BIST 9.368
DOLAR 34,53
EURO 36,16
ALTIN 2.981,44
HABER /  GÜNCEL

'Kürt kardeşim diyorsun kardeşe bu yapılır mı?'

Açlık grevleri ve devletin Kürt politikası üzerine düşüncelerini dile getiren Sürer, "Kürt kardeşlerim" söylemi üzerine: "Siz kardeşinizden anadilini, en temel haklarını esirgiyor musunuz?"

Abone ol

Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'a konuşan ünlü oyuncu Nur Sürer, açlık grevleri, cezaevi görüşleri, devletin Kürt politikaları üzerine düşüncelerini dile getirdi. Kocası Sarp Kuray ve kızı Zeynep Kuray cezaevinde olan Sürer, onun da açlık grevine katılıp katılmadığına  ilişkin soruya, "Sarp, aynı havayı soluduğu o çocuklar yataktan kalkamaz, ağzına lokma koyamaz haldeyken haldır huldur yemek yiyebilecek bir insan değildir. Halbuki şeker ve tansiyon hastası. O nedenle çok endişeleniyorum. Ama anlıyorum da" diye yanıt verdi.

BİNBAŞI BUNLAR KÖTÜ İNSANLAR NUR HANIM YAKINLAŞMAYIN DEDİ

"Uçurtmayı Vurmasınlar" (1989) ve "Bir Günün Hikayesi"yle (1982) iki kez Altın Portakal kazanan Sürer, 1983 yılında gösterime giren "Derman" filminin çekimlerinde yaşadığı bir olayı şöyle anlattı:

"Bakın ben yıllarca Kürt bölgesinde filmler çektim. Daha ne PKK vardı, ne 12 Eylül. Hülya Koçyiğit ve Tarık Akan’la ‘Derman’ için bölgedeydik ve ben bir Kürt kadınını oynuyordum. Tabii oynadığım karakterin Kürt kadını olduğunu açık açık göstermeden! Soğuktan donuyorum, eteklerimin altına çoraplar, pantolonlar giyiyorum. Oynadığım karakterin gerçeği, yani Kürt kadınları kollarını kavuşturmuş, incecik entarileriyle duruyor... Bir süre sonra üstümdekileri atmaya başladım, onlar nasılsa öyle olmak için. Yakınlaşmaya da başladım. Bizim ekibin etrafında bir binbaşı peydah oldu. 'Nur Hanım, bunlarla böyle oturup konuşmayın. Çok kötü insanlardır. Biz toprağın altından ne silahlar ne tanklar bulduk' dedi. Hiç demedim, 'Toprağın altına nasıl giriyor koca tank' diye. Baktım yüzüne ve şöyle dedim: 'En azından onlar toprağın altına gömmüş, ben gömmezdim bile.' Yok oldu o binbaşı bu laftan sonra; ama 'Onlar kötü insanlardır' diyen diller yok olmadı. Ve maalesef bugünlere kadar geldi. Bugün televizyonlarda konuşan gazetecilere, profesörlere bakıyorum ve hayretler içinde kalıyorum...

'KÜRT KARDEŞLERİMİZ AYRI PKK AYRI' SÖYLEMİNE DAYANAMIYORUM

Sürer sözlerini şöyle sürdürdü: Gözleri mi görmüyor, kulakları mı duymuyor, hiç mi bölgeye gitmemişler... O unvanları nasıl almışlar? Öyle bilmeden konuşuyorlar ki gerçeği. 'Kürt kardeşlerimiz ayrı, PKK ayrı' deyip duruyorlar. Dayanamıyorum buna. Oralara gitseler, her aileden, her kapıdan birilerinin dağa çıktığını bilirler. Ailelerini mi lanetlesinler? Ne isteniyor? Niye dağa çıktılar, ölümle burun buruna yaşıyorlar diye soran yok. Ve ayrıca... Diyelim ki bu ayrımı yaptınız ve 'Kürt kardeşlerim' söyleminin samimiyetine bir an için olsun inandık. İnsan kardeşine bunu yapar mı? Siz kardeşinizden anadilini, en temel haklarını esirgiyor musunuz? Ölümle burun buruna gelmekten başka çare göremeyen birine, 'E yani onun kararı, zaten örgüt zorluyor' deyip gidebiliyor musunuz?"

CEKETİ UYGUN DEĞİL DİYE CEZAEVİ GÖRÜŞÜNE ALINMAYAN İNSANLAR VAR

Sürer, cezaevlerindeki görüşler konusunda ise şunları söyledi: "Benim bir cezaevi sutyenim var artık mesela. Üstünde hiçbir metal yoktur. Cezaevine uygun renkte, yine metalsiz ve asla deri içermeyen bir montum da. Ben bunları tedarik edebiliyorum, ama edemeyenler o kadar çok ki. Sırf ceketi uygun değil diye içeri alınmayan, bu nedenle karda kışta incecik gömlekle yakınına gitmek için bekleyen, titreyen insanlar var. Bütün bu detaylar Balyoz sanıklarının yakınlarıyla belki biraz daha bilinir oldu, ama ben yine de o asker ailelerine bir biçimde iltimas geçildiğine inanıyorum. Onlardan çok daha beter halde olan sayısız insan var."

AÇLIK GREVLERİNİN BU ÜLKEDE KARŞILIK BULMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM

Sürer'in açlık grevleriyle ilgili düşünceleri şöyle: "Açlık grevine başlayanların çaresizliğini, bedenlerinden başka bir enstrümanları olmadığını anlıyorum. Benim karşı olma sebebim, eylemlerinin bu ülkede bir karşılık bulmayacağını düşünmemden. Bundan önce yaşadığımız iki büyük açlık grevinde neler olduğunu hatırlayın. O kadar insan hayatını kaybetti, bir süre sonra gazetelerin 3. sayfasında küçücük haber olarak kaldılar. Televizyonlarda sokak röportajları yayımlanıyor: 'Açlık grevine girmeselerdi, ölürlerse kendi seçimleri' gibi şeyler... Bu grevi yapanların Kürt veya PKK’lı olması da belki de bu duyguyu etkiliyordur."

Radikal'deki söyleşinin tamamını okumak için tıklayın.