Kur'an-ı Kerim, 15 asır önce nazil olmasına rağmen bazı ayetlerinde günümüzde yeni keşfedilen hakikatlerden bahsetmektedir.
Abone olKur'an-ı Kerim, daha ilk emri olan "Okuyla insanları okumaya, ilmî araştırma yapmaya, tefekkür etmeye ve kâinat kitabını okumaya teşvik etmiş, ayrıca pek çok ayetiyle de varlığın sırlarının anlaşılması mevzuunda anahtarlar sunmuştur...
Kur'an-ı Kerim, 15 asır önce nazil olmasına rağmen bazı ayetlerinde günümüzde yeni keşfedilen hakikatlerden bahsetmektedir. Böylelikle 0, diğer yönleriyle olduğu gibi bu yönüyle de kendi hakkaniyetini göstermekte, Allah'ın kelamı olduğunu ispat etmektedir. Birkaç örnek vererek konuyu zihinlere yaklaştırmaya çalışalım:
TOPRAKTAKİ ELEMENTLER
"Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, bilin ki: Biz sizi ilkin topraktan, sonra bir nutfeden, sonra (rahim cidarına) yapışan bir hücreden, sonra esas unsurlarıyla hilkati tamamlanmış ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, kudretimizi size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde tutarız. Sonra da sizi bir bebek olarak dünyaya çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. İçinizden kimi henüz çocukken vefat ettirilir, kimi de hayatın en perişan (zavallı) biçimine döndürülür. Öyle ki daha önce bildiği şeyleri bilemez hale gelir. Yeri de kupkuru görürsün, ama oraya Biz su indirince çok geçmeden kıpırdanır, kabarır da gözü gönlü açan her güzel çiftten nice nebat bitirir"' (Hacc, 22/5) Bu ayet, insanların aslı, atası olan Hz. Adem topraktan yaratıldığı için "Sizi topraktan yarattık" buyurulur.
Ayrıca her insanın bedeninin toprakta bulunan elementlerden teşkil edildiği de kastedilmiş olabilir. Bu ayet ayrıca insanın ana karnında şu safhalardan geçtiğini bildirmektedir.
1. Sperma (nutfe) 2. Alaka: Asılıp tutunan, sülük gibi bir yere yapışan şey demek olup aşılanmış yumurtanın rahim duvarına tutunmasını ifade eder. 3. Muhallaka ve gayrimuhallaka: Yaratılışı kısmen tamamlanmış, kısmen tamamlanmamış bir çiğnem etten, yani uzuvları zaman içinde oluşan canlı, yani embriyo safhası.
YARATILIŞ SAFHALARI
"Sonra nutfeyi (rahim cidarına) yapışan bir hücreye, bunu da mudgaya, yani bir çiğnem et görünümündeki varlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip, derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz. İşte bak da Yüceler Yücesi Allah'ın ne mükemmel yaratan olduğunu bir düşün!" (Müminun, 23/14) ayeti de bunlara ilaveten son olarak iskelet ve iskelete et giydirme, sonra da bir başka yaratılış verme safhalarını da ilave eder.
Bu anlatımlar karşısında, M. Bucaille,Ketih Moore gibi ünlü bilim adamları hayret ve hayranlık duymuşlardır. Zira daha 18. ve 19. asırda bile Avrupa'da eski hurafeler, bilim çevrelerini etkiliyordu. Oysa Kur'an'ın bu anlatımını, ilerleyen embriyoloji ilmi, günümüzde kesin olarak tespit etmiştir.
KÂİNAT GENİŞLİYOR
"Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten biziz. Çünkü biz, geniş kudret ve hakimiyet sahibiyiz" (Zariyat, 51/47) Bu ayet, Allah Teâlâ'nın, kainatın bir kere yaratıp bırakmadığını, bilakis onu devamlı olarak genişlettiğini gösterir. 20. Yüzyılda bulunan "kâinatın genişlemesi" düşüncesi, alan olarak evrenin sürekli genişlediğini ifade eder. Kur'an, 15 asır önce bu uçsuz bucaksız alemin gitgide daha da büyütülüp genişletildiğini ifade etmiş, böylelikle de kainat ile Yaratıcısıarasındaki ilişkiye dikkatleri çekmiştir. Başka bir ayetle konumuza devam edelim:
"Hayır! Yıldızların yerleri hakkı için! Eğer anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir" (Vakıa, 56/74, 75) "Yıldızların yerleri" ifadesi, yıldızların doğduğu ve battığı yerler, dolaştıkları yörüngeler veya "vakit vakit inen Kur'an ayetleri" olarak tefsir edilir. Bazı çağdaş astrofizik uzmanları, bu ayetlerin, "kara delik" denilen büyük kütleli yıldızların ömürlerini tüketmeleri sonucu meydana gelen farazi gök cisimlerine imada bulunduğunu düşünmektedirler. Örnekleri yer darlığından çoğaltamıyoruz. Bu ve buna benzer daha pek çok konuyu, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)'in on beş asır önce bilmesine imkan yoktu. Ona bütün bunları talim eden, öğreten birisi vardı. O birisi, Kur'an ile konuşan ve insanlara hitap eden Zat, yani Yüce Allah idi.