Adı Gürsel Tekin. Kadıköy Bölediye Başkan Yardımcısı.. Ancak O'nu özel yapan en büyük etken, korsan yayına açtığı savaş. Tekin ile, Nesrin Yanık Çorakbaş konuştu.
Abone ol İnternethaber Ankara Temsilcisi Nesrin Yanık Çorakbaş’ın röportajı…1984’den beri siyasetin içinde bulunan Gürsel Tekin, tam 10 yıldır Kadıköy Belediyesi’nde başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Gürsel Tekin’i Kadıköy halkı için özel yapan yönü ise, bölgede korsan kitap ve CD’cilere karşı yürüttüğü amansız savaş!
Savaş diyorum, çünkü Türkiye’yi saran korsan furyasına karşı çıkanlar, kendilerini taşlı, sopalı, hatta daha da ileri giderek ailelerine yönelen ölüm tehditlerine kadar varan bir direnişin içinde buluyorlar. Tehditlere pabuç bırakmadığı için olsa gerek, Kadıköylüler Gürsel Tekin’e ‘Korsan Canavarı’ lakabını takmışlar!..
Mecliste kabul edilen ‘Korsanla Mücadele Yasası’ da Gürsel Tekin’i tatmin etmemiş. Çünkü belediye olarak görevlerini yapıp korsan yayınları toplasalar da, eğer hak sahibi yazar ya da sanatçılar şikayetçi olmazsa hiçbir yasal işlem uygulanamadığını söylüyor.
Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile hem korsanı hem de toz kondurmadığı genel başkanı Deniz Baykal ile CHP’nin geleceğini konuştum…
Kadıköy’de Gürsel Tekin neden bu kadar çok tanınıyor?
Almanya’da yayın yapan bir televizyon kanalı, gelip beni haber yaptı. Sabah Gazetesi de, “Osmanlı’nın Robin Hood”u başlığı altında bir haber yaptı. Belediyecilik gerçekten çok zor. Biz burada klasik belediyeciliğin ötesinde, insanların ekonomi, sağlık, eğitim, kısacası her türlü sorunlarıyla ilgileniyoruz. Çaresiz, hiçbir sosyal güvencesi olmayan insanlar bize geliyorlar, bunlara yardımcı oluyoruz. Bunların tek ulaşabileceği yer belediyelerdir. Bugüne kadar bin 300 kişiyi işe soktum. Kadıköy’de gücüğümüzün yettiği kadar işsizliğe de çare bulmaya çalışıyoruz. Umarım her belediye bu imkanlarını kullanır işsizliğe çare yolunda önemli adımlar atılır.
Özellikle sosyal demokrasi anlayışınızı gösteren çalışmalarınızdan örnek verebilir misiniz?
Kadıköy Belediyesi, birçok projesiyle öne çıkıyor, sosyal demokrasiye denk düşecek projelere çok önem veriyor. Eğitim sorunu, bizim en temel sorunumuzdur. Biz 10 yıldır, bizim işimiz olmamasına rağmen kamuya ait bütün okulların fiziki yapılarına yardımcı olduk. Bilgisayar, masa, bahçe düzenlemesi, spor tesisleri gibi okullara önemli desteklerde bulunduk. Kadıköy sınırları içerisinde bütün ibadethanelere yardımcı oluyoruz. Bunların içinde cami, kilise, havra, kısacası bütün ibadethaneler var. Bunun yanında, kamuya ait olmasına rağmen adliyelerin dış cephe boyalarını biz yapıyoruz. Yıllardır savunduğumuz, yerinde yönetimin amacı da budur.
Kadıköy Belediyesi bir de kitap kampanyası yürütüyor, değil mi?
