Türkiye'de kürtaj tartışmasının uluslararası insan hakları hukuku açısından nereye oturduğunu ve olası bir yasal sınırlamanın kadın ve halk sağlığı açısından sonuçlarını uluslararası kampanya gruplarından uzmanlarla görüştük.
Abone olBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık bir hafta önce yaptığı bir konuşmada kürtajı bir cinayet olarak gördüğünü ve sezaryenle yapılan doğumlara karşı olduğunu söyledi.
Erdoğan’ın açıklamasının ardından Sağlık Bakanlığı’nın kürtaj konusunda bir rapor hazırlayacağı ve konu ile ilgili yeni yasal düzenlemelere gidileceği açıklandı.
Kürtaj için mevcut 10 hafta limitinin dört haftaya indirilebileceğine dair yapılan açıklama dışında yasanın kapsamı ile ilgili net bir açıklama ise henüz yapılmadı.
Dünyada kürtaj üzerindeki sınırlamaların ve yasal engellerin kaldırılması için kampanyalar sürerken mevcut yasadan geri adım atılması hem Türkiye genelinde hem de uluslararası alanda tepkilere neden oldu.
Uluslararası Af Örgütü ve Üreme Hakları Merkezi ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda böyle bir adımın kadınların ve genç kızların sağlık haklarına erişiminin kısıtlanması ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan cinsel ve üreme sağlığı hakkının ihlali anlamına geleceğini belirttiler.
Kürtaj tartışmasının uluslararası insan hakları hukuku açısından nereye oturduğunu ve olası bir yasal sınırlamanın kadın ve halk sağlığı açısından sonuçlarını Uluslarararası Af Örgütü’nün Sağlık Hakları Koordinatörü Rajat Khosla, dünya genelinde üreme sağlığı konusunda kampanya yapan Üreme Sağlığı Merkezi’nden Louise Finer ve İngiltere’de kürtaj hakkı üzerine kampanya yapan Abortion Rights Campaign grubundan Darinka Aleksic ile görüştük.
Kürtajda 4 hafta sınırı
Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada kürtajın yasal süresinin dört haftaya indirilmesi ve kürtaja ancak annenin sağlık durumunu tehdit ettiği durumlarda başvurulması için çalışma yaptıklarını söyledi.
Ancak dört hafta sınırlaması Khosla da dahil birçok uzmana göre kürtajı fiilen yasaklamak anlamına geliyor. Dört haftalık gebeliklerde gebeliğin tespit edilmesinin güç olduğu ve istenmeyen gebelik durumlarında kadınların gebeliği fark edemeyeceği belirtiliyor. Bunun yanısıra, bu süre içinde cenin küçük olduğu için kürtajın başarılı olamaması ihtimali de söz konusu.
Kürtajı yasaklamanın ya da kısıtlayıcı yasal düzenlemeler getirmenin kadınlar üzerinde ağır sonuçları olabileceğini belirten Finer, eğer kürtaj hakkını kısıtlayan bir yasa çıkarılırsa kadınların güvenli olmayan kürtaj yollarına başvuracağını ve bunun da anne ölümlerine yol açabileceğini söylüyor.
Aleksic de, istemeden gebe kalan bir kadının gebeliği sonlandırmak için bir yol bulacağını ve kürtajın yasaklanması, kısıtlanması ve yüksek ücretlere tabi kılınması durumunda kadınların tehlikeli yöntemler seçmek zorunda kalabileceğini söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarına göre dünyada her yıl yaklaşık 20 milyon güvenli olmayan yöntemlerle kürtaj yapılıyor ve bunların çoğu kürtajın yasaklandığı ya da kısıtlandığı ülkelerde yaşanıyor. Kürtajın yasak olduğu ya da sınırlandığı ülkelerde sağlıksız koşullarda yapılan kürtajlar nedeniyle yılda yaklaşık 70 bin kadın hayatını kaybediyor.
Kürtaj hakkının hem bir halk sağlığı hem de kadın ve insan hakları meselesi olarak görülmesi gerektiğini belirten Aleksic, halk sağlığının sağlanması için kadınların hem kürtaja hem de aile planlaması hizmetlerine erişim hakkı olması gerektiğini vurguluyor.
Aleksic kampanyalarında temel aldıkları şeyin kişinin kendi bedeni üzerindeki kontrol hakkı olduğunu ve kürtaja erişimi de içeren cinsel ve üreme sağlığı hakkının temel bir insan hakkı olduğunu söylüyor.
