Siz büyükler!.. Bugünlerde anılarınıza ve çocukluğunuza uğramadan geçirdiğiniz gün var mı? Yoksa, iyice yaşlanmışsınız demektir. Ya siz çocuklar? Sıraları arasında koştur
Abone olSiz büyükler!.. Bugünlerde anılarınıza ve çocukluğunuza uğramadan geçirdiğiniz gün var mı? Yoksa, iyice yaşlanmışsınız demektir. Ya siz çocuklar?
Sıraları arasında koşturup durduğunuz o sınıfların, bir gün özlemle gözünüzde tüteceğini biliyor musunuz? Yaşarken çoğu güzelliğin farkında bile olamıyoruz. An’dan uzaklaştıkça değeri artıyor zamanın. Avucunuzun içinden kayıp gidiyor her şey, tutamıyorsunuz. Bir tarafta hayıflanan büyükler, diğer tarafta bugüne dair her şeyin ileride özlem’e dönüşeceğini umursamayan küçükler, eminim ki bugün vizyona giren ‘Koro’ (Les Choristes) tam sizin filminiz. Biraz ‘Hababam Sınıfı’ gibi; ama onların sanki büyümüş de küçülmüş halleri. Bütün o masum yüzler tanıdık gelecek hiç şüphesiz. Büyüklerin çoğu, okul yıllarına dönecek; ağlatan, güldüren anıları hatırlayacak. ‘Koro’nun en belirgin özelliği, herkesi çıkaracağı böyle bir yolculukta müziksiz bırakmamasında yatıyor. Şarkı ya da nota ile beslenen hatıralarınızı, derinlerde daha iyi koruyacaksınız belki de. Fransa-İsviçre yapımı olan film, geçtiğimiz yıl katıldığı birçok yarışmadan ödülle döndü. Fransa’da yaklaşık 9 milyon kişinin sinemalarda izlediği ‘Koro’, özellikle müzikleriyle öne çıktı. Filmin yönetmeni Christophe Barratier, aynı zamanda klasik gitar sanatçısı. Müzik dalında birçok ödülün de sahibi.
Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olan ‘Koro’, seyirciyi bugünden II. Dünya Savaşı’ndan çıkmış 1949 yılı Fransa’sına götürüyor. O günlerde işsiz güçsüz bir müzik öğretmeni olan Clement Mathieu’nun peşine düşüyorsunuz. Çoğu yalnız ve sadece ‘kendini’ yaşayan çocukların yatılı kaldığı okulda gözetmenlik görevini üstleniyor öğretmenimiz. Hababam Sınıfı’nın ‘Kel Mahmut’ hocası gibi. Zamanın Fransız eğitim sistemini sembolize eden baskıcı okul müdürü Rachin, ‘etki/tepki’ prensibi ile çocukları hizaya getirmenin peşindedir. Mathieu ise, cezalandırmak yerine ödüllendirme yoluyla öğrencilerinin kalbine girme gayreti içine girer. Bir de onlara müziğin kapılarını aralayınca işlerin rengi hepten değişecektir. Sonunda, kovulma pahasına kuracağı ‘koro’ ile okuldaki çocukların hayatı tamamen değişecektir. Yönetmen ‘Beni etkileyen filmlere baktığımda hep dünyayı daha yaşanır bir hale getirme çabasında olan bireyi görüyorum.’ diyor. Koro’daki öğretmen, işte tam böyle bir ifadenin karşılığı olarak çıkıyor karşımıza; başarı kazanamamış; ama diğerlerinin kazanması için çaba harcayan bir adam.
Koro’dan geriye, daha çok insanın içine işleyen müzikleri hatırlıyorsunuz. Güçlü notalar kalıyor izleyicinin zihninde. Müziklere imza atan Bruno Coulais, kendi ürettiği bestelerle katılıyor filme. Koro’da şarkı söyleyen çocukların hepsi özenli bir seçimle bulunmuş. Okulun dekoru, kostümler ve kullanılan araçlarla o günün dünyası bire bir yansıtılmış. Yönetmen, alıştığımızdan daha kısa bir filmle, ileriye dönük umut vaat eden bir tablo çiziyor. Notalar, masum çocuk yüzleri ve fedakâr bir öğretmenle koskocaman bir dünyayı değiştirmeye çalışıyor belki yönetmen. Özellikle filmi izledikten sonra, anılar ve sadece kedilerin dolaştığı yapayalnız bir yolda yürüyecek olursanız ‘Koro’dakilerin size eşlik ettiğini hissedeceksiniz.
KORO
Yönetmen: Christophe Barratier
Oyuncular: Gérard Jugnot, François Berléand, Kad Merad
Elektra intikam için döndü
ELEKTRA - Aylar öncesinden korsan tezgahlarına düşen Elektra, nihayet sinemalarda gösterime giriyor. Çizgi roman kahramanımız bu kez kanlı canlı bir dövüşçü olarak karşımızda. Ninjitsu dövüş sanatını çok iyi bilen Elektra (Jennifer Garner), iyi ile kötü arasında hiç bitmeyen savaşta safını belirlemiş, dünya ile bağlantılarını neredeyse koparmıştır. Ama bir gün kötünün o iflah olmaz alışkanlığı nüksedince işler karışacaktır. Olaylar Elektra’ya yeminini bozdurur, hesaplaşma anı gelip çatar. Mark Miller ve kızı Abby, Elektra’nın koruması olmazsa öleceklerdir. Jennifer Garner, oyunculuğu ile göz doldursa da öykü, klasik bir intikam almaya evrildikçe sıradanlaşıyor. Rob Bowman’ın yönettiği film, efektleri ve aksiyon sahneleri için yine de seyredilebilecek kalitede.
Kıskançlık ayarımla oynamayın!
İKİ GENÇ KIZ - İyi bir tanıtım stratejisi ile beklenirlik derecesi yükseltilen ‘İki Genç Kız’, bugünden itibaren sinemalarda. İki genç kızın başlarından geçenleri anlatan filmde olaylar ‘Türk sineması’ tadında gelişiyor. Behiye (Feride Çetin) bir gün Handan (Vildan Atasever) isimli bir kızla tanışır. Handan’ın oldukça renksiz geçen hayatı yeni arkadaşıyla renkleniverir. Annesi Leman (Hülya Avşar) da çok sevmiştir Behiye’yi. Günler günleri kovalarken Behiye’nin Handan’a olan düşkünlüğü artar ve onu erkek arkadaşlarından bile kıskanır. Kendi adıma ‘İki Genç Kız’ı beğenmediğimi söylemeliyim. Kutluğ Ataman, kasvetli ve sıkıcı bir atmosfer sunuyor izleyiciye. Yönetmenin amacı sevimsiz bir film yapmaksa başarılı da olmuş diyebiliriz.
Papa’ya diklenen adam: Luther
LUTHER - Aşırılıklar her din ve dindar için en büyük imtihan olmuştur. Kimileri böyle bir sorgulamanın farkındadır, kimileri de değil. Martin Luther ise gözü kapalı yaşayanlardandır. Kıvrak zekası ile çok iş yapabilecekken Tanrı’ya verdiği sözden dolayı rahip olmayı tercih etmiştir. Avrupa’daki tüm siyaseti yönlendiren kilisenin yaptıkları Luther’i birden Papa’ya karşı soğutur. Kutsal kitaplarını tekeli altına alan papalığın bu davranışına karşı Luther, İncil’i yeniden yorumlar. Diğer yandan tutucu dindarları da karşısına alan Luther, yeni kitaplar da yazarak kitleleri peşine takar. Katolik kilisesi ise isyanı bastırmak için elinden geleni yapar. Joseph Fiennes, Alfred Molina, Peter Ustinov’lu Luther, seyredilmeyi hak eden bir film.
Haber: Fatih Selvi
Kaynak: