Maraş'ta 33 yıl önce gerçekleştirilen katliamın görüntüleri aradan geçen onca zamanın ardından ortaya çıktı
Abone ol33 yıl önce Maraş'ta yaşanan katliamın acısı o günleri yaşayanların hafızalarında halen canlılığını koruyor. Bütün tanıklar acının tanımını yapmakta güçlük çekiyor.
Aradan geçen uzun yıllara karşın o güne ait hiç yayınlanmamış görüntüler arşivlerden bir bir çıkıyor.
KATLİAMIN İLK KEZ YAYIMLANAN FOTOĞRAFLARI...
MARAŞ KATLİAMI ANMASINA POLİS BÖYLE MÜDAHELE ETTİ....
33 yıl önce yaşananlar, tanıkların hafızalarında canlılığını koruyor. Uzun susmalar eşlik ediyor konuşmalarına. Tanıkların ortak yönü, yaşadıkları acının tanımı yapmakta güçlük çekmeleri. Hepsi katliamın gölgesinin Maraş'ın üzerini çöktüğünde hemfikir. Maraş katliamı sırasında on yaşında olan şair Bejan Matur, o günleri "Bir kıyamet beklentisi vardı" sözleriyle özetliyor. Matur'un aklında kalan bir diğer kare ölüm haberleri geldikçe üzüntüyle öne eğilen başlar. O manzara aklında bir tragedya sahnesi olarak kalmış:
"Kente 25 beş kilometre mesafedeki köyümüzdeydim. Maraş'ta tanıdıklarımız vardı. Suna ailesinden dokuz kişi vahşice öldürüldü. Çocukluk arkadaşımız vardı öldürülenler arasında. Satırlarla, baltalarda doğrandığını söylüyorlardı. Şehri yakıyor, insanları öldürüyorlardı ve birileri gelip anlatıyordu. Yaşlı amcam Maraş'ta mahsur kalmıştı. Dayım da okula gönderdiği oğlunu kurtarmak için ölümü göze alıp şehre gitmişti. Köy meydanında toplanmış katliamın bittiğini söyleyecek birilerini bekliyoruz. Ansızın bir araba geldi, bordo küçük bir Murat 124. İçinden bir adam çıktı, 'Ne duruyorsunuz, insanları öldürüyorlar, kadınları, çocukları baltalarla doğruyorlar ne duruyorsunuz?' Bir tragedya sahnesi gibiydi; erkeklerin mahcubiyetle önlerine baktığını, kadınların sustuğunu gördüm. O yüzleri unutmuyorum ben. Kimse silahlanıp karşı durmaya çalışmadı. Silahlanıp gidenler de öldürülüyordu. Zaten savaşalım, bize zulmedenleri yok edelim gibi bir düşünce yoktu kimsede. Çatışmacı bir kültürlerden gelmiyorlardı. Hepsi Ecevit'e oy veriyordu. Kayseri Tugayı'ndan askerleri bekliyorduk. Asker, devlet, Ecevit ümit bağladığımız hiç kimse gelmedi...
Her şey bittikten sonra askerlerin geldiğini, Sıkıyönetim'in ilanını hatırlıyorum. Şehir ablukaya alındı ve olaylar durdu. Şehre mecbur olmadıkça gidemedik. Maraş'a küsmüştük. Aile yakınları katliamda öldürülmüş bir tanıdığımız mesela, Maraşlı biriyle evlenmek isteyince skandal oldu. 'Sen nasıl katilinle evlenirsin' diyorlardı. İyileşmesi kolay değil. İnsani boyutunu görmezden geliyoruz. Karşılıklı bir kilitlenme yaşandı. Nasıl iyileşebiliriz diye soramadık, ona gelemedi sıra. 30 yıl sonra bile şehirde tahammülsüzlük ve Alevilere yönelen önyargı vardı. Maraş'ta uyumam, zaman geçirmem. Oradaki sosyoloji de dönüşüyor. Yurtdışına giden Aleviler, zengin olanlar Maraş'a yatırım yapmaya başladılar. Maraş'a bir sitemim varsa, o da şudur; katille aralarına yeterli mesafeyi koyamadılar. Katille kolay özdeşleştiler."