“Anadolu Yardım Kampanyası” adı altında başlattığımız çalışmayla, Anadolu’da alım gücü düşük, yoksul kesime mensup ailelerin çocuklarına okul araç gereci yardımı yapıyoruz. Üç buçuk yıldır devam eden bu projeyle, 90 bölgeye yardımlarımız gönderiliyor. Biz belediyenin bütçesinden tek kuruş harcamıyoruz. Bu kampanyada gönderilen malzemelerin tamamını Kadıköylüler karşılıyor. Biz sadece aracı oluyoruz. Aras Kargo ile işbirliği içerisinde çalışıyoruz. Kadıköy sınırlarında 50 bin aileye yardım götürüyoruz. Bu ailelerin sadece ekonomik sorunlarıyla değil, bütün sorunlarıyla ilgileniyoruz. Kadıköy nüfusu 1 milyon. Kadıköy’de oturan çeşitli meslek dallarından yaklaşık 6 bin kadın gönüllümüz var. Bütün imkanlarıyla bize yardımcı olarak vatandaşlarımıza yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bizim için en önemli konulardan biri de eğitimdir. Cezaevleri de dahil olmak üzere Anadolu’nun bir çok yerine kitap gönderdik.
Halkla iletişiminizde teknolojiyi de kullanıyorsunuz. Tavandan tabana iletişiminiz gerçekten çok iyi. Bu konuda model aldığınız bir belediye var mı?
Bu modelin tamamı bize aittir. Kendimizin yarattığı bir model bu. Bilgi işlem konusunda, inanıyorum ki Türkiye’de bir taneyiz. Çağımız iletişim çağı. Dolayısıyla, artık aşağı yukarı her evde internet var. Özellikle Kadıköy sınırları içerisinde yaşayan insanların yüzde 80-90’ının evinde internet vardır. Haber alma aşamasında insanlar, artık bilgisayarı tercih etmeye başladı. İnsanlara ulaşmanın en kolay yollarından birisi internet oldu.
Seçimlerde internetin faydasını gördünüz mü?
Kesinlikle faydasını gördük. Bize bu konuda çok büyük dönüşümler oldu. Vatandaşlardan arayıp, ‘Bravo sizi çok yakından takip ediyoruz’ diyerek tebrik edenler oldu. İnternette bizi görüp de, sırf bu yüzden bize oy veren çok vatandaşımız var. İnterneti en yaygın kullanan kitle, özellikle 15-25 yaş arası kesim. Bu yaşlardaki insanların çoğu sandık başlarına geldi. Biz internetle, Kadıköy sınırları içerisinde çok etkili olduk. İstanbul’un diğer ilçeleriyle karşılaştırdığımız zaman, oy kullanma oranının en yüksek olduğu ilçe Kadıköy. Sonuç olarak sandık başında internetin çok faydasını gördük.
Kadıköy Belediyesi’ni Türkiye’nin farklı yerlerinden örnek alan belediyeler oluyor mu?
Tabii bizi örnek alan belediye sayısı bir hayli fazla. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bizim aile danışma merkezimizdeki başkan yardımcısını danışman olarak istedi. Türkiye’nin birçok belediyesi bize gelerek, özellikle aile danışma merkezimizle ilgili bizden bilgi aldı. Bazıları kendi personellerini yetiştirmek amacıyla buraya gönderdiler. Bu proje, sekiz yıldır devam etmekte. Biz projeyi daha da geliştirmeyi planlıyoruz.
Şu anda TBMM’de Yerel Yönetimler Yasası var. Bu yasa sizin beklediğiniz belediyecilik modeliyle örtüşüyor mu?
Bizim son 10 yıldır uyguladığımız modeli yerel yönetimler Yasası’na aldılar. Kadıköy Belediyesi’ni bu yasaya model olan belediye olarak tanımlayabiliriz.
