Adalet Bakanı Cemil Çiçek: "Çankaya'da türban tartışması hep eski cumhurbaşkanı Demirel'in başının altından çıkmıştır. Bu konuyu erken tartışmak sakıncalıdır".
Abone ol Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yazarı Balçiçek Pamir'e verdiği ropörtajda çarpıçı açıklamalarda bulundu.Adalet Bakanı Cemil Çiçek: "Pamuk, savcıya 'Ben bunları söylemedim' diye ifade verdi. Nobel ödülleri açıklandı, bu sefer 'Sözlerimin arkasındayım' dedi. Bu ne demektir?".
İstanbul'da kar başlayınca "Eyvah" dedim. "Kim bilir Ankara nasıldır?" Korktuğum başıma geldi. Ankara'da kar yağışı buraya nazaran fazlaydı. Uçak salladı, iniş zor oldu derken kendimi nihayet Adalet Bakanlığı'nda buldum. Pazartesi Sohbeti'nin bu haftaki konuğu Adalet Bakanı Cemil Çiçek, konu ise kuşkusuz önce Ağca idi. Çiçek ile Ağca konusunda söyleştik. Çok üzerine gitmeme rağmen "Ya kaçarsa?" soruma bir türlü cevap vermedi. "Siz bu sorumu sevmediniz ama..." diye başladığım cümleye de "Benden cevap alamadın şimdi sorunla hissettiğimi söyletmeye çalışıyorsun, oyuna gelmem" dedi. Buradan tüm meslektaşlarıma duyururum Çiçek ile söyleşi yapmak gün geçtikçe zorlaşıyor. Röportaj bitip ben İstanbul'a dönmek için alana geldiğimde televizyonlarda Yargıtay'ın Ağca hakkında verdiği kararı ve ardından yakalanışını izledim. Hadi bakalım buradan buyurun. Siz oturun bir saat Ağca konuşun, sonra adam yakalansın, iyi mi? Ne yapmalı ne etmeli, Bakan da yurtdışına gidiyor diye düşünürken telefonum çaldı. Karşımda Adalet Bakanı Cemil Çiçek vardı. Gülerek takıldı. "Biliyordum ama söyleyemedim. Ama sana bir borcum var. Yarın yurtdışına çıkıyorum, uçağa binmeden alanda konuşalım." Yani bu okuyacağınız röportaj ikince kez yapılmış olandır. Çiçek ile söyleşi zorlaşıyor belki ama değme siyasetçilerin sahip olmadığı bir hakkaniyet duygusuna sahip. İnanın başka hiç kimse yine aynı oranda zaman ayırıp tekrar röportaj yapmazdı.
YARGIMIZ İYİ İŞLİYOR
Ağca serbest kaldı, sonra tekrar içeri girdi. Sizin deyiminizle hukuki hata yine hukukla çözüldü. Peki Türkiye'nin imajı ne oldu?
-Nereden baktığınıza bağlı. Olumsuz bakabilirsiniz. Ama Türkiye'de yargı var, işliyor, demokrasi işliyor devlet üzerine düşeni yapıyor diye düşünürseniz başka algılarsınız. Artık Türkiye'de olayların üzerine gidebilen hassaslık gösteren bir kamuoyu var. Ben böyle bakıyorum.
İmaj konusunda bizim bakışımızdan çok dışarıdan bize nasıl bakıldığı önemli değil mi aslında?
-Önce felaket senaryoları üretiyorsunuz sonra "İmaj ne oldu?" diye soruyorsunuz. Bu olayda belki beş on gün olumsuz bir imaj olmuştur ama sonra bu olumsuzluk kendisini olumlu havaya bırakmıştır. Herkes Türkiye'de yargının işlediğini görmüştür.
Türkiye'nin imajını yakından ilgilendiren bir başka dava daha var. Orhan Pamuk olayının imajımızı yerle bir ettiğini baş müzakereci sıfatıyla Ali Babacan bile söyledi. Siz ne düşünüyorsunuz?