Bir insan hakkı olarak kürtaja erişim
Türkiye, taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ya da Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler uyarınca, cinsel ve üreme sağlığı hakları konusunda yeterli ve kapsamlı hizmetler sunmak ve bu hizmetleri erişilebilir kılma yükümlülüğü altında.
Finer ve Khosla yasal ve güvenli kürtaj hakkına erişimin cinsel ve üreme sağlığı hakları altında geldiğini ve bu hakkın ve hizmetlerin kısıtlanmasının ya da sınırlanmasının insan haklarını ihlal edeceğini belirtiyor.
Finer, bu hakkın yaşam hakkı, sağlık hakkı, gizlilik hakkı, ayrımcılık yasağı ve eşitlik hakkı ve işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmama gibi diğer insan hakları ile birlikte düşünülmesi gerektiğini vurguluyor.
“Türkiye üreme sağlığı ve cinsel sağlık konusunda kapsamlı hizmetler sunmakla yükümlü. Ve kürtaj hakkı bunlardan bir tanesi. Kürtaj dışında doğum kontrol yöntemleri, cinsel eğitim gibi bir dizi başka hizmetin de sunulması gerekiyor”.
Birleşmiş Milletler yaptığı açıklamalar ve yayınladığı raporlarla birçok ülkeye kürtaj hakkının tanıması ve erişilebilir kılması için çağrıda bulundu. Geçen sene BM Genel Kurulunda Sağlık Hakları Özel Raportörü Anand Grover kürtajın yasaklanmasına karşı ve kürtaj üzerindeki sınırlamalara karşı sert bir açıklama yapmıştı.
Khosla, uluslararası alanda kürtajın yasaklanmaması ve kürtaj oldukları için kadınlara karşı herhangi bir cezai yaptırımın uygulanmaması yönünde düzenlemeler olduğunu söylüyor.
Özellikle cinsel taciz, tecavüz ya da ensest gibi ihlaller sonucu yaşanan gebeliklerde ve gebelik kadının hayatını tehlikeye atıyorsa kısıtlama olmaksızın kürtaj olunabilmeli ve her ne şekilde olursa olsun kürtaj olan her kadının sağlık hizmetlerine erişimi sağlanmalı.
Bunun yanısıra, kürtaj tartışmasının nüfus planlaması ile ilişkilendirilmesine karşı, görüştüğümüz uzmanlar kürtajın ne aile ne de nüfus planlaması politikası aracı olarak kullanılamayacağını daha çok bir halk sağlığı konusu ve bir insan hakkı olarak görülmesinden yana.
BM Sağlık Hakları Özel Raportörü Grover konuyla ilgili yazdığı raporda kürtajın yasaklanmasının devletlerin kadının cinsel ve üreme haklarına bir müdahalesi olduğu ve kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrollerini sınırlandırmayı amaçladığı söylüyor.
İngiltere örneği
İngiltere’de Abortion Rights Campaign grubunda Kampanya Koordinatörü Darinka Aleksic, kürtajın, kadın hakları mücadelesinde önde gelen taleplerden biri olduğunu ve kadınların doğum kontrol yöntemlerine erişiminin, aile planlaması hizmetlerinin ve kürtaj hakkının kadının kamusal hayata katılmasında önemli bir rol oynadığını söylüyor.
İngiltere kürtaj hakkına erişim konusunda Avrupa’da önde gelen ülkelerden biri.
1967 yılında çıkarılan mevcut yasaya göre kadınlar 24 haftaya kadar kürtaj olma hakkına sahip. Bebek ya da annenin sağlığı nedeniyle ya da beklenmedik diğer durumlarda ise bu sürenin üzerine çıkılabiliyor. Ayrıca kürtaj hizmeti devlete bağlı sağlık merkezleri tarafından ücretsiz olarak veriliyor.
Aleksic, 1930’lardan bu yana İngiltere’de kürtajın yasallaşması için kampanya yapıldığını ve 1967 yasası sonrasında da yasanın kaldırılarak kürtajın yasaklanması ya da sınırlanması gibi girişimlere karşı da devam ettiğini söylüyor.
İngiltere’de kürtaj hakkına erişim konusundaki tek istisna Kuzey İrlanda. Aleksic, 1967 yasasının Kuzey İrlanda’da geçerli olmadığını ve orada gerek politik nedenler gerekse dini nedenlerle bu konunun öncelikli olarak değerlendirilmediğini söylüyor.