Korsanın büyümesi aydınların suçu
Kadıköy’de sizin ‘korsan canavarı’ diye bir lakabınız var. Bu lakap size nasıl takıldı, korsanla mücadele ederken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Korsan kavramı, yenilikler ortaya çıktıkça sokağa taşmaya başladı. Özellikle teknolojideki ilerlemeler, korsanın artmasına temel teşkil etti. Korsan kitap konusunda, başlangıçta yetkili mercileri defalarca uyarmamıza rağmen önlem alınmadı. Önlem alınmayınca, rantın olduğu yerde mafyalaşmalar oluşmaya başlıyor. Kitap ciddi bir rahatsızlık vermeye başladı. Kütür Bakanlığı’na bu konuda defalarca yazdık. Biz de devletin yetkili makamlarından destek alamayınca, kendimiz korsanla mücadele etmeye başladık. Ben bu mücadeleye bizzat katıldım. Bu konuda çok tehdit telefonu aldım. Sonra da ‘korsan canavarı’ lakabının taktılar. Ben bunlara rağmen yılmadan, korkmadan korsanın üstüne gittim. Sürekli tehdit almama rağmen bu konuda herhangi bir tedbir de almadım. Kararlılıkla mücadele etmeye başlayınca, doğal olarak birilerinin haksız kazanç sağladığı bir alana girdiğimiz için çeşitli zorluklarla karşılaşmaya başladık. Kendi zabıtamızın yanı sıra, özel güvenlik ekiplerinden de bu konuda yararlandık. Sonuçta bunlar seyyar satıcı gibi değil. Korsan işi bir takım mafya örgütlerinin elinde olduğu için, korsancılarla ciddi anlamda çatışmalar yaşandı. Üç yıldır verdiğimiz mücadelede 22 zabıtamız, 11 özel güvenlik görevlisi yaralandı. Bunların bazıları çok ciddi yaralandı. Bunların Kadıköy’ü seçmelerinin sebebi, Kadıköy’ün merkez konumda yer alması ve insan sirkülasyonunun fazla olması.
Bu mücadelede Kadıköy halkından nasıl tepkiler aldınız?
Bu konuda Kadıköylülerden büyük destek aldık. Tabii ki duygusal davranıp, “adamın ekmeğiyle niye oynuyorsunuz “ gibi tepkilere de maruz kaldık. Sonuçta Kadıköy halkının büyük bir çoğunluğu bu konuda bize destek verdi. Verdiğimiz mücadele sonucunda, Kadıköy’de artık tek bir korsan kitap veya CD satıcısı kalmadı. Son günlerde emniyet kuvvetlerinin verdiği destekle böyle bir sonuca vardık.
Sizin bu konuda sanatçılara bir çağrınız oldu mu?
Korsan belediyelerin sorunu değil. Belediyenin hizmet alanına göre domatese ne müdahale yapılıyorsa, kitap veya CD’ye de aynı müdahale yapılır. Bundan sonrası sanatçıya ya da hak sahibine kalır. Bu yasanın çıkması için en büyük mücadeleyi verenlerden birisi de biziz. Sürekli gündemde tuttuk. Komisyona geldi, çıkma noktasında bu arkadaşlarımızın gidip müdahale etmesi gerekirdi. Yasa bu anlamda eksik çıktı diyebilirim. Bize göre korsan ‘gasp edilmiş mal’ anlamındadır. Yasadaki en büyük eksiklik, yakalanan kitap ve CD’nin sahibi davacı olursa yasal işlem yapılacak. Halbuki bu çalıntı bir maldır ve yasal işlemin otomatik olarak başlaması gerekir. Sanatçı bu eksikliğin farkına varmadı. Yasadan sonra yakaladığımız kitap ve CD’leri savcılık davacısı olmadığı için kabul etmiyor. Diğer yasadan tek farkı, cezaların yükseltiliş olmasıdır. Tamamen hak sahibinin keyfine kalmış bir durum söz konusu. Ancak bu olay kamu düzenini bozan bir olaydır ve yasal işlem otomatik olarak başlatılmalıdır.
Kadıköy Belediyesi beş yıl içerisinde ne kadar cd ve kitap topladı?
Şu anda üç milyon CD, bir milyona yakın da kitap topladık. Fakat bu kitapların önemli bir kısmını cezaevlerine, Anadolu’daki bazı okullara gönderdik. Bu kitapları ya yakacağız, ya vereceğiz. Biz burada tercihimizi, dağıtmaktan yana kullandık. Bu yüzden hakkımızda üç tane dava açıldı.
Korsandan topladığınız kitabı ücretsiz verdiniz diye mi dava açıldı?