-Ben de biliyorum imajımızın kötü etkilendiğini. Ben de yurtdışına gidip geliyorum. Oradakilerin en önemli kaynağı bizdeki haberler ve görüntülerdir zaten. İsviçre'de yayınlanan bir derginin ekindeki bir haberi bütün Türkiye nasıl duydu peki?
Yani yine suçlu medya mı oldu? Bravo.
-Suçlu aramaktan çok bir tespiti ortaya koyuyorum. Buradaki gazete ve televizyonlar "Pamuk Türkiye'yi sattı" diye haber yapınca savcılıklara da bir takım dilekçeler yağmaya başladı. Dilekçeler de işleme konuldu. Bunlardan bir iki tanesine takipsizlik kararı verildi. Bir başka savcılık ise dava açtı. Orhan Pamuk da ayrı alem.
PAMUK'UN İFADESİ
Ne demek istediniz?
-Bakın, söyledikleri 10 Şubat'ta ortaya çıktı. Ondan sonra hakkında yazılmadık çizilmedik şey kalmadı. Çok önemli tarih profesörleri bile kendisini eleştirdiler. Pamuk o açıklamaların hiç birine cevap vermedi. Sonra 17 mayıs tarihinde Şişli Savcılığı'na ifade verdi. İfadesinde benim söylediklerim bunlar değil, ben örneğin soykırım iddiasını söylemedim araya sıkıştırmışlar, tercüme hatası olmuş, ben Türklüğümle gurur duyarım dedi. Gazetecileri suçladı.
"Ben söylediklerimin arkasındayım" dedi diye biliyorum ben. Yanlış mı hatırlıyorum?
-O sonra. Ne zaman ki Nobel Ödülleri açıklandı bir televizyon kanalına çıktı. Sözlerinin arkasında olduğunu söyledi. Aydın sorumluluğu savcıya yaptığı aynı konuşmayı yapmasını gerektirmez miydi yani? Eğer gerçekten tercüme hatası varsa çık savcıya söylediklerini tekrarla. Bir takım lobilerin oyunu olma. Eğer tercüme hatası yoksa ve sen bunları söylediysen niye savcıya böyle bir ifade verdin?
Belki korkmuştur. Olamaz mı? Yani tepkiler biraz fazlaydı, Pamuk'un kitapları bile yakıldı.
-Onu bilemem. Eğer çıkıp deseydi ki "Kastımı aşan kelimeler kullandım Türklüğümle gurur duyuyorum" işler buraya hiç gelmeyecekti. Türkiye aleyhtarı lobiler bunu kullandı. Çanak tutuldu bu beyanlarla. Hiç kimse çıkıp da bir kişinin koskoca bir ülkeyi bu duruma düşürmeye hakkı var mıdır diye sormadı, yazmadı. Ya da çok az kişi yazdı. Yani kabahat hep ev sahibinde mi?
BİZDE PROBLEM ADAM ÇOK
Dünya çapında çok önemli basın organları sizin
hakkınızda da yazılar yazdı. En son Economist dergisinde sizden "Hükümetin şahin kanadı olan Çiçek inat etmese, 301'i kaldırırlardı ama o bunu istemiyor" diye bahsettiler.
-Yaptığımız her şeyin "Aferin"ini oradan alacaksak işimiz var. 301. maddenin aynısı İtalya'da da var. Niye oralarda problem olmuyor?
Niye?
-Çünkü bizdeki kadar problem adam yok orada. İkincisi bakın Orhan Pamuk'a. Şubat'ta iddialar çıkmış, mayıs ayına kadar konuşmamış bile. Biz ülke olarak ev sahibiyiz ve Türk milletinin elinde ne kan vardır ne de kir. Gayet açık. Pamuk davası kendi içinde sürecini tamamlayacaktır. İşte o kadar.
Siz rahatsınız ama demin sizin de bahsettiğiniz lobiler Türkiye aleyhine işlerine devam ediyor.
-Doğru ama AB'nin bir şeyi anlaması lazım. AB karşılıklı bir menfaat birliğidir. Türkiyesiz bir Avrupa hiç bir şey ifade etmez. Bu hükümet AB yolunda çok önemli işler yapmış büyük reformlar gerçekleştirmiştir. Ama beni rencide edecek hareketlerin içinde olmak halkın AB olayındaki desteğini azaltır. O zaman da hiç bir hükümet gereken reformları gerçekleştiremez.