İSTENEN MAYA MARAŞ'TA TUTMUŞTU
Katliam sırasında Kahramanmaraş Lisesi'nde felsefe öğretmeni olan Fikret Babaoğlu olayın canlı tanıklarından. Daha sonra Dev Savaş davası dosyasına dahil edilen Maraş olaylarında sanık olarak da yargılanan Babaoğlu, bombayı koyanın Ökkeş Kenger olmadığını söylüyor: "28 yaşında Maraş Lisesi'nde felsefe öğretmeniydim. Pazarcıklıyım. 68 kuşağıyla devrimci hareketin yükselişi Maraş'a da yansıdı. Maraş'ta dernekler üzerinde örgütlenmeye başladı insanlar. Ben de o yapıların içinde yer aldım. Maraş o dönemde sağ katliamcıların yaptığı eylemlerden sonra barındığı bir yer olarak bilinirdi. 'Maraş'tan su sızmaz' denirdi. Solun yükselişi o yüzden daha da rahatsız edici oldu. Alevilerin ekonomik, siyasi gücü Maraş'ın kaldırabileceği bir şey değildi zaten. Bugün Ergenekon'un deşifre olan pozisyonuyla baktığınızda devletin birçok şeye müdahil olduğunu görüyoruz ama bu tek başına bir devlet komplosuyla anlatılabilecek bir şey değil. Ecevit iktidarına yönelik iktidarı sokaktan vurup düşürme isteği vardı ama bu işin mayası Maraş'ta tuttu.
Öngörülemedik şekilde büyüdü. Örneğin Ökkeş Kenger'in sinemayı bombalamadığını biliyorum. Kesin olarak biliyorum. Ben komplo teorilerinin çoğuna katılmıyorum. Ölüm şekillerinden de belli. Hiç modern silahla öldürülen insan yok, baltayla, kazıkla, satırla gerçekleşti ölümler. Dev Savaş davası dosyasına Maraş dosyasını monte ettiler. Amaç olayları ters yüz ederek Yargıtay'da bekleyen 112 idam dosyasını ertelemekti. Yargılama taraflıydı diyemeyiz ama. O dönem çok titiz bir çalışma oldu. İktidar bu davanın hazırlanmasının arkasında durdu. Elbette ki delillerin tamamı toplanmadı, faillerin tamamı yakalanmadı ama toplanan deliller ve failler açısından bakarsak adil bir yargılanma oldu. Kayseri'den gelen Tugay Maraş'ı tanımadığı için faillerin hepsinin yakalanması mümkün olmadı. Zaten faillerin önemli kısmı köylerine kaçtı.
BÖYLE ADAMIN İNSAN HAKKI OLUR MU?
Maraş olayları sırasında İstanbul Barosu ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu adına bölgede inceleme yapan ve duruşmalarda CHP adına müdahil avukat olan İbrahim Sineminlioğlu, Ökkeş Kenger'in işkence görmesini kınayınca Vali Tahsin Soylu'dan aldığı yanıtı unutamıyor:
"Elbistanlı'yım. Olaylar sırasında İstanbul'da avukatlık yapıyordum. 36-37 yaşındaydım. İstanbul Barosu ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonu İstanbul Bilgi Merkezi beni ve Mehmet Ali Özpolat'ı görevlendirdi. Maraş'a gittik. Keşiflerde akıl almaz yalanlar meydana çıktı. Sanıklardan hiçbiri 'bizim hatamızdı' demedi. Duruşmalarda kimse pişmanlık emarasi görmedim. Ökkeş Kenger'in babası bana gelip, "Oğluma işkence yapıyorlar" deyince Vali'ye gittim. Şu cevabı aldım:
"Avukat bey, evin bütün fertlerini tek tek öldürüp, cesetleri yaş ve büyüklük sırasına göre üst üste yığdıktan sonra çocuğu ve evin kedisini boğazlayıp koyanlara, yine adamı öldürüp, gözlerini çıkarıp kan içinde yüzdüren adamın, 90 yaşındaki kadını öldürüp çukura koyup her iki bacağa bir lastik geçiren adamın insan hakkı mı olur, savunmanın hukuksallığı nerede kalır?"