Yayıncılar Birliği tarafından açıldı bu davalar. Bu davaların tümüden beraat ettik. Biz orada korkunç bir çelişki yaşadık. Çünkü davayı açan TC savcısı, kitabı verdiğimiz cezaevinde görevli olan da TC savcısı. Eğer suçsa, ikisi de suç işlemiştir.
Korsanın bu kadar büyümesinde yazar ve sanatçıların da rolü var mı sizce?
Bu sorunların büyümesindeki temel sebeplerden biri de aydınlarımız. Özellikle yazarlar bu konuda bireysel haklarını yeteri kadar aramadılar. Şimdi çıkan yasa önceki yasanın bir nevi fotokopisi niteliğinde. Yazarlarımız ne yazık ki bu konuda bize hiç destek olmadılar. Lacoste, bu konuya ciddi olarak eğildi. Adamların avukatı dolaşarak, korsan üretimi yerinde tespit ederek mani oldu. Şu an piyasada korsan lacoste ürünü bulmanız imkansız. Ancak bir yazar ya da bir yayınevi kalkıp ‘benim hakkım gasp ediliyor’ demedi. ‘Ben tepki almayayım, bunlarla uğraşmayayım’ diyerek mücadeleden kaçtılar. Yasa komisyona gelip incelenme aşamasında, sanatçılar TBMM’ye gidip haklarını aramaya çalıştılar. Fakat bu durum beş yıldır var. Aklınız neredeydi beş yıldır? Hiçbirisi, yasayı açıp da okumadılar. Hiçbirinin yasanın içeriğinden haberi yok. Zaten bir tanesi içeriğine baksa müdahale edecek. Yasayı inceleyecekleri yerde milletvekilleriyle şakalaşıp çıktılar. Çıkan yasaya göre biz CD ve kitapları topladıktan sonra yazara gidip davacı olmasını isteyeceğiz. Eğer yazar davacı olmazsa hiçbir cezai müeyyidesi yok yasanın. Bu anlamda yasada büyük boşluklar mevcut. Ben iddia ediyorum sanatçıların hiç birisinin bu yasanın nasıl çıktığı hakkında bir bilgisi yoktur. Hukuksal anlamda sanatçıların bilgisi olmaması normal. Fakat Ankara’ya yasa hakkında görüş belirtemeye gidiyorlar, yanlarında bir hukukçu bile yok.
Toplanan kitaplar cezaevlerine gidiyor
Kadıköy Belediyesi beş yıl içerisinde ne kadar CD ve kitap topladı?
Şu anda üç milyon CD, bir milyona yakın da kitap topladık. Fakat bu kitapların önemli bir kısmını cezaevlerine, Anadolu’daki bazı okullara gönderdik. Bu kitapları ya yakacağız, ya vereceğiz. Biz burada tercihimizi, dağıtmaktan yana kullandık. Bu yüzden hakkımızda üç tane dava açıldı.
Korsandan kurtardığınız kitapları ücretsiz dağıttınız diye mi dava açıldı?
Evet, Yayıncılar Birliği tarafından açıldı bu davalar. Bu davaların tümüden beraat ettik. Biz orada korkunç bir çelişki yaşadık. Çünkü davayı açan TC savcısı, kitabı verdiğimiz cezaevinde görevli olan da TC savcısı. Eğer suçsa, ikisi de suç işlemiştir.
Siyasetçilerden kimler destek oluyor bu korsan mücadelesinde size?
CHP İstanbul Milletvekilleri Sırrı Özbek ile Berhan Şimşek, Hasan Aydın, Mehmet Sevigen’in bu yasanın çıkmasında bize çok büyük katkıları oldu. Çok büyük destek gördük onlardan. Ancak bu işin asıl ceremesini çeken biz olduk. Biz, korsan işine tamamen son veriline kadar mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. 80 zabıtamızın hepsini bu konuya odakladık. Kadıköy olarak bizim en az 600 zabıtamızın olması gerekir. Fakat 90 zabıtamız var. 40 tane özel güvenlik elemanımız var.
Korsanla ilgili beklediğiniz yasa nihayetinde çıktı. Kendinizi mücadelenizde başarılı olmuş sayıyor musunuz?