Ancak Aleksic kürtajın yasak olmasının sadece bu kadınlar üzerinde fazladan psikolojik ve finansal yük getirdiğini birçok kadının İngiltere’ye gelerek kürtaj hizmetlerine eriştiğini belirtiyor. Buna ek olarak her yıl İrlanda’dan 4000 kadının İngiltere’ye bu amaçla geldiğini sözlerine ekliyor.
Aleksic kadınların kürtajı bir doğum kontrol yöntemi olarak kullandığı iddialarına karşı bu tür bir sonuca ulaşacak herhangi bir araştırma olmadığını söylüyor. Aleksic'e göre kürtajın yanısıra doğum kontrol yöntemlerine ve bu konuda yeterli bilgiye erişmeleri için de adımlar atılması gerekiyor.
"Ancak bu yöntemlerin yüzde 100 başarılı olamayabiliyor ya da kadınların erişmesi güç olabiliyor. Bunun yanısıra cinsel şiddet sonucu yaşanan gebelikler dolayısıyla her zaman kürtaja erişim hakkının korunmalı".
İngiltere’de yasal süre her ne kadar 24 hafta olsa da, kürtajların yüzde 90’ından fazlası 13 hafta öncesinde gerçekleşiyor. Çok az sayıda kürtajın ilerleyen aylarda yapıldığını söyleyen Aleksic, yine de sürenin 24 haftada kalmasının çok önemli olduğunu vurguluyor.
"Kadınların gerek sağlık, gerek kişisel durumlarındaki değişimler gibi nedenlerle kürtaja ihtiyaç duyabiliyor ve bunun bencilce bir seçim olarak değil kadınların etraflıca düşünerek verdiği bir karar olarak görülmesi gerekiyor".
Geriye dönük bir adım
Erdoğan kürtaj açıklamasını, İstanbul’da 24 ve 25 Mayıs tarihlerinde Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD) Eylem Planı'nın uygulanması konusunda yapılan toplantıda yapmıştı.
Uluslararası sözleşmelerin yanısıra 1994’te Kahire’de kabul edilen ve 179 ülkenin altına imza attığı ICPD Eylem Planı, kadınların kürtaja erişimi konusunda devletlere önemli çağrılar içeren bir belge.
ICPD Eylem Planı’nın temel amaçları arasında kadın sağlığı, kadınların aile planlaması, doğum kontrol yöntemleri ve istenmeyen gebeliklerde yeterli bilgiye erişimi, kürtajın güvenli koşullarda yapılmasının sağlanması ve güvenli olmayan koşullarda yapılan kürtaj dolayısıyla anne ölümlerini engellenmesi konusunda gerekli adımları atmak var. Eylem Planı kürtajın güvenli olmayan koşullarda yapılmasını temel bir halk sağlığı sorunu olarak görüyor.
Finer, konferansın sonunda farklı ülkelerden katılan yaklaşık 100 parlamenterin ICPD Eylem Planı’nı uygulayacaklarını yeniden taahhüt eden çok güçlü bir açıklamaya imza attıklarını söyledi.
Finer, “Erdoğan’ın bu platformu böyle endişe verici bir açıklama yapmak yerine eylem planının gerekliliklerini yerine getirmeyi taahhüt etmesi için kullandığını görmek isterdik” diyor.
Erdoğan yaptığı açıklamada ABD ya da Avrupa ülkelerinde de benzer düzenlemeler ve kürtaja karşı mücadele olduğunu söylemişti.
Ancak Finer bunun aksini düşünüyor. Türkiye’nin böyle bir adım atmasının dünyadaki genel eğilimin tersine gitmek olduğunu belirten Finer, “Dünyada şu anki genel eğilim kürtaj üzerindeki yasal engelleri kaldırmak. Yaptığımız araştırmaya göre 1994 ve 2011 arasında 26 ülke kürtaj üzerindeki yasal engelleri kaldırdı. Buna karşın kürtajı engelleyen ya da daha fazla kısıtlama getiren ülke sayısı ise oldukça az” diyor.
Aynı şekilde Uluslararası Af Örgütü’nden Khosla da Türkiye’de kürtaj konusunda böyle bir adım atmasının geriye dönük bir adım olacağını ve kadınların cinsel ve üreme haklarını sınırlayacağını söylüyor.