BIST 9.725
DOLAR 35,17
EURO 36,89
ALTIN 2.973,07
HABER /  DÜNYA

Kudüs 831 yıl sonra tamamen İsrail'in olmak üzere

Selahaddin Eyyubi'nin 831 yıl önce bugün Frank haçlılarının işgalinden kurtardığı kutsal şehir Kudüs, uzun yıllardır devam eden Yahudileştirme politikaları sonucu her anlamda tamamen İsrail'in eline geçmek üzere.

Abone ol

İsrail Selahaddin Eyyubi'nin 2 Ekim 1187'de fethettiği Kudüs'ü Yahudileştirmeye devam ediyor. İsrail'in izlediği sistematik politikalar neticesinde şehirdeki Filistinli ve Yahudi nüfusu arasındaki fark giderek artıyor

1917'YE KADAR MÜSLÜMANLARINDI: Kutsal şehir, ilk olarak İslam'ın ikinci Halifesi Hazreti Ömer döneminde 638'de Müslümanlarca fethedildi. Kudüs'ü Müslümanlardan almak için Haçlı Seferleri düzenleyen Hristiyanlar 1099'da şehri işgal etti. Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'nın da içinde bulunduğu Kudüs, 2 Ekim 1187'de Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarca Haçlılardan geri alındı. Selahaddin Eyyubi'nin fethinin ardından şehir, 11 yıllık bir işgalin dışında, 1917'ye kadar Müslümanların kontrolünde kaldı. Ancak şehir bugün itibariyle neredeyse tamamen İsrail'in eline geçmiş durumda.

İSRAİL KUDÜS'Ü ADIM ADIM İŞGAL ETTİ: İngilizler 9 Aralık 1917'de 400 yıl Osmanlı Devleti'nin himayesinde kalan Kudüs'ü işgal ettikten sonra dünyanın dört bir tarafından gelen Yahudilerin bölgeye yerleşmesine göz yumdu. 

Kesin olmamakla birlikte 1917'de tarihi Filistin topraklarındaki Yahudi nüfusunun 60 bin civarında olduğu belirtiliyor.  Gelen Yahudi göçleriyle bu sayı İsrail'in bağımsızlığını ilan ettiği 1948'de 800 bini aştı.

Filistin topraklarına yerleşen Yahudilerin en önemli hedefleri arasında kutsal şehir Kudüs vardı. Gün geçtikçe bölgede değişen nüfus dengesinden Kudüs de payına düşeni aldı. İsrail'in kurulmasından önce Kudüs'teki Arap ve Yahudi nüfusu arasındaki oran birbirine yakınken bu denge ilerleyen yıllarda Yahudilerin lehine değişmeye başladı.

Filistin kaynaklarına göre 1922'de Kudüs'teki Yahudi nüfusu yaklaşık 34 bin iken, Arapların nüfusu ise 28 bin civarındaydı. Aradan geçen 24 yılın ardından 1946'da kentteki Yahudi nüfusu 99 bine yükselirken, Filistinli Arapların sayısı ise 65 binde kaldı.

Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye'nin de aralarında bulunduğu bölge ülkeleri 15 Mayıs 1948'de bağımsızlığını ilan etmesinden bir gün sonra İsrail'e karşı savaş açtı. Bu savaş Kudüs'teki nüfus dengesinin yanı sıra şehrin kaderini de derinden etkiledi.

Savaşı kazanan İsrail, Batı Kudüs'ü işgal ederek şehrin Yahudileştirilmesine yönelik planlarını uygulamaya başladı. Bu savaşın arından İsrail, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda da Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı işgal etti.

Şehirdeki Yahudi nüfusunun sayısını artırmak için 1968'den bu yana Doğu Kudüs'te 19 yasa dışı yerleşim yeri inşa eden İsrail, bu yerlere 200 binden fazla Yahudiyi yerleştirdi.

Tüm bu gelişmeler sebebiyle Kudüs'teki Filistinliler ile Yahudilerin nüfus oranındaki denge bozuldu. Bugün itibariyle 850 binden fazla nüfusa sahip şehirde 316 bin Filistinli ikamet ederken, nüfusun geri kalanını ise Yahudiler oluşturuyor.