KATLİAM İŞİNİ HİÇ SEZEMEMİŞTİK
Hamit Kapan Maraş Davası'na sonradan dahil edilmesine rağmen, 11 ay işkencede tutulmasıyla tanındı. Yörükselim mahallesinde olaylara canlı tanıklık eden Kapan, "Katliam aylar öncesinden hazırlanmış ama biz bunu sezemedik. Ta ki Çiçek Sineması'na getirilen filmin ortalığı karıştırmasına kadar. Sinemanın önünden geçerken, sinemaya büyük ilgi olduğunu, çevre köylerden insanların getirilip filmin izlettirildiğini, kapıda konuşmalar yapıldığını duyduk. Bunlara rağmen yaşayacağımız boyutta bir katliamı hesap edemiyorduk. Perşembe günü Yörükselim mahallesinde otururken, panikle birkaç kişinin koştuğunu gördük. Gelenler iki tane öğretmenin vurulduğunu söylüyordu. Sanat okulunda öğretmenlik yapan Hacı Çoluk ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürülmüştü. Çolak ölmüştü, Mustafa ağır yaralıydıÜç beş kişinin ismini verdi şüpheli olarak. İfadesi zabıt altına alındıktan sonra hayatını kaybetti.
Cenazelerin defnedilmesi için hazırlıklara başladık. Özellikle Cuma namazının çıkışına denk getirildi cenazelerin teslimi. Yörükselim mahallesi o dönemde büyük bir dayanışmayla yaşıyordu. Zaten büyük bir kısmı akrabaydı yaşayanların. Cenazeye katılım çok fazlaydı. Hastane başhekimi Çetin Diker'in önemli bir yönlendirmesi oldu. Cami çıkışına denk getirilmesini sağlayan odur. Hiçbir taşkınlık yapılmadan, provokasyona yer vermeden yürüyüş devam ederken, Ulucami'nin oraya geldiğimizde kıskaca alındığımızı gördük. Çok ağır yaralanmalarla mahallelere çekildik. Çok dar sokaklardan, rampadan çoluk çocuk kadınlar koşa koşa kaçmak zorunda kaldı. Evet, bir gerginlik başladığını anlamıştık. Bir araya gelip "Ne yapabiliriz" diye konuşmaya başladık. Büyük bir korkuyla evlere çekildi insanlar. Sayısız yaralı vardı. Hastaneye götüremiyorduk korkudan.
Sabahtan anonsların başladığını duyduk. Maraş'ta 'Allah için savaşa' dediğinizde arkanızda binlerce kişi bulabilirsiniz. Bir de resmi ağızdan anons yapılınca insanlar iyice galeyana geldi. Hastanede bekleyen grubun önünde Maraş giysisi giymiş insanlar vardı. Ben doğma büyüme Maraşlıyım, o insanların Maraşlı olmadığını yüz metre öteden anlarım. Onlar grubu galeyana getirip mahalleye saldırtmayı başardı. Hastaneden bizim mahalleye doğru gelen caddelerde büyük bir saldırı başladı. "Alevilerin malı vaciptir" diyerek geliyorlardı. Kendi olanaklarımızla savunma yapmaya çalıştık. O zaman en yüksek bina iki katlıydı. İnsan üstü bir çabayla karşılık vermeye çalışıyorduk. Benim de bulunduğum binanın altında kahve vardı, içeri girdiler, yakıp yağmaladılar. Bebelerimizi, hamilelerimizi öldürdüler, yaşlılara işkence yapıldı.