BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Konuştukça sır perdesi aralanıyor

Metin Işık'a konuşan Mustafa Bayram, bilinmeyenleri anlatmaya devam ediyor. Bayram bu kez, Meclis çatısı altında yaşanan ve gizli kalan olayları anlatıyor..

Abone ol

Dönemin Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler ile tartışmalarını anlatan Mustafa Bayram 'İhale istemedim. Yanındaki gariban kıza tecavüze kalkışan Karayolları Müdürü'nün görevden alınmasını sağladım' diyor.. Efendim, okumamış insanlar. İhsan'ı dövüyorlar diye üzülmüş. Sonra TBMM'de dokunulmazlığımın kaldırılmasını istedim. 'Gidip bu kamburu sırtımdan atıp geleyim. Biliyorum benim işim yok dosyada.' Dokunulmazlığım kaldırıldı. Avukatımla Üsküdar Savcılığı'na gittim. İfade vermeye geldiğimi söyledim. Savcı, 'Biz gazete kupürleri ile kimseyi yargılamayız' dedi. Çay içirdi. 'Sizin isminiz dosyada geçmiyor' dedi. 'Ne ifadenizi alacağım' sözleriyle ifademi bile almadı. Çay içip, çekip geldik. Keçeciler yalan söylüyor Keçeciler'den ihale istemediniz mi? Anlatırken hicap duyuyorum. Asla, ihalenin kelimesi yok. Hayır hayır. Şerefim üzerine yemin ederim, hayatımda devlet kapısından ihale almış değilim. Çünkü devlet kapısında ihale alan kişilere iyi gözle bakmazlar. Her zaman paramı rezil ederim, kendimi rezil etmem. Alanlar devretmek istiyorsa gidiyorum, üç beş veriyorum devralıyorum. Keçeciler'le tartışma nasıl oldu? Şöyle oldu. Ben kendisine gittim söyledim, müdür yanında çalışan göçmen garibanlardan bir kız almış yanında çalıştırıyor. Ayak işlerinde, çay falan. Ben o zaman milletvekiliyim. Kıza demiş ki, 'Misafirlerim gelecek mesaiye kal, biraz geç gidersin.' O da evine biraz geç geleceğini söylemiş. Çok affedersin, kıza tecavüze yeltenmiş. Kız kaçmış. Bu olayı artık mecburum söylemeye. Mehmet Bey'in yalan söylemesine karşı söylemeye mecburum artık. O zaman niye söylemediniz? Söyledim, Meclis toplantısında Mesut Bey'in önünde grupta söyledim. Bütün milletvekillerinin önünde ben bunu Mehmet Bey'in yüzüne söyledim. Büyük de bir alkış aldım. Grupta büyük de bir alkış aldım. Aynen böyle. Olayı baştan anlatır mısınız? Önce, 'Efendim bu müdürü oradan alın' dedim. 'Tamam Mustafa, tembelse çalışmıyorsa alırım. Bana bir süre müddet ver' cevabını verdi. İki, üç ay bekledim. Arıyorum, telefonlarıma cevap vermiyor. Randevu taleplerimi kabul etmiyor. TBMM Genel Kurulu'nun içinde Bakanlar Kurulu sıralarına gittim, Mesut Bey ile oturuyordu. 'Sayın Bakanım bana bir sözünüz vardı, hala o müdürü almadınız' dedim. Bana, 'Mustafa ister alırım, ister almam, üzerime çok geliyorsun' diye çıkıştı ve rest çekti. Doğruyu konuşayım, 'Tamam canın sağolsun Keçeciler' karşılığını verdim. Müdür sarkıntılık etti 'Bakanım' demedim, 'Mehmet Bey' demedim. Döndüm gittim. Mesut Bey arkamdan, 'ne biçim konuşuyorsun' diye göndermiş. Geldi yanımdaki sıraya oturdu. Benimle aynı ilden seçilen Şeref Bedirhanoğlu da arkamdaydı. Sağlık Bakanımız Ağrı Miletvekili Yaşar Eryılmaz ile birlikte oturuyordu. Ne olduğunu sordu:, 'Sayın Bakan ile biraz tartıştık' dedim. Mehmet Bey söze, 'Mustafa ben seni severim' diye başladı. Muhterem bir insandır. O zaman açıkladım: 'İhale satmışsa onun olsun, tembelse de olsun. Yanında çalışan bir kıza tecavüz etmeye yeltenmiş, kız zor kurtulmuş. Kız gitmiş ailesine söylemiş. Van halkı bana faks çekiyor. İnsanlar geldi, telefonlar geldi. Bunu buradan alın diyorlar. Bu namus meselesidir. Van halkı her şeyi affeder, namus meselesini affetmez.' Bu sözlerimi okuyacak, Yalansa çıksın yalanlasın. Uyardım: Öldürürler vebali günahı üstüne kalır, Sayın Bakanım. Almazsanız onu öldürecekler. Şerefimle temin edeyim ki aynen söyledim. Şeref Bedirhanoğlu, 'Mustafa Ağabey, bakanımı üzme' diye hoş görünmeye çalıştı. Sordum: 