KUDÜS'TE FİLİSTİNLİLERİN EV YAPMASI ENGELLENİYOR:
İsrail makamları bir yandan Yahudi yerleşim yerlerini genişletirken diğer taraftan da şehirdeki yerleşik Arap nüfusun yeni konut inşa etmesinin önüne türlü engeller çıkarıyor.

Bir Filistinlinin İsrailli belediyeden ev yapmak için izin almasının neredeyse imkansız olduğu şehirde, Filistinlilere ait 20 bin ev "ruhsatsız olduğu" iddiasıyla İsrail güçlerince yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Belediye ekipleri zaman zaman bu evleri yıkıyor ve yıkım masraflarını da Filistinlilere ödetiyor.

Kadim şehir Kudüs belki de bugün tarihinde hiç olmadığı kadar yalnız ve tenha. Çünkü Batı Şeria'da yaşayan 3 milyona yakın Filistinli, İsrail'in etraflarına ördüğü duvardan dolayı Kudüs'e giremiyor. Abluka altındaki Gazze Şeridi'nde yaşayan 2 milyon Filistinlinin de Kudüs'e girişi yasak.

Vatanlarından sürülerek dünyanın dört bir yanına dağılan 5 milyon civarındaki Filistinli mülteci de en büyük rüyaları olan Kudüs'e dönme imkanından mahrum.

KUDÜS'ÜN BAŞKENT YAPILMASI: Önce Batı Kudüs'ü daha sonra da Doğu Kudüs'ü işgal eden İsrail, 30 Temmuz 1980'de Kudüs'ü başkenti olarak ilan etti. Buna karşılık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 1980'de İsrail'in Doğu Kudüs'ü ilhak ederek başkent ilan etmesini geçersiz sayan 478 sayılı kararı kabul etti.

Başta BM olmak üzere uluslararası camianın Doğu Kudüs'ü işgal altındaki Filistin toprağı olarak kabul etmesine rağmen İsrail, yıllar içinde Kudüs'e yönelik emellerini gerçekleştirmeye yönelik politikalarına devam etti.  

Her ne kadar İsrail Kudüs'ü başkenti olarak ilan etse de ABD dahil tüm yabancı ülkeler temsilciliklerini başkent Tel Aviv'de tutmaya devam etti. Kudüs'ün işgali kadar şehrin kaderini etkileyen diğer bir karar ABD Başkanı Donald Trump'tan geldi. Trump, Filistin-İsrail meselesinde iki devletli çözüm umudunu da ateşe atarak 6 Aralık 2017'de "Kudüs'ü İsrail'in başkenti" olarak tanıyan kararı imzaladı. Bu kararın ardından, ABD 14 Mayıs 2018'de Tel Aviv'deki İsrail Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıdı.

İSRAİL'İN MESCİD-İ AKSA'YA YÖNELİK İHLALLERİ:
İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgalinden en çok etkilenen yer şüphesiz Mescid-i Aksa oldu.  Filistinli yetkililer, İsrail'in uzun yıllardır Harem-i Şerif'in altında Yahudi tarihine dair bir bulguya ulaşmak için kazı çalışmaları yaptığını dile getiriyor. 

Her ne kadar İsrail Mescid-i Aksa'nın altındaki kazı çalışmalarını inkar etse de Filistinliler açısından bu olgu hiçbir zaman "gerçekliğini" yitirmedi.

İsrail'in 1996'da Mescid-i Aksa'nın Batı Duvarı (Burak Duvarı-Ağlama Duvarı) altında açtığını duyurduğu tünel ve daha sonra bu çerçevede açılan diğerleri, İsrail'in kutsal mabedin altında ve çevresinde yürüttüğü kazı çalışmalarına ilişkin "şüpheleri" güçlendirdi.

Kazı çalışmalarının yanı sıra fanatik Yahudilerin Harem-i Şerif'e yönelik baskınları da devam ediyor. İşgalin başladığı 1967'den bu yana Harem-i Şerif'in dış kapılarında "güvenliği sağlama" gerekçesiyle bekleyen İsrail polisi, fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya düzenlediği baskınlara göz yumuyor.

Son yıllarda giderek artan Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınlar, İsrail'in Harem-i Şerif üzerindeki hakimiyetini artırma girişiminin bir parçası olarak değerlendiriliyor.