Hayır, çünkü çıkan yasa belli. Yasadan sonra bile hala korsan kitap, korsan CD satışı devam ediyor ve daha tek bir kişi hakkında dava açılmadı. Bu, yasanın eksik olduğunun göstergesidir. ARD ve ZDF televizyonları ile korsanla ilgili haberler yaptık. Anadolu’ya yardım kampanyamızı yerinde incelediler. Cezaevlerine gönderdiğimiz kitaplar ve cezaevlerinden gelen mahkum mektuplarına ilgi gösterdiler. Türkiye’nin dört bir yanından her gün cezaevlerinden iki-üç tane mektup geliyor. Mektuplarda kitap istiyorlar, kitapla kendilerini bulduklarını belirtiyorlar. Ahmet Altan’ın kitaplarına yoğun bir talep söz konusu. Türkiye’deki okulların çoğunda kütüphane var, kitap yok. İkinci bir kampanyamızda korsan kitapları göndermekle yetinmeyip, Kadıköy’deki evlerden fazla kitapları toplayıp, gelen talepler doğrultusunda Türkiye’nin dört bir yanına bu kitapları göndereceğiz. Yayıncılar Birliği’nden ellerinde kalan kitapları bize vermeleri konusunda söz aldık. Doğan Yayıncılık bu konuda bize destek olacak. Türkiye’deki bütün belediyelerin Kadıköy Belediyesi’ni örnek alması lazım.
Türkiye’deki genel belediyecilik anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de bana göre İstanbul, son on yıldır Türkiye’nin en başarısız belediyesi. Bakın bunun siyasetle hiç ilgisi yok. İstanbul’da son on yıldır Büyükşehir Belediyesi hiç bir şey yapmadı. İstanbul genel olarak trafikte, kültürde, turizmde sınıfta kaldı.
Peki siz kendi kadronuzla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başında olsanız, başarılı olacağınıza inanıyor musunuz?
Kesinlikle başarılı oluruz. İstanbul’u bir dünya kenti yaparız. Bizim bütçemiz 80 milyon dolar, Büyükşehir’in bütçesi 8 milyar dolar civarında. Bizim elimizde o bütçe olursa çok büyük işler yaparız. Bu beş yıl umarım bir hayal kırıklığına uğramayız. İstanbul’un en büyük şansı Kemal Derviş’ti, onu kaçırdı.
GÜRSEL TEKİN ile SİYASET…
Gürsel bey, soru klişe ama durumu özetliyor. Ne olacak bu CHP’nin hali?
Türkiye solu 12 Eylül’den beri bölünmüş durumda. Solda büyük bir zaaf oldu. Ancak Türkiye’de hep CHP tartışıldı. Solda 20 tane parti kuruldu. CHP dışındakiler neden yaşayamadı? Bu kadar kötü giden bir CHP yaşadı da, diğer sosyal demokrat partiler neden varlığını devam ettiremedi? Buna bakmak lazım. Solda ciddi bir sorun var. Son 70 yıla baktığımız zaman, CHP sekiz defa lider değiştirdi. Son günlerde Deniz Baykal hakkında yapılan tartışmanın üç temel sebebi vardır. Türkiye’deki diğer siyaset partilerin liderleriyle Deniz Baykal’ı karşılaştırdığımız zaman, Baykal çoğu yönden diğerlerinden üstündür. Baykal siyaset bilimi okumuş tek liderdir. Tabii ki eksikleri de vardır. Kıbrıs sorununda, türban sorununda, YÖK konusunda eksikleri vardır. CHP bugün çok daha ileri bir konumda olmalıydı. Türban sorununu Türkiye’de tek çözebilecek parti CHP’dir. Apo sorununun çözülmesindeki ana sebep ise, DSP ve MHP’nin iktidarda olmasıydı. Bir anlamda ilaç görevi gördü bu iki parti bu konuda. O dönem CHP iktidarda olsaydı, büyük sorunlar çıkabilirdi.
Baykal’ın eleştirilmesine kızıyorsunuz, sizce Deniz Baykal CHP gemisini yürütebilecek tek kaptan mı?