AB için hükümete olan halk desteği azalıyor mu?
-Neredeyse olaylara göre değişiyor. Bazen iniyor bazen çıkıyor. Onun için benim söylemek istediklerim, sayın siyasetçiler sayın elçiler konuşmalarınızı yapmadan önce bir kez daha düşünün. Türkiye'de bazı kesimler AB'ye şüpheyle bakıyorsa, bunun sebebi AB'nin bazı konulardaki ikili davranışlarıdır. Verdiği sözlerde durmamasıdır.
Türkiye'de AK Parti'den rahatsız olanlar var. "Ya Cumhurbaşkanı olurlarsa" diye telaş var. Bu, demokratik olmayan tutumlara yol açıyor. Saygı sınırları aşılıyor...
Kişiyi değil de eşini dikkate alıyor; tartışıyorlar. Ne demektir bu? Bu en başta o mevkiye gelecek insana yapılan bir haksızlıktır... Yönetecek olan eş değildir ki...
Köşk'te türban tartışmasını Demirel başlattı
Cumhurbaşkanlığı tartışmaları için ne düşünüyorsunuz? Çankaya'da türban olur mu olmaz mı?
-Bugün Cumhurbaşkanlığı tartışması yok. Onun kuralı belli, zamanı belli. Bu konuyu erken gündeme taşımak sakıncalıdır. Bu tartışma, türban meselesi hep Demirel'in başının altından çıkmıştır. Türkiye'de bugün AK Parti'den rahatsız olanlar var. "Ya cumhurbaşkanı olurlarsa" diye bir telaş var. Bu telaş da demokratik olmayan tutumlara yol açıyor.
Aslında sizin partinizden bir milletvekili, Mehmet Dülger başlattı tartışmayı.
-Hayır o değil, Demirel başlattı. Saygı ölçülerini zorlayan şeyler oluyor. Hatırlarsanız daha önce belli makamlar söz konusu olduğunda da yazılıp çizildi "Buraya girer, şuraya giremez" diye. Bir kişi bir yere gelirken onu değil de tutup eşini dikkate alıyorlar. Ne demektir bu? Bir kere en başta o mevkiye gelecek insana büyük haksızlıktır. Yönetecek olan eş değildir ki. Bu tartışmalar son derece yakışıksız, tatsızdır, demokratik değildir. Ülkeye yararı yoktur. Gerçi ben istemesem de önümüzdeki günlerde bu tartışmalar yapılacak ve bunlara bağlı olarak bir kısım rahatsız edici gelişmeleri hep beraber göreceğiz.
Ağca'yı serbest bırakanlar için soruşturma açılmayacak
Mehmet Ali Ağca yakalanınca rahat bir nefes aldınız mı?
-Hiç endişem yoktu ki. Niye rahat nefes alayım? Yargıya güvenim tamdır benim. Ayrıca İçişleri Bakanlığı'yla birlikte çalıştık ve emindik yaptığımız işten. Hani tabiri caizse abdestimizden şüphemiz yoktu. Konu hassas olduğu için bayramı da fırsat bilerek, geceli gündüzlü çalıştık. Hukuki bir hata hukuk yoluyla çözüldü. Tabii bundan çıkarmamız gereken önemli dersler vardır.
Ne gibi?
-Öncelikle yargı mensuplarının kendilerine çeki düzen vermesi gerekmektedir. Çünkü Avrupa Birliği'nin projeksiyonları özellikle yargının üzerindedir. Hakim ve savcıların kararlarına daha dikkatle yaklaşmaları lazım. İncelemeler ve soruşturmaların daha detaycı ve titiz olması gerekiyor. Ayrıca etik kuralları da unutmamalılar.
Ağca'yı serbest bırakanlar ne olacak?
-Onlar hakkında bir takım spekülasyonlar yapılıyor hemşerisi diye. Kararı bir hakim vermedi ki. Tenzih ederim. Dosyaları biliyoruz, sicillerini inceledik. Soruşturma açılmasını doğru bulmuyorum. Her yanlış yapana soruşturma açarsak yargıyı yıpratmış oluruz. Hukukta tek bir doğru yoktur.
