Korkunun ecele faydası yok
Yalom okuyucularına ölümle korkmadan yüzleşmenin yollarını aktarıyor.
Abone olÖlüm korkusu, binlerce yıl evvel “Gılgamış” destanına da konu olmuş, arkadaşı Enkidu ölünce Gılgamış şöyle haykırmıştı: “Yüreğim umutsuzluk içinde. Ölümden korkuyorum.” İktidarlar, insanlığın bu en derin korkusunu bir hükmetme aracı olarak kullanmaktan çekinmedi hiçbir zaman. Din adamları, felsefeciler, sanatçılar ölüm muammasıyla ilgilenerek insanların bu korkuyla başetmesini sağlayacak çareler aradılar. Şairler isyan etti ölüme ya da Wallace Stevens’ın “Ölüm güzelliğin anasıdır” dizesinde olduğu gibi yüceltebildi de onu.
Ama deneyimlenmemiş bir muamma olarak ölüm, her zaman insanın iç dünyasında kol gezdi ve kendini doğrudan ya da gizli bir biçimde hissettirerek, insanların kendi yaşamları ve başkalarıyla kurdukları bağı güçlendirdi ya da zayıflattı her zaman.
İnsan psikolojisini eksene koyduğu romanları, psikoterapi seanslarından derlediği kitapları ve herkesin anlayabileceği dilde yazılmış psikiyatriyle ilgili teorik çalışmaları bulunan Psikiyatrist Dr. Irvin Yalom bu defa okurlarını ölümle yüzleşmeye çağırıyor.
Güçlü bir uyanış
Kabalcı’dan çıkan “” adlı kitabını 76 yaşında yazan yazarın ölümle yüzleşmeyi istemesi oldukça anlamlı. Ama bu yüzleşme, sözkonusu ölüm olduğu için ister istemez bir gerilimi içinde barındırsa da, hiç kasvetli değil. Çünkü yazar, hem kendisinin hem de hastalarının deneyimlerinden ve edebiyat, felsefe gibi çok çeşitli alanlardan yakaladığı ipuçlarının izini sürerek, ölümle doğru bir biçimde yüzleşilirse, insanın yaşam kalitesini artırabileceği ve güçlü bir ‘uyanış’ yaşanacağı konusunda kendisinden çok emin.
Hatta bu uyanışa dair çeşitli klinik vakalardan ve edebiyattan verdiği örnekler, oldukça ilgi çekici. Örneğin Dostoyevski’nin idama mahkûm edilip tam kurşuna dizilecekken affedilmesinin, yani ölümle yüzleşip kendi uyanışını sağlayacak bir deneyim yaşama- sının, dünya edebiyatını etkileyecek o roman- ları yazabilmesinde ne kadar etkili olduğuna dikkat çekiyor.
Yalom’un ölümle ilgilenmesi, varoluşçu psikoterapi alanında çalışıyor olması açısından da anlamlı. Antik Çağ filozoflarından varoluşçu filozoflara kadar ölüm her zaman için felsefenin temel problemlerinden biri olmuş, hatta Platon “Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir” demiştir. Bir romancı ve varoluşçu psikoterapist olarak Yalom’un, Freud’un kendi teorisinde ölüme yeterince önem vermediğini iddia ederek, ruhsal sorunların kaynağı olarak bastırılmış cinselliği değil de, ölüm korkusunu öne sürmesi, verdiği örnekler ve yaptığı saptamalarla bir tutarlılık sergiliyor.
Kitap, yedi bölümden ve sonsöz dışında bir de okur kılavuzundan oluşan bir kurguya sahip. Yalom, kitabın ilk bölümünde felsefeden de faydalanarak kendi bakış açısını temellendiriyor ve tanımlanamayan tüm anksiye- telerin ölüm korkusuyla ilişkisi üzerine yoğunlaşıyor.
Tabuları sorguluyor
Kitabın ikinci bölümünde ise örtülü ölüm anksiyetesini tanıma yollarını araştıran yazar; edebiyattan, sinemadan ve klinik vakalardan örnekler vererek kendi geliştirdiği uygulamalardan bahsediyor. Sonraki bölümlerde filozofların, yazarların ve sanatçıların ölüm korkusuyla başetmeye dair etkileyici fikirlerini irdeleyerek, ele aldığı düşünür ve yazarlarla aramızda bir sinerji yaratmaya çalışıyor.
Ve ilerleyen bölümlerde yazarın kendi ölüm anksiyetisiyle mücadelesi, son bölümde de terapistlere tavsiyeleri yer alıyor.
Irvin Yalom önemli bir ihtiyaca cevap verdiği bu kitabıyla bazı tabuları sorgulamaya itecek gibi görünüyor.