Denis Mukwege, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde bir jinekolog. 30 bin tecavüz mağdurunu tedavi ederek ciddi cinsel darbelerin tedavisi konusunda uzmanlaşmış. Onun hikayesinde, tecavüzün savaşta nasıl bir silah olarak kullanıldığı da anlatılıyor.
Abone olDenis Mukwege, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde bir jinekolog. 30 bin tecavüz mağdurunu tedavi ederek ciddi cinsel darbelerin tedavisi konusunda uzmanlaşmış. Onun hikayesinde, tecavüzün savaşta nasıl bir silah olarak kullanıldığı da anlatılıyor.
Savaş başladığında Kongo'nun doğusundaki Lemera'da çalıştığım hastanede yatan 35 hasta yataklarında öldürüldü.
100 km kuzeydeki Bukavu'ya kaçarak çadırlarda yeni bir hastane kurdum. Ameliyathanesi de olan bir doğum evi oluşturdum. 1998'de herşey tekrar yerle bir edildi. 1999'da yeniden, sıfırdan başladım.
Hastaneye ilk tecavüz kurbanı da o yıl geldi. Tecavüz edildikten sonra cinsel organı ve kalçası kurşunlanmış olarak.
Bunun barbarca bir savaş eylemi olduğunu düşündüm; ama asıl şok üç ay sonra geldi.
45 kadın getirdiler. Hepsi de aynı hikayeyle: "Köye girip tecavüz ve işkence ettiler."
Denis Mukwege'nin hastanesindeki 350 yatağın çoğunu tecavüz kurbanları doldurmuş. UNICEF ve başka kuruluşların finanse ettiği bu girişim hareket halinde bir klinik de içeriyor.
Mukwege 2008'de BM İnsan Hakları Ödülü de dahil olmak üzere birçok uluslararası ödül almış. 2009'da Yılın Afrikalısı seçilmiş.
Yanık kadınlar getirdiler. Tecavüze uğradıktan sonra cinsel organlarına kimyasal maddeler dökülmüş olarak.
Neler olup btiyor diye sordum kendime. Bütün bunlar sadece şiddet içeren savaş eylemleri değil, aynı zamanda bir stratejinin parçasıydı. Çok sayıda insana aynı anda tecavüz ediliyordu, herkesin gözü önünde. Bazen bir gecede bütün köye tecavüz ediyorlardı. Böylece sadece mağdurları değil, seyre zorladıkları bütün bir topluluğu da yaralamış oluyorlardı.
Bu stratejinin sonucu olarak insanlar köylerini boşaltıyor, topraklarını ve sahip oldukları herşeyi bırakıp gidiyor. Etkili bir yöntem.
Kurbanların bakımında kademeli bir sistem uyguluyoruz. Büyük bir ameliyata girişmeden önce hastayı psikolojik değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Ameliyata dayanacak gücü var mı diye bakıyorum.
Bir sonraki aşamada ameliyat ya da sadece tıbbi bakım sözkonusu. Bundan sonra da sosyo-ekonomik destek geliyor. Bu hastaların çoğu bize geldiğinde hiçbir şeyleri olmuyor genelde, giyecek giysileri bile.
Onlara bakmamız, yedirip içirmemiz gerekiyor. Bizden ayrıldıktan sonra hayatlarını devam ettirecek güçleri yoksa yeniden hedef haline gelebiliyorlar. Bu nedenle sosyo-ekonomik olarak da, örneğin kadınlara yeni beceriler kazandırarak, kız çocuklarını okula göndererek destek veriyoruz.
Dördüncü aşama ise yasal destek düzeyinde oluyor. Hastalar genelde kendilerine saldıranları tanıyor. Onların davasını mahkemeye taşıyacak avukatlarımız var.
2011'de vaka sayısında azalma oldu. Kongo'da kadınların korkunç durumu artık sona yaklaştı diye düşündük. Ama geçen yıl savaş yeniden başladığından beri saldırıya uğrayanların sayısı arttı. Yani savaşla bağlantılı bir olgu.
Kongo'daki savaş ne dinci fanatik gruplar arasında, ne de devletler arasında. Bu bir ekonomik çıkar savaşı, Kongolu kadınları yıkıma uğratan bir savaş.
Bir yurtdışı seyahatinden dönüşte beni bekleyen beş kişi buldum. Hepsi de silahlı.
Arabama binip silahı üstüme doğrulttular. Korumalarımdan biri beni kurtarmaya çalıştığında ateş edip öldürdüler.
Ben düştüm, saldırganlar ateş etmeye devam etti. Nasıl hayatta kaldım bilmiyorum.
Daha sonra öğrendim ki saldırganlar evime girip silahlarını kızlarıma çevirerek beklemiş beni.
Dr Mukwege saldırganları tanımıyor, niye saldırdıklarını bilmiyor.
Saldırıdan sonra ailesi ile önce İsveç'e sonra Brüksel'e kaçmış. Geçen ay ise yeniden Kongo'ya dönmeye razı olmuş.
Kongolu kadınların bu saldırılara karşı direnişi dönmem için bana esin kaynağı oldu.
Bu kadınlar bana yapılan saldırıdan dolayı yetkilileri protesto etmiş. Hatta aralarında para toplayarak biletimi almışlar. Bu kadınlar ki hiçbir şeyleri yok, günde bir dolardan daha az bir paraya geçinmeye çalışıyorlar.
Böyle bir jestten sonra hayır diyemezdim. Ayrıca ben de bu şiddete ve saldırılara karşı mücadele etme konusunda kararlıyım.
Döndükten sonra hayatımda değişiklikler yapmak zorunda kaldım. Hastanede kalıyorum, bazı güvenlik önlemleri alıyorum; özgürlüğümün bir kısmını yitirmiş oldum.
Kadınlar beni karşıladığında, güvenliğimi sağlamak için 20'li gruplar halinde gece-gündüz nöbet tutmaya başladı. Silahsız.
Birlikte çalıştığınız insanlara yakın olma duygusu da güvenlik hissi veriyor. Kadınların bu kadar hevesli olması bana da işime devam etmem için güç veriyor.