BIST 9.917
DOLAR 35,19
EURO 36,72
ALTIN 2.970,87
HABER /  GÜNCEL

Komutandan askere akıl almaz emir!

TSK içinde bir skandal iddia daha! Bu kez olay kahramanı hala askerlik yapmakta olan bir er... Bakın neler yaşamış?

Abone ol

Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili skandalların birbiri ardına sıralandığı şu günlerde bir iddia daha ortaya çıktı. Bu kez iddia sahibi bir asker...

Yer: İstanbul Cevizli 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı... Tarih ise 12 Kasım 2010...  

Sabah içtimasında bir üsteğmen bölüğe eğitim yaptırıyor. Askerlerden biri botunu bağlayana kadar bölükteki askerlerin şınav pozisyonunda beklemesini emrediyor. Beklerken yorulan er, pozisyonunu bozmadan ayağından destek alıyor.

Bundan sonra yaşananların hepsinin sebebi şınav bekleme pozisyonunu bozan o ayak desteği...

Üsteğmen eri önüne çağırıyor ve emrediyor: "Soyun!"

Bölüğe de, "Arkadaşınız soyununa kadar siz de şınav pozisyonunda bekleyeceksiniz" diye bağırıyor. Çaresiz kalan er soyunmaya başlıyor don ve saatiyle kalıyor.

"Saatini de çıkar" diyor komutan, çıkarıyor... Er, "Artık giyineyim mi komutanım?" diye sorduğu sırada öyle bir emir geliyor ki: "Donunu da çıkar!"

Er aldığı emir karşısında "Ayıp olur komutanım" diyerek itiraz edecek oluyor ama üsteğmen yine tekrarlıyor: "Donunu çıkar!"

Bitmesine az bir zaman kala askerliğini yakmak istemeyen er, mecburen çıkarıyor donunu ve Kasım ayının ortasında arkadaşlarının içinde çırılçıplak kalıyor. Arkadaşları ise onu utandırmamak için başlarını çeviriyor. Bunu gören üsteğmen bu kez bölüğe bağırıyor: "Kaldırın kafanızı bakın!"

İşte bu iddia 'http://askerleranlatiyor.blogspot.com'da anlatılmış... Yaşanan olaya benzer kötü bir çok askerlik hatırası da yer alıyor sitede... Ancak 'Donunu çıkar asker!' en çok okunanların başında yer almış...

İDDİALARI ARAŞTIRDI

Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur da aynı hikayeyi köşe yazısına taşımış bugün... İddiaların arkasını da araştırmış... Oğur, aldığı bilgilere göre yaşanılanların doğu olduğunu belirtiyor. Ancak olayın kahramanı olan erin ve üsteğmenin isimlerini gizlemeyi tercih ediyor.

ŞİKAYETÇİ OLMASI ENGELLENMİŞ

Yıldıray Oğur, konu ile ilgili bir detaya da yer veriyor... Yaşadıkları karşısında rencide olan er, üsteğmenden şikayetçi olmak istemiş fakat, teskeresine 3 ay kaldığı için ve askerliğini yakmaması için şikayetçi olması bir şekilde engellenmiş.

DAHA NELER YAŞAMIŞLAR?

Askerde gördükleri olumsuzluk ve haksızlıkları paylaşmak isteyen subay ve erlerin anlattıkları bu kadarla kalmıyor... Kışlada erlerin yaşadıklarını iddia ettikleri olayları aynı siteden derledik...
Ayrıntılar diğer sayfada...
TIKLAYIN...

[PAGE]

Vatani hizmetlerini yaparken gördükleri olumsuzluk ve haksızlıkları kamuoyuyla paylaşmak isteyen subay ve erlerden oluşan bir grup asker, “askerleranlatiyor.blogspot.com” isimli bir paylaşım sitesi kurdu.

Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde gördükleri olumsuzluk ve haksızlıkları kamuoyuyla paylaşmak isteyen subay ve erlerden oluşan bir grup askerin kurduğu, “askerleranlatiyor.blogspot.com” isimli paylaşım sitesi, Mehmetçiğin vatani görevini yaparken hangi abes işlerde kullanıldığını deşifre ediyor. Siteye gönderilen ihbar mektuplarında yer alan iddialar, “pes” dedirtecek nitelikte.

Siteye mektup gönderenlerin arasında halen görevde bulunan albay, yarbay ve binbaşı rütbesinde onlarca subay da bulunuyor. En çok şikayet edilen konulardan birisinin ise, TSK’daki inanç eksikliği, dine ve dindar insanlara karşı tahammülsüzlük olduğu ifade ediliyor. Birçok subayın, yakalanmaktan korktuğu için, gizli namaz kılmak zorunda kaldığı belirtiliyor.

ASKER İÇİN KAMYON, KÖPEK İÇİN JİP

Bir asker, Şırnak’ta, komutan eşinin beğendiği marka yoğurdu bulabilmek için birliğin nasıl seferber edildiğinden bahsederken, bir başka muvazzaf subay ise karakolların durumundan ordu evlerindeki eğlenceye kadar şahit olduğu birçok şeyi anlatıyor. Hatay’da bir hudut karakolunun komutanlığını yapan askerin anlattıkları, kelimelerle izah edilebilecek gibi değil. Mektupta, akrep sokması sonucu zehirlenen erler için saatler sonra taburdan ekmek kamyonu gönderildiği ifade edilirken, aynı tabur komutanının, köpeği zehirlenen eşi için bir jip ve onu gezdirecek bir asker görevlendirdiği belirtiliyor.

