BIST 9.916
DOLAR 35,15
EURO 36,59
ALTIN 2.961,48
HABER /  GÜNCEL

Koru, Çölaşan'ın 'ajan' lafına patladı!

Emin Çölaşan'ın dünkü yazısında Fehmi Koru'nun CIA ajanı olduğu yönündeki suçlamalarına bugün Koru'dan sert tepki geldi. Koru, kendisiyle uğraşılmasının nedenini yazdı....

Abone ol

Emin Çölaşan'ın dünkü Hürriyet'te Fehmi Koru hakkında yapmış olduğu suçlamalara bugün Koru'dan yanıt geldi. Çölaşan'ın en ağır suçlaması da bilindiği gibi Koru'nun CIA ajanı olduğu sözleri. Koru, Çölaşan'ın kendisine neden bu kadar fazla saldırdığını bu günkü "Sebebi belli" köşesinde detayıyla yazdı.

Koru geçmişteki başarılarını, ABD'deki günlerini, kariyerini yazarak Çölaşan'a karşı kendisini savunuyor. Koru, yazısının sonunda Emin Çölaşan'ın Hürriyet'te uyarılmamasının temel kaynağını da açıklıyor. İşte, Koru'nun Çölaşan'a karşı verdiği zehir zemberek yanıtlar:

Dün gazetelerini ellerine alan Hürriyet okurları bütünüyle bana ayrılmış bir yazıyla karşılaştılar. Yazar olmadık şeyler yazıyor, utanılası sıfatlar kullanıyor... Hakkımda yazdıkları doğruysa, sahte diplomalı, onun bunun hakkında gözü olan, iş tâkipçisi, paragöz, yalan-dolandan başka bir şey bilmeyen, dedikoducu, sadece MİT ajanı olmakla yetinmeyip CIA'den Suriye istihbaratına her gizli servisin emrinde bir erkek Mata Hari'yim...

Şimdiye kadar Türk medyasında bir insan hakkında çıkmış en ağır, en müptezel, en karalayıcı yazı herhalde budur.

Yazarını sanırım tahmin ettiniz: Emin Çölaşan... Birkaç gün önce Kulis'teki, "Çölaşan bugün 'Kubilay' yazacak" tahminimi aynı gün yazısıyla doğru çıkartmış olmanın hıncıyla o yazının yazıldığını sizler elbette biliyorsunuz; ancak sadece Hürriyet okuyanlar, onun hakkımda kullandığı en hafifi 'jurnalci' olan sıfatlarla tanıyorlar beni. Yakında gerçekleri umarım onlar da öğrenecek; yeni Basın Yasası, şeref ve haysiyetlere uzananları hizaya getirecek maddeler içeriyor çünkü...

Türk medyasının hâl-i pür melâlini en iyi gösteren bir olayla karşı karşıyayız.

Düşünün: Ben, neredeyse bütün hayatını toplumun önünde yaşayan bir insanım. Okurlarım beni 1960'lardan beri değişik yayın organlarından izliyorlar. Bir süre eğitim görmeye Londra'ya, Şam'a gitmişim, oralardan gönderdiğim yazılar Yeni Devir gazetesinde yayımlanmış... ABD'de yaşarken yazdığım yazılar, yaptığım diziler aynı gazete ile 'Mavera' dergisinin arşivlerinde duruyor... 1980'lerin ilk yarısında Milli Gazete'de, ikinci yarısı ile 1990'ların neredeyse sonuna kadar Zaman'da yazılar yazmış, sorumluluklar üstlenmişim. Yeni Şafak'ta, bu, altıncı yılım. Arada Turkish Daily News gazetesinde de yazılar yayımlamışım. Gazetecilik uğraşlarım bugüne kadar biri İngilizce yedi kitapta toplanmış durumda...

Tek kanallı TRT döneminde başlayan televizyon tartışmalarım son yıllarda sayıları artarak sürüyor. Birkaç yıldır en az iki kanalda sürekli programlar hazırlıyorum. Son bir-iki yıldır, 11 Eylül ve Afganistan ile Irak'a müdahale sonrasında yüküm daha da arttı: Yerli-yabancı gazete ve dergilerde görüşlerim çıkıyor, Türkiye'de ve yurtdışında toplantılara katılıyorum...

Övünmek saymazsınız diye yazacağım: Meslek alanımdaki en itibarlı ödüllerden biri olan Sedat Simavi Gazetecilik Ödülleri Jürisi'nde, kendi isteğimle ayrılana kadar, tam altı yıl üye olarak görev yaptım. Eskileri unuttum; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2003 yılında, Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti de 2002 yılında yazdıklarımı ödüle lâyık gördü. Yalnızca sol eğilimli meslekdaşlara iltifat ettiği bilinen Çağdaş Gazeteciler'den ödül almamın beni ne kadar hislendirdiğini bilemezsiniz.

Ve, ben, 'meslek etiği' açısından yapanı pişman ettirici müeyyideleri olduğu bilinen bir yanlışlığını yüzüne vurdum diye Emin Çölaşan tarafından iki gün üst üste çarmıha gerilebiliyorum. Gazete yönetimi yazılanları yayımlamakta mahzur görmüyor, gazetenin patronu seyretmekle yetiniyor...

Patronun hıncının yakın sebebini de biliyorsunuz: Milliyet gazetesinde yayımlanmış, iç ve dış sonuçlar almayı amaçlayan bir haberin yalan olduğunu, buna yalnızca "Bu haber sorunlu" diyerek itiraz eden okur temsilcisinin bu yüzden kovulduğunu yazmış olmam...

Benim elimde kalemim, yazdıklarımı yayımlayacak gazetem var; hayatım herkesin gözü önünde yaşananlardan, okurlarım beni tanıyor... Kapı gibi diplomamı her an masaya koyabilecek haldeyim, ama buna gerek yok zaten; üyesi olduğum Harvard Mezunlar Derneği artık ülkemizde de faaliyet gösteriyor. İyi de, her şeyini ortaya dökmek istemeyecek, özel hayatın mahremiyetini paylaşmamak niyetinde olan, kalemi ve gazetesi bulunmayan insanlar ne yapsın, kendilerini bu tür acımasız saldırılardan nasıl korusunlar?

Bunların dönemi bitti, hırçınlıkları bunu anlamaları yüzünden olmasın?
YAZI:Fehmi KORU
YENİ ŞAFAK