Deniz Baykal hakkında üç tespitte bulunmak istiyorum. Birincisi, 1993’te Deniz Baykal SHP-CHP birleşmesinde genel başkan ve başbakan yardımcısı oldu. Göreve gelir gelmez, erken seçim istedi. “Niçin erken seçim istiyorsunuz” diye soranlara, “devlet kuşatılmış” açıklaması yaptı. O zaman bu sözleriyle çok eleştirildi. Ancak Susurluk Skandalı ortaya çıktıktan sonra, Deniz Baykal’ın ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmış oldu. İkincisi, CHP 1999 seçimlerinden önce dışarıdan hükümeti destekliyordu. 1996 yılında yine Deniz Baykal’ın “Bakkal açar gibi banka açamazsınız, bu anlayış Türkiye’yi batırır” açıklaması çok eleştirildi. Ekonomik krizler ardı ardına yaşanmaya başlayınca, Baykal’ın ne kadar haklı olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. O dönem, Baykal’ın açıklamaları ekonomistler tarafından göz ardı edilmeseydi, belki de şu an daha sağlam bir ekonomimiz olacaktı. Üçüncü olarak, DSP-MHP-ANAP hükümetinin bozulup erken seçime gidilmesinin sebebi, bence AKP’nin önünün açılma çabasıdır. Tarihlere dikkat ederseniz, bu açıkça görülmektedir. Tezkere krizine gelecek olursak, yine Baykal ülke çıkarları açısından en olumlu davranışı göstermiştir. Bunun faydalarını şimdi belki fark edemeyiz, ama önümüzdeki yıllarda bunu göreceğiz. Başbakan gidip Amerika’da ülkeyi pazarladı. O dönem, Amerika Güneydoğu’da 100 bin asker bulundurmak istiyordu. Bunun sebebi Irak değildi. Çünkü zaten Kuzey Irak Amerika’nın emrindeydi. Irak çevresindeki birçok ülkede de askeri vardı. Güneydoğu’da asker bulundurmak istemelerinin sebebi, Ortadoğu’daki bütün projeleri buradan yönetmekti. Bunu engelleyen kişi Deniz Baykal’dan başkası değildir. Elbette Deniz Baykal istenmeyen adam olur. Türkiye’nin bütün sorunları bitmiş gibi, bütün medya “Deniz Baykal gitsin” havası içerisinde. Bu ülke kurtulacaksa, Deniz Baykal zaten gider. Sorun Deniz Baykal değil. Sorun Deniz Baykal gibi Türkiye’ye mal olmuş bir insanın istenmemesidir. Amerika gitsin dediği zaman, bütün medya peşine takılıp, adeta Amerika’nın sesi oluyor.
Seçimlerde alınan oylar, halkın da Deniz Baykal’a tepkisi olduğunu ortaya çıkartıyor. Yoksa siz, bu oylarda da mı Amerika’nın parmağı olduğunu düşünüyorsunuz?
Amerika’nın, Anadolu’daki insanların oy atmalarında etkisi olduğu yanlış bir kanı olur. Tamamen bir yönlendirme olduğunu söylemek yanlış.Ben, ‘Türkiye’deki bütün siyaseti Amerika yönlendiriyor’ demiyorum. Ama bugün Deniz Baykal’a bu kadar haksızlık yapılıyorsa, bunda en büyük pay Amerika’nındır. CHP’nin siyaseten çok büyük eksiklikleri olduğu aşikardır. Fakat artılarının, eksilerinden fazla olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’nin büyük sorunlarını ilk kez dile getiren lider Deniz Baykal’dır. CHP’nin en büyük eksiği Kürt sorunudur. Ancak bu eksiklerin yanında Türkiye’nin birçok sorununa parmak basıldığı, medya tarafından göz ardı ediliyor. Dün sayın Erdoğan’ı acımasızca eleştiren medya, bugün Erdoğan Başbakan olunca ona övgüler yağdırıyorlar. Eleştirilerden eser kalmamış durumda. Genel başkanıma haksızlık yapılıyor. Deniz Baykal diğer liderlerle karşılaştırıldığı zaman en namuslu, en çalışkan parti lideridir.