BIST 9.420
DOLAR 34,39
EURO 36,25
ALTIN 2.836,53
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Kurtlar sofrasında Osmanlı

Osmanlı o zaman polis katililini bile yargılayamıyordu. İşte gerçekler...

Abone ol

Üç kıtada kurduğu hâkimiyetini yüzyıllar boyunca devam ettiren Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda içine girdiği dağılma süreci ve bu süreçte meydana gelen olaylara ilişkin bu güne kadar göz ardı edilen gerçekler, Prof. Dr. Vahdettin Engin’in “Kurtlar Sofrasındaki Osmanlı” adlı kitabında okuyucusuyla buluşuyor.

Prof. Dr. Vahdettin Engin’in, Murat Bardakçı önderliğinde 2002 yılında çıkarılmaya başlanan ‘Hürriyet Tarih Dergisi’ndeki yazılarının derlendiği kitap, Yeditepe Yayınevi tarafından yayınlandı.

İşte kitaptan çarpıcı alıntılar:


Rus Anıtının Yıkılışı: İlk Türk Sinema Filmi

Ruslar 93 Harbi’nde elde ettikleri başarının simgesi olarak Silivri’ye ‘Ayastefanos’ isimli heybetli bir anıt yaptırmıştı. Aralarında Rusya’nın da bulunduğu itilaf devletleri karşısında I. Dünya Savaşı’na girme kararı alan Osmanlı devleti ilk iş olarak 14 Kasım 1914 tarihinde bu anıtı yıktırdı. Yıkım sırasında on binlerce kişiden oluşan halk da meydanda toplandı. O dönemde genç bir subay olan Fuat Özkınay yıkımı kameraya çekti. Bu film, Türk sinemasının ilk filmidir.

 

Kendini Eşkıyaya Kaçırtan ABD’li Rahibe

1901 yılında Makedonya’yı ele geçirmek için Osmanlı’ya bayram açan Bulgar çeteleri birçok kaçırma ve soygun eylemi gerçekleştiriyordu. Osmanlı Devleti’nin kolayca başa çıkabileceği durumda olan çeteciler batılı devletlerden de yardım ve görüyordu. Yardım örneklerinden biri ise 1901 yılında yaşandı. Mis Stone isimli Amerikalı Rahibe Bulgar çeteciler tarafından kaçırıldı. Ancak Bulgaristan’da Osmanlı Devleti lehine casusluk yapan Andon isimli bir şahsın Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği mektupta rahibenin, dağa kaçırılmayı kendi istemiş ve bu konuda çeteye akıl hocalığı yapmıştı. Eşkıya Savafof’a, serbest bırakılması karşılığında çok yüklü bir fidye istemelerini tavsiye etmişti. Temin edilecek bu paranın ilkbaharda kalkışmayı düşündükleri ihtilal harekatı için iyi bir kaynak teşkil edecekti.

 

Polis katilini yargılayamayan Osmanlı

Osmanlı Devleti’nin muhtelif ülkelere verdiği kapitülasyonlar ekonomik düzenin yanı sıra toplumsal düzeni de sarsar hale gelmişti. Bu duruma örnek teşkil edecek gelişmelerden biri 1910 yılında Serez İlçesi’nde meydana geldi. Leon Piyer isimli Alman Asıllı bir şahıs, ruhsatsız silahını almak isteyen polis memurunu öldürdü. Alman makamları kapitülasyonlar nedeniyle şahsın Osmanlı mahkemelerinde yargılanamayacağı ileri sürdü. Haberin duyulması üzerine Serez’de kamu görevlileri ve halkın katıldığı ayaklanmalar çıktı. Durumdan endişe eden Selanik Valisi İbrahim Bey meseleyi İçişleri Bakanı Talat Bey’e bildirdi. Alman makamlarıyla yapılan diplomatik görüşmeler sonucu Leon Piyer’in Osmanlı makamlarınca yargılanmasına karar verildi. 
 

Singer Dikiş Makinelerini Boykot Ettik 

II. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra 13 Ekim 1908’de Yunanistan, Girit’i ilhak ettiğini açıkladı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti sınırlarında Yunan mallarını ve Yunanistan’la çalışan şirketleri boykot eylemleri başladı. Bu eylemden, Yunan işçi çalıştıran ABD’li Singer Dikiş makineleri şirketi de etkilendi.

 

Gazete Satın Alarak Sansür

-         Şehzadeliği döneminde basınla ilgilenmeye başlayan II. Abdülhamid, padişahlığı zamanında ise birçok yerli ve yabancı gazete ve gazeteciyi maaşa bağlayarak aleyhte yayın yapmalarının önüne geçmeye çalıştı.

-         Yabancı gazetelerin para yoluyla elde edilmeleri birkaç şekilde olurdu. Bunlardan biri, etkili olduğu düşünülen gazetecilerle telif götürülüp para karşılığı yazı yazdırmaktı. Bunun yanında teklif direkt olarak yabancı gazeteciden de gelebiliyordu. Bazen de yabancı gazeteciler padişahtan para koparabilmek için tehdit unsurunu kullanırlardı. Gönderdikleri haberlerle, kendilerine para verilmezse aleyhte yazı yazacakları tehdidini savuran ve çoğu zaman da başarılı olan yabancı gazeteciler mevcuttu.

 

“Tüm borcu ödeyelim. Filistin'e yerleşelim”

Osmanlı Devleti ilk kez 1854 Kırım Savaşı’nın ardından I. Abdülmecit zamanında dış borç almıştır. Yıllar ilerledikçe ülkenin dış borcu büyümüş, ödenemez hale gelmişti. 19. yüzyılın sonlarına doğru Yahudiler ise Filistin’e yerleşmeye yönelik faaliyetlerine hız vermişti. Siyonist lider Theodor Herzl, Polonyalı asilzadelerden Newlinski aracılığıyla Sultan Abdülhamit’e yaptığı teklifte Osmanlı’nın dış borçlarının tamamını ödemelerine karşılık Filistin’e Yahudi yerleşimine izin verilmesini istemişti. Sultan Abdülhamit ise Polonyalı aracıya şu cevabı vermişti: “Eğer Bay Herzl senin benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış bile toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanları ile mahsuldar kılmıştır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz"