Dünyayı kasıp kavuran ve binlerce insanın ölümüne neden olan koronavirüs salgını havalar ısınınca bitecek söylentileri bir süredir konuşuluyor. Peki korona havalar ısınınca gerçekten bitecek mi? bu soruyu Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Utku Perktaş irdeledi.
Abone olGazeteci Murat Yetkin'in web portalı yetkinreport'ta yer alan Perktaş'ın dikkat çeken yazısı şu şekilde;
Bu yılın başında Çin’de yeni korona virüs, COVID-19’un neden olduğu bir salgın başladı. Bugüne kadar da dünya çapında 130.000’den fazla vaka teşhis edildi. Toplam 123 ülke enfeksiyonu resmi olarak rapor etti. Öncelikle epidemi olarak başlayan salgın, 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemiye dönüştürüldü.
Epidemi ne demek, pandemi ne demek?
Hassas dönemden geçtiğimiz şu günlerde gündelik konuşmalarımız içinde yer etmeye başlayan epidemi ve pandemi kelimeleri COVID-19 salgını için ne ifade ediyor? Epidemi, aynı anda belirli bir bölgedeki çok sayıda insanda belirli bir hastalığın ortaya çıkması anlamına geliyor. COVID-19’un neden olduğu ilk hastalar öncelikle Çin’in Wuhan eyaletinde çıkmıştı; bu epidemi durumuna işaret ediyordu. Bu durum daha sonra Çin geneline yayıldı. Pandemi ise bir hastalığın birden fazla kıtada ya da neredeyse dünyanın tümünde görülmesi, insan, hayvan veya bitkilerin hemen hemen hepsinde bulunması anlamına geliyor. Aynı zamanda pandemi, hastalığın insandan insana, hayvandan ya da bitkiden insana veya tersi yönde geçme durumunu da içine alan bir kavram. Mesela, dünyanın bazı bölgelerinde sıtma hala pandemiktir. Benzer şekilde, yeni korona virüse bağlı solunum yolu hastalığı da dünyanın genelinde pandemik bir durum almış durumda. Dünyadaki her coğrafyayı insan hareketlerine bağlı olarak tehdit eden bir boyuta ulaştı. Güncel haberlere göre büyük okyanusun ortasındaki küçük adalara bile ulaşmaya başladı. Virüsün konağı olan insanların günümüzdeki hareket kabiliyeti hava yolu ulaşımının sağladığı imkanlarla inanılmaz bir noktaya gelmiş durumda.
Geçenlerde bir yazımda, COVID-19 için epidemi durumunun başlamasının bir nedeninin iklim değişimine bağlı küresel ısınma olacağından bahsetmiştim. Bu konuda belli ölçüde kanıtlar olmasına rağmen, daha çok kanıta ihtiyacımız olduğu da aşikâr. Fakat, aklımızdan çıkarmamız gereken bir şey var ki artan insan nüfusu ve belli ölçüde bu artışla ilişkili olan küresel ısınma problemi yakın gelecekte başka sorunları da beraberinde getirecek. İklim değişimini önemseyelim!
İklim, pandemik COVID-19 için hayâti mi?
Gelelim yeni çıkan bilimsel kanıtlara. Son aylarda artan bilgiler korona virüs ile iklim arasında önemli bir ilişki olabileceğini gösteren kanıtları destekliyor. Bugüne kadar okuduklarımız ve uzmanların söylediklerine göre virüs nemli ortamlarda, damlacık içinde belli bir süre hayatta kalma eğiliminde. Peki, bu ne anlama geliyor? Karmaşık düşünmeden şunu söyleyebiliriz; ortam kurudukça, yani havalar ısındıkça virüsün dış ortamda hayatta kalma şansı azalacak. İşte bu nedenle, uzmanlar bu günlerde bulunduğumuz ortamları sıklıkla havalandırmamız gerektiğini söylüyorlar. Yani, sabah uyandığınızda ilk iş evinizin perdelerini ve camlarını açın, evinizi bir süre temiz havaya ve güneşe maruz bırakın; bunu her gün yapın. “Güneş girmeyen eve doktor girer” atasözünü de unutmayın!
Peki, bu nem durumunu dünya geneli için düşünürsek ve yıl içinde gördüğümüz ortalama sıcaklıklarla ilişkilendirirsek virüsün dağılımını anlamak açısından nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Yani, virüsün önümüzdeki aylarda iklime bağlı olarak dünyada belli bir dağılım deseni oluşturacağını öngörebilir miyiz? Bir biyocoğrafyacı olarak bunun cevaplanması elzem sorulardan biri olduğunu söyleyebilirim. Nitekim, İspanya’daki biyocoğrafaycılar da benim gibi düşünmüş olmalılar ki, bilimsel bir yol izleyerek, modern analizler ışığında virüsün iklimle olan ilişkisini modellemişler. Virüsün, bir yıl içinde dünya genelinde nasıl bir dağılım seyri izleyeceğini de bilimsel bir perspektif içinde ortaya koymuşlar. Sonuçlar çok ilginç ve virüsle ilgili gelecek planlamalarına rehber olacak nitelikte. Kısaca özetleyeyim…
Miguel B. Araújo, iklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerindeki etkileri konusunda dünya çapında otoritelerden biri olarak kabul ediliyor. İspanya, Portekiz ve Danimarka’daki araştırma enstitüleriyle bağlantılısı olan Prof. Araújo, araştırma ekibiyle birlikte korona virüs hakkında kapsamlı bir model ortaya koydu. Bu modelle virüsün ekolojik nişini, yani virüsün iklimsel tercihine bağlı olarak dünyada bulunabileceği yerleri gösteriyorlardı. Sonuçlar yıl içinde sıcaklık ve yağıştaki mevsimsel değişiklikleri dikkate alarak virüsün ekolojik nişini tahmin etmekteydi. Elde edilen tahmin sonuçlarının 3 aylık aralıklarla neyi işaret ettiği metin içinde verilen şekil içinde görülebilir. Şekil, maviden kırmızıya değişen renklere sahip dağılımlar içermekte ve renklerin maviden kırmızıya doğru kaydığı coğrafyalar virüsün bulunma olasılığın en yüksek olduğu yerler olarak belirtilmekte. Yani, harita üzerindeki bu coğrafyalar virüs için iklimsel uygunluğun en iyi olduğu yerler.
Korona virüsün yıl içindeki dağılım izdüşümü (korona virüsün ekolojik niş modeli).
Yaz aylarında hangi ülkelerde risk artabilir?
Şekilden anlaşılacağı üzere, korona virüs için yayılma riski iklim uygunluğundaki mevsimsel değişikliklerle ilişkili. Bu sonuçlardan en önemli çıkarım ise riskin dünyanın kuzey ve güney yarım küreleri arasında olmayıp, dünyanın ılıman ve soğuk ılıman bölgeleri arasında olduğu. Sıcak-ılıman kuşağa, Çin’in geniş kısımları, Orta Asya ülkeleri, İran gibi Asya ülkeleri, Avrupa’nın büyük kısmı, Türkiye de dahil, Yunanistan, İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere, İspanya, Portekiz gibi ülkeler, Kuzey Amerika’da ABD dahil. Sıcak-ılıman ülkelerde COVID-19 virüsü sonbahar, kış ve ilkbahar gibi mevsimlerinde daha aktif. Oysa Rusya’nın büyük kısmı, Kuzey Avrupa/İskandinav ülkeleri ve örneğin Kanada gibi soğuk-ılıman iklimin hâkim olduğu ülkelerde virüs ilkbahardan yaz sonuna kadar daha aktif ve risk yaz aylarında zirve yapıyor. Bu noktada pandemi durumunun küresel olmakla birlikte, aynı yoğunlukta aynı anda her yeri etkilemeyeceği de tartışılıyor. Atlanmaması gereken bir nokta da kurak bölgelerin ılıman kuşağa göre düşük risk taşıyan bölgeler olarak değerlendirilmesi.
Bu çalışma iklime bağlı kalarak virüsün dağılımını yorumluyor. Ancak, iklim önemli bir değişken olsa da virüsün dağılımıyla ilgili her şeyi tek başına açıklamaya da elbette yetmez. Virüs taşınmak için bir konağa ihtiyaç duymaktadır. Pandemi durumunun en önemli nedeni olan bu konak ise insan. İnsanın hareket kabiliyeti ve davranışı konağın yoğunluğunu etkileyecek en önemli faktör esasında. Yazıya başlarken virüsün dünyanın en uzak köşelerinde bile görülmeye başladığını belirtmiştim. Dolayısıyla insan hareketlerini sınırlandırmaya yönelik atılan adımlar salgının yayılmasını şüphesiz engelleyecek. Sonrasında da iklime bağlı olarak yavaş yavaş virüsün ortadan kalkması mümkün olacak.
Sonuç, panik yapmadan, bilimsel sonuçlara itibar ederek sabırla bir süre daha izole kalmaya devam…