Ya kamu vicdanı?
-Kötü niyet aranmasın. O arkadaşların hata yaptığı açıktır. Hukuki hata hukukla çözülmüştür.
Biz sömürge devleti değiliz
AB dönem sözcüsü olan Avusturya'nın elçisinin geçenlerde yaptığı konuşmanın ilk maddesi yine Pamuk'tu. AB üyeliğimizi etkilemeyecek mi bu dava?
İmaj meselesi bir hakimin bir savcının tek başına halledebileceği bir mesele değil. AB'yi önemsiyoruz. Ama çıkıp Pamuk'u söylüyorlar peki sorarım onlara Kıbrıs ne oldu? Gözaltı süresi bizde 7 günken burnumuzdan getirdiler, kendileri 28 güne çıkardı. AB eğer oraya girmemi istiyorsa bana sömürge gibi davranamaz. Hakimlerim ve savcılarım sömürge ülkesinin hakim ve savcıları değildir.
Eski siyasetçi istedi diye seçim olmaz
Peki erken seçim?
-O tartışmalar da sayın Demirel tarafından çıkartılmıştır. Demirel'in laflarına çok yönlü bakmak lazım. Hiç beraber çalışmadım ama kendisini yakından tanırım. 1991 yılında Mesut Yılmaz da seçim isteyenler arasındaydı. İki gün "Demokrat Yılmaz" oldu sonra "Bıraktı kaçtı" dediler adam için. Yanılmıyorsam 15 ay önce seçime gönderdiler. Onun için Demirel'in laflarını iyi irdelemek lazım. Eski bir siyasetçi istedi diye seçime gidemeyiz. Akıl veren herkese müteşekkiriz, akıllarından istifade etmeye çalışırız ama unutmamak lazım bunların hepsi iktidara geldiler. "Halep'te kırk arşın atladık" dediler kırk santim atlatamadılar ülkeyi.
Seçim yok yani.
-Seçim bizim gündemimizde yok. Çünkü gerekçesi yok. Topluma ne diyeceğiz niye seçime gidelim ki? Biz memleketi iyi idare ediyoruz. Ortada istikrarlı bir siyaset vardır. Yarın endişesi yoktur. Ekonomik göstergeler ortadadır. Özel sektör 60 katrilyonun üzerinde iş yapar hale gelmiştir. Halk demez mi "Bu kadar milletvekili neyinize yetmiyor" diye. Muhalefet istiyor eskiler istiyor diye seçime gidilmez.
Apo'nun cep telefonu yok şartları iyi
Apo yeniden yargılanacak mı?
-Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir. Yasal açıdan böyle bir şey mümkün değil. Son günlerde Apo hakkında çıkan bütün haberler tamamen spekülasyondur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açıkça ortaya koydu ki bunlar propaganda amaçlı değerlendirmelerdir. Şartlarının iyi olmadığını söylüyorlar. Yanlış. Şartları olması gerektiği gibidir.
Ya 'cep telefonuyla örgütü yönetiyor' iddiası?
-Kesinlikle mümkün değil. İnfaz hukukunun, cezanın infazı ve güvenlik tedbirleri hakkında yasanın emrettiği hükümler neyse o uygulanmaktadır. Hiçbir ayırım yapılmamaktadır. Ve kesinlikle oradan dışarıya telefon etmesi mümkün değildir. Açık ve net söyleyebilirim. Söylenenlerin çoğu propaganda içindir.
Gündemde "Erbakan hapse girecek mi" sorusu da var. Hatta Bülent Arınç'ın bu konuda önerileri de oldu.
-Yapılan işlemler hukuka uygundur. Yasal prosedür olması gerektiği gibi işlemektedir. Erbakan eski bir Başbakan olduğu için gereken hassasiyet gösterilmektedir. Parayı yatırıp borcum yok diye dava da açabilir, sağlık raporu getirebilir. İzleyip göreceğiz.
Röportaj : Balçiçek PAMİR
Kaynak :