BIST 9.620
DOLAR 34,65
EURO 36,46
ALTIN 2.929,97
HABER /  GÜNCEL

Koru, basın tarihini bugüne uyarladı

Başbakan'ın basınla ilgili açıklamaları Fehmi Koru'ya da konu oldu. Koru, konuyu Türk basınının tarihi sürecini inceleyerek ele aldı.

Abone ol

Fehmi Koru, başlıklı yazısında Başbakan Erdoğan'ın basınla ilgili açıklamalarını tarihi süzgeçten geçirerek ele aldı.

Türk basını günlerdir "Başbakan kimleri kast etti?" sorusunun cevabını arıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Hürriyet'ten Fatih Altaylı'ya, "Bazıları gazeteci kimliğiyle yanıma gelip benden farklı şeyler talep ediyor" demesiyle başlayan bir tartışma bu. Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi "Başbakan isimleri açıklamalı" derken, Sabah yayın yönetmeni Ergun Babahan, kendi sütununda, "Kast ettiği biz değiliz" diye yazdı. CNN-Türk olayı ekrana taşıdı. Dün, Vatan, "Basın zan altında" manşetiyle çıkarken Ilıcaklar'ın Tercüman'ı da "O gazeteciler kim?" diye soruyordu...

Türk basın tarihini bilenlere hiç anlamlı gelmeyecek bir tartışma bu.

Türkiye, iktidarla medya arasındaki çarpık ilişkiden çok çekti; basın tarihimizle ilgili herhangi bir kitaba göz attığınızda bunu görüyorsunuz. Osmanlı döneminde 'gazete çıkarma imtiyazı vermek', tahmin edileceği gibi, devlete aitti; ilişki daha ilk adımda damardan kurulmuş oldu. Çökmeye yüz tutan imparatorluk üzerinde planlar yapan 'Düvel-i Muazzama' da elini basına uzatmakta gecikmedi; çeşitli ülkelerin büyükelçileri gazete veya yazar 'sponsorluğuna' o dönemde soyundu.

Cumhuriyet de farklı bir açılım yapmadı, ama bunu anlayışla karşılamamızı gerektiren özelliği unutamayız: 'Devrim' yıllarıydı o yıllar ve basına bir propaganda aracı gözüyle bakılıyordu; gazete ve yazarların kimini 'havuç' kimini de 'sopa' ile hizaya getirmenin yolu da açıktı zaten. El konulan gayr-ı müslim emlâki ile başkalarına ait baskı makinalarının el değiştirmesine aracılık etmekten kaçınmadı devlet. İstiklal Mahkemeleri çalışıyordu; kimi muhalif yazarlara uzun süre yazı yazdırılmadığı da biliniyor...

Çok partili demokrasi 'devlet-basın ilişkisi'ni 'iktidar-basın ilişkisi'ne dönüştürdü. DP'yi iktidara hazırlayan yıllarda, CHP, partili basını beslemeyi sürdürdü; yeni iktidar ise, bunu, ilân tevzii ve kâğıt tahsisi ile, gerektiğinde örtülü ödeneği kullanarak sanat haline getirdi. "Bâbıâli'den geçeceğiz" iddiasının sahibi 27 Mayıs basına yeni bir ilişki adresi daha sağladı: 'Derin devlet'... Çetin Emeç'in sözleriyle, "Büyük kardeşe büyük, küçük kardeşe küçük pay" sisteminin temelleri yine o dönemde atıldı.

12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren, basın patronları ve ileri gelenlerinin kendisiyle ilişkileri ekseninde şaşkınlığını aktara aktara bitiremez. Konuyla ilgili koca bir kitap yayımladı Evren; şu sıralarda da, "Türk medyasının hâl-i pür melâli" sayılabilecek anı ve izlenimlerini Yavuz Donat'a anlatıyor...

Ak Parti'nin "Bütün medya kuruluşlarına eşit mesafede durma" ilkesi bir yeniliktir; keşke ilke çok keskin bir biçimde uygulanabilse... Ancak, batık bankaların medya bağı, devletin elinde satılmayı bekleyen dev kuruluşlar bunu imkânsız kılıyor. Yabancı sermayeden sınır bütünüyle kalkacak diye varını-yoğunu satma derdine düşen patronların gözünün iktidarda olması yadırganamaz. Kimi 'gazeteci' sıfatını kullanıp yanaştığında Başbakan Erdoğan'dan tavsiye almaya, kimi de yakınlarını araya sokup yabancılara mal pazarlamaya çalışıyordur... Başbakanı kızdıran da bu herhalde... Endişesi yersiz: Devlete ait medya kuruluşları el değiştirsin, büyük gruplar yabancı sermayeye satılsın, kimsenin iktidarın kapısını çalacağını sanmam. Bekleseler de giden olmayacak.

Siyaset yapanların bilmesi gereken gerçek şu: Medya, halkın desteklediği bir kadronun iktidara ulaşmasını engelleyemiyor; Ak Parti bunun son örneği... Ancak, medyanın iktidarların hayatını zehir edebilme gücü ve etkisi çok büyük... Zordur, ama her iktidar medya ile 'düzeyli ilişki' biçimini kendisi bulabilir. Her dönemin gazeteleri oldu: Atatürk-İnönü döneminin bayrak gazetesi Cumhuriyet'ti. Hürriyet DP ile eş zamanlı kuruldu ve beraber büyüdü. Sabah, Turgut Özal'ı iyi anlayan bir kadro tarafından kuruldu ve onu anlatarak okur tabanı buldu.

İktidarların yakın hissettiği gazetecilerin varlığını da doğal karşılamalıyız: Süleyman Demirel ve Kenan Evren söyleyeceklerini yansıtmak için bugün de yakın bildikleri gazetecileri seçiyorlar; bunu yaparken hiç de hatalı davranmış olmuyorlar...

Bu iktidar açısından endişem şu: Tarihe ilk malzemeleri gazeteler sağlıyor; yarının tarihçisi bugünlerin gazetelerini incelerken eldeki malzemeye bakıp müthiş şaşıracak...

YAZI:Fehmi KORU
YENİ ŞAFAK