dönüşleri barış için önemli bir adımdı. O günlerde
Güneydoğu’da bulunan biri olarak göz tanıklığım var. İnsanlar buruk
bir sevinç içinde gelecek günler için umutlu olmak istiyorlardı.
Artık Türk ve Kürt çocuklarının dağlardan tabutlar içinde inmesine
razı değillerdi.
Devlet ilk kez bu kadar kararlı görünüyordu.
SİLAHI BIRAK İÇERİ GİR
Sonra yine eskisi gibi oldu… Yol uzadı, uzadı ve dağlara doğru
incelip kayboldu.
Bu yüzden “inceldiği yerden kopsun” diyenlerin sesleri daha
fazla etki yapar oldu.
İlk kez Mehmet Ağar telaffuz etmişti:
-Dağda silahlı gezeceklerine gelip düz ovada siyaset
yapsınlar!
İşte adamlar silahlarını bırakıp geldiler.
Ne oldu?
Bekleyip, bekleyip, durdular…
Sanki yeniden dağa gitmeleri isteniyordu.
Gitmediler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma uğraşı
verdiler.
Devlet onları geldiklerine pişman etti.
Bu ne anlama geliyor?
Sen dağda silahla gezeceğine, düz ovaya gel ben seni hapse
atayım!
Bir başka anlatımla, düz ovada siyaset yapacağına dağda
silahla gez!
Bu mantıkla barış olur mu?
Kardeşlik masallarına inanan kalır mı?
Daha önemlisi “gerilla savaşı” biter mi?
Kendimizi Kürtlerin yerine koyup düşünelim. Devlet yıllardan
beri söz veriyor. Ama verdiği hiçbir sözü yerine getirmiyor. Sorun
ve soru olduğu yerde duruyor:
-Kürtler bu devlete nasıl güvenecekler?