'Şeref bu mesele sana da gelmedi mi?' Doğruladı, 'Evet geldi.' Beni çok sabırsız bulduğunu söyledi. Bedirhanoğlu'na, 'İnsanlarımız bunu bizden istiyorlar' cevabını verdim. Elimi belime attım Keçeciler ile tartıştık, sinirlendim küfür ettim. Biraz sinirliyim, hakim olamıyorum. Şeker hastasıyım. Bana, 'haddini bil' dedi. Ben de senin başbakanın, senin hükümetin diye başladım. Elimi vurdum çıktım. Başbakan arkamdan Cumhur Ersümer'i göndermiş. Orada kafana sıkarım dediniz mi? Mehmet Bey de büyüklük yaptı, arkamdan geldi. Diyarbakır Miletvekili Haşim Haşimi, 'Nereye gidiyorsun?' diye arkamdan tuttu. Milletvekiliğinden istifa edeceğimi ve Ankara'da kalmayacağımı söyledim. Mehmet Bey geldi, 'Mustafa bana hakaret ettin. Sen ne biçim insansın haddini bil' dedi. Haddini bil deyince ben orada yanlış bir kelime konuştum. Doğrudur, elimi belime attım. Ama silah çekmedim. 'Bu çatının altında sen bunu almazsan' dedim. Aldı mı Aldı. Yalnız şöyle aldı. Yarım saat sonra elinde iki faksla geldi. Gruba girdik. Kürsüye çıktı, 'Van Miletvekili Mustafa Bayram ağıza alınmayacak hakaretler yaptı bana. İhaleyi de iptal ettim' dedi. İhale konusu yoktu. Beni kötülemek için öyle konuştu. Kürsüden, 'Müdürü de aldım. İhaleyi de kime verirseniz verin. Yandaşlarına versin. Buyurun istifam' sözleriyle indi. Ben orada fırladım. Kürsüde oturumu yöneten başkan bana söz hakkı vermedi. Kürsüye yürüdüm, 'Geleceğim orada konuşacağım, ben hakarete uğradım' diye bağırdım. Mesut Yılmaz Bey oturuyordu. Kamran İnan, 'Mustafa rahat ol, kürsüde rahat konuş. Neyse doğruyu söyle' dedi. Kürsüye çıktım rahat rahat konuştum: - Sayın milletvekilleri, affınıza sığınıyorum. Bu müdür, emrindeki bir kıza yanlışlık yaptı. Namus meselesidir. Olayımız bundan ibarettir. Biz sizden hangi ihaleyi istedik ki? İhaleye de ihtiyacım yok. Menfaat için herhangi bir bakanın kapısına gidersem yüzüme tükürsünler. Mesut Bey biraz evvel de Tansu Çiler'i savunuyordu. Tansu Çiller'in servetinden daha büyük servetim var. Onunki belki gayrimeşrudur, benimki meşrudur. Ben namus konusunu söyledim. Mehmet Bey demek ki ihale için almıyor. Ben şimdi anladım. Müdürle ortaksa ona ihale lazımdır. İhalesine devam etsin, müdürü alsın. Bir tanesi dikildi. Birbirimize giriyorduk. Diyarbakır Miletvekili Seybadullah Hamidi, 'Otur dinlemesini öğren' dedi. Ben de 'Arkadaş burada ucuz kabadayılık yapma, istersen seninle çıkar dışarıda hesaplaşırız' dedim. Mesut Bey , 'lütfen bu olayı kesin' dedi. Ben kürsüden özür dileyerek indim. Olayımız bu. Mehmet Bey gazetecilere konuşmuş. Benden ihale istedi diye. 'Vermeyeceğim' deyince, 'Kafana sıkarım' demişim. Güya bana 'Sen nasıl milletvekilisin' diye hitap etmiş. Saygım ve hürmetim var ama yemin ederim bu, Mehmet Bey'e yakışmayan bir kelimedir, bu yalandır. Zararlı biz çıktık Vali Tan'a suikastle, sizin bu olayla ilgisi var gösteriliyor. Alakası yoktur. O olayda en fazla zarar gören aile biz olduk. Aradan kaç gün geçti. Bombalamada ölen benim akrabamdı. Yeğenimin işhanı yıkıldı. Asla öyle bir şey yok. Onu endekslemeye çalıştılar. Hatta o gün, o çeteleri tanımıyorum. Kim ne derse desin, polis desin, ben onlara çete diyorum. Çetecilikle geldiler bana, benden fidye istediler. Yok Abdullah Öcalan'ı mahkum eden hakimin akrabasıymış, onun için burnunu kırmışlar diyorlar. Daha ne yakıştırmalar. Neler uyduruyorlar. Dilin kemiği yok. Sonuç olarak dürüst olan medyaya da saygım vardır. Devletime, hükümetime, polisime, jandarmama, askerime, hepsine saygım büyüktür. Saygı duyarım. Cenab-ı Hak onları var etsin. Onlara zeval vermesin. Bu olayda yaşadığım kişilere de saygı duyarım. O olaydan dolayı terbiyesizlik yapan insanlarım için de özür diliyorum. Söyleşi: Metin Işık Kaynak: Halka ve Olaylara Tercüman