Kürtaj-öğretmenler ve kıytırık eğitim sistemi!
Bilim adamları her vebaya çare buldu da, biz Türkler'e mahsus olan bu hastalığa bir derman üretemedi.
Mevlana Celaleddin-i Rûmî “Sen ne söylersen söyle,
söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır” der.
Bilim adamları her vebaya çare buldu da, biz Türkler'e mahsus olan
bu hastalığa bir derman üretemedi.
Ben de sık sık, "karşımdakinin anladığı kadar"
olabiliyorum yazılarımdan ötürü
Hatırlarlarsınız...
Erdoğan'ın dile getirdiği, "Her kürtaj bir
cinayettir" sözünden yola çıkarak, kürtajın da bir hak
olduğunu dile getirmiştim yine bu köşeden. Ama altını kalın kalın
çizerek, "Belli durumlarda" demiştim..
Birileri o "Belli durumlarda" sözümü görmezden
gelmiş ve yazımın altına imza atmış kendince...
Kürtaja karşı olmayanlardan bol bol "Aferin"
aldım..
Fırsat bu fırsat deyip de soyunanları, "Sevişirim evlenmem,
hamile kalırım doğurmam" pankartı taşıyanları görünce, bir
an bu grubu savunanlar içinde olmak beni bana iğrençten de öte
hissettirdi..
Ha bir de, "Beden benim sana ne?" diyenler vardı
değil mi?
İçimden onların yüzüne tükürmek geldi.
"Be gerizekalı. Be mankafa. Sırf türban takıyor diye,
tesettüre giriyor diye hakaretler ettiğin, aşağıladağın,
"soyun-açıl-saçıl" diye ezdiğin türbanlı-tesettürlü
insanların bedeni kime aitti? " dedim içimden haykıra
haykıra..
Bir kez de buradan haykırdıktan sonra bu konuyu kapatalım
diyorum!
Aslında bugün bir ebeveyn olarak içime dert olmuş bir meseleyi dile
getirmek için huzurunuzdayım.
Konumuz; Öğretmenler, öğrenciler ve artık ucubeye dönüşen,
gelen her bakanın elinde oyuncağa dönen eğitim
sistemimiz.
Nice zamandır bu ülkenin en büyük sorunlarından biri haline geldi
eğitim sistemimiz. Dün şöyle yakın tarhimize bakarak eğitim
sistemiyle ilgili bir araştırma yapayım dedim.
Çok uzağa değil, merhum Turgut Özal döneminde Milli Eğitim Bakanı
olan Avni Akyol dönemine kadar gittim.
Arşivleri titizlikle taradım..
Ne velilerin, ne öğrencilerin, ne de öğretmenlerin eğitim
sistemiyle ilgili tek bir şikayetine rastlamadım.
Belki de benim gözüme ilişmedi..
Özal döneminden sonra öğretmenlerin sorunları peyderpey
artmaya başlamış ve son 10 yılda neredeyse pik yapmış..
Dün twitterda bu konuya öylesine bir değineyim dedim.
Anladım ki mesele artık öğretmenleri aşmış. Durum öğretmen, veli ve
öğrenci üçgeninde toplumsal patlamaya varabilecek boyutlara
ulaşmış.
O velilerden biri de benim ve yürürlüğe konulan uygulamalar beni de
isyan noktasına getirdi maalesef..
Bu nedir arkadaş?
Eğitim sistemi bu kadar mı laçkalaştırılır, bu kadar mı yap-boz
tahtası haline getirilir, bu kadar mı ayağa düşürülür..
Biri gelir, "Ben el yazısı uygulamasını getiriyorum
arkadaş" der.
Diğeri gelir, "Benden önceki hata etmiş onu tekrar
değiştirelim, şu şekle koyalım" der.
Öteki gelir, "Benden önce görev yapan her iki bakanın da
aklı çalışmıyormuş. Bakın ben bir sistem yapacağım ki, yeme de
yanında yat" der.
Bu ne ya?
"Gelen gideni aratır derler" ya hani..
Hüseyin Çelik'in eğitim politikalarından şikayet ettik, O gitti,
onu mumla aratan Nimet Çubukçu geldi. Bu kez ondan şikayet ederken,
bırakın mumu, projektörlerle arıyoruz Nimet Hanım'ı..
Ömer Dinçer'in yeni eğitim sistemiyle ilgili açıklamaları haber
olarak önüme geldikçe küçük dilimi yutuyorum her seferinde.
Bir defa öğretmenlere yönelik aşağılayıcı, küçük düşürücü
sözlerini, bir veli olarak utanç verici buluyorum.
"Bizimle tam da benim istediğim gibi çalışmayan
gider" demek de ne demek?
Bugüne kadar kadro veremediğiniz 300 bin açıktaki öğretmen adayını,
görev başındakilere koz olarak kullanmanın neresi ahlaki?
Öğretmenler sizin yanınızda çalışan sıradan personel değil ki Sayın
Bakan. Çaycı mı kovuyorsunuz şirketinizden? Oldu olacak, yaz
döneminde 3 aylık izinlerini de indirin, taş ocağında
çalıştırın!
Ne dersiniz?
Eskinin Cumhurbaşkanları, Başbakanları, bakan ve vekilleri,
ünlüleri, zenginleri öğretmeninin elini ayağını öperdi. Bununla da
yetinmez, kameralar önünde onları Türkiye'ye öve öve
bitiremezdi.
Hadi siz bunu yapmıyorsunuz, bari milyonların önünde fırça atmayın,
azarlamayın!
Hem bu sorun sadece öğretmenlerin sorunu değil ki...
Bu yıl Türk futbolunu rezil eden Türkiye Futbol Federasyonu'na mı
özendiniz?
Kendinizi teknik direktör falan mı sanıyorsunuz Allah aşkına!
"Öğrenci arkadaşlar, bu sezon 3-5-2 sistemine göre
dizileceğiz. Siz ortada sıçan oynarken öğretmenleriniz topu kapacak
ve bana aktaracak ben de 90'a taktım mı bu iş tamam!"
"Geçen sezonun aksine bu sezon 4+4+4 oynayacağız arkadaşlar. Gerçi
bir kişi fazlamız var ama, sisteme uymayan gideceğine göre sorun
yok!"
"Çocuklar biliyorsunuz bu yıl kulüp olarak durumumuz çok
kötü. Size eğitim veremediğimiz gibi, üstüne para vermeniz lazım.
Hemen telaşlanmayın. Ben sizin iyiliğiniz için düşündüm taşındım ve
bir formül buldum. Siz bu sorunla ilgilenmiyorsunuz.
Öğretmenleriniz yıllardır "Velilerden nasıl para
dilenilir" dersleri aldığı için bu işi onlar çözecek. Zaten
çözmeyen gider!"
"Öğretmen arkadaşlar. Göreviniz yine tehlike! Sınıfınızdaki
öğrencilerin velilerini çaktırmadan soyacaksınız. Onlar,
"Burası okul mu ticarethane mi? Milli Eğitim
Bakanı 'Okullara katkı payı vermeyin' diyor neden
para istiyorsunuz" diyecektir. Siz meseleyi hallediverin.
Halledemezseniz tuvaleti temizleme vazifesi de size kalır.
Yakalanırsanız birbirimizi tanımıyoruz. Ortada kendi kendini imha
edecek bir kaset de olmadığınına göre gerisi çok da fifi.."
"Çocuklar.. Çocuklaaar! Ne bu lakayitlik çocuuuuum? Geçen
yıl Haziran'ın 18'inde vereceğimizi söylediğimiz karneleri 8'inde
verdik diye bir yerleriniz mi kalktı? Gelecek yıl 40-50 kişilik
sınıflarda Temmuz ayının ilk haftasına kadar ders yapın da aklınız
başınıza gelsin!"
Hadi bana eğitim sisteminin belli sorunlarının böyle çözülmediğini
söyleyin!
Sayın bakan...
Bilgisizliğime ve kültürsüzlüğüme verin. Şu sorunun cevabını merak
ediyorum.
40 kişilik bir sınıfta, 22 çocuk 4 ve hatta 5 zayıfla karnesini
alıyorsa, burada kabahat kimin?
a) Öğrencilerin mi?
b) Öğretmenlerin mi?
c) Eğitim sisteminin mi?
"a ve b" mi dediniz?
Ben de öyle düşünmüştüm!!
Son olarak öğretmen kardeşlerime de bir tüyo vermek istiyorum!
Bundan sonra eğittiğiniz çocuklara "Öğrenci"
demeyin. "Talebe" deyin. Onların da size
"Öğretmenim" demesini yasaklayın,
"Hocam" demeleri için eğitin!
Malum..
İktidar bu sözleri seven bir iktidar..
Bana güveniiiinnn..
Üç vakte kadar durumdaki değişiklikleri göreceksiniz!
NOT: Pazartesi günü bana uğrarsanız, bu konuda
yine sohbet ederiz.