İşte, bizzat yaşanılan veya şahit olunan olayların anlatıldığı o sitede yer alan mektuplardan birkaçı:

ORDU EVİ AHALİSİ İÇİN ŞEHİT HABERİ ÖNEMLİ DEĞİL

Terörle mücadele eden ve halen Özel Kuvvetler mensubu olarak Güneydoğu’da görev yapan bir subayın, izin için geldiği Ankara Ordu Evi’nde gördüğü manzaralar sonrası yazdığı mektuptan özetle:

Kato, Gabar, Cudi Dağları, Beşler, Cehennem Deresi, Van-Çatak, Bingöl, Tunceli’de girdiğim çatışmalar... Özel harekatçı olmanın bir bedeli olmalıydı bunlar. Çatışmalar, çatışmaları izliyor. Artık konserve yemekten ne ağzımızda diş ne de midemiz kalmıştı. Tim komutanım, 10 gün izne gideceğimi söyledi. Ankara’da dolaşıyorum. Bir ara içimden orduevine gidip bir çorba içmek geliyor. Orduevinin lüksü ve ihtişamı karşısında içeri girmiyorum. Suçluluk duyuyorum. O gün 4 asker şehit olmuş! Gazeteler, TV’ler bas bas bağırıyor. Orduevi bahçesinden bira, içki kokuları ve hafif bir caz müziğinin eşliğinde nahoş kahkahalar yükseliyor. Masalarındaki gazetelerde yazan haberi gören rütbeliler aldırmıyorlar bile. Ne gerek var ki, bu tür şeyler için keyif mi bozulur?

BİR TARAFTA LÜKS ORDU EVLERİ BİR TARAFTA KERPİÇ KARAKOLLAR

Güneydoğu yıllarım esnasında yüzlerce karakol görme imkanım oldu. Gördüğüm şeyler dehşet vericiydi. Gerçekten bunlar birer karakol muydu? Yoksa gecekondudan devşirme binalar mı? Lüks orduevlerine ve kamplara milyarlarca lira para harcayan bu ordu, bu karakollara neden bakmıyordu? Kendi askerini neden bu kadar yalnız ve kaderine terkedilmiş bırakmıştı? Bu kadar lüks ve şaşaalı bir yaşam, subay ve astsubaylar için çok mu gerekli idi? Yeni pişmiş baklavaları ve börekleri löpür löpür yiyen, üstüne de “Oğlum çay, oğlum bira getir!” diye haykıran bu baş edilemez subay ve astsubaylar, gerçekten Türk ordusundan mıydı?

HANIMIN KÖPEĞİ BİZDEN DAHA MI DEĞERLİ?

Hatay-Kırıkhan’da görev yapan bir asker:

Suriye hududunda karakol komutanı olarak askerliğimi yaptım. Aman Allahım, neydi o soğuk! Buz gibi geceler, günler... Temmuz ayında bir-iki pusuyu akrepler basmış, askerleri zehirlemiş. Kıvranıp duruyorlar. Telsizle anons yapıyorum, gelen-giden yok. Gecenin üçü veya dördü. Dokuz gibi ekmek arabası geldi, zehirlenenleri yükledik hastaneye götürdük. Ölüm olmadı. Sonra birgün albay geldi karakola. Ben de dışarıda bekleyen şoföre durumu anlattım, “Günah değil mi yazık değil mi?” diye. O da bana şunu anlattı: Komutanın hanımının köpeği hastalanmış. Taburu arıyorlar ve komutanın diğer şoförü ciple eve gidiyor. Dikkat, ciple! Hanımefendi şoföre köpeği teslim ediyor ve aynen şunu söylüyor: “Bunu al, ormanlık alana götür, hava aldır ve getir.” Yani ben, hudutta askeri zehirleyen akrepten kurtarmak için araç istiyorum, kamyon bile gelmiyor, bunlar köpekleri rahatsızlandı diye hava alması için cip tahsis ediyorlar.

PAŞA KIZININ KAHVE EMRİ

Ben askerliğimi 303. kısa dönem olarak Antalya-Kaş’ta yaptım. Kaş’a, tatile gelen paşalara ve ailelerine bölük komutanının emri ile lüks restoranlarda rezervasyon yaptırılır. Çıkan hesap ise karakola işi düşen (düğün ruhsatı, av tüfeği ruhsatı, av tezkeresi vs.) vatandaşlardan alınan paralarla kapatılırdı. Tek seferde fatura edilen hesaplar 2005’in parasıyla 1000-1500 TL idi. E adamlar paşa viskisi dururken köpek öldüren şarabı içeçek değiller ya!

Bir de bunlar, karakolun manzarası güzel olduğu için misafirhaneye gelirdi. Ordan bizlere talimat yağdırırlardı. Ben bir defasında Paşa’nın kızının gece 01:00’daki kahve isteğini karşılamadığım için askerliğimi yakıyordum. 2007 yılında bu sefer tatil için gittiğimde, yine aynı düzenin devam ettiğini gördüm. Kan emmeye, askeri uşak gibi kullanmaya devam. Nasıl olsa bu ülkede daha çok uşak var...

Komutan eşine yoğurt için 1000 km

Şırnak’ta askerlik yaptım. Kantinde idim ve diğer askerlik yapanlara göre nispeten rahattım. Ancak bu rahatlık başıma tuhaf şeylerin gelmesine engel değildi. Neticede Türkiye’de askerlik yapıyorsun. Bizim tümen komutanı tuhaf bir adamdı; emir subayını bizim kantine gönderir, muz almasını isterdi. Alacağı muzu da tarif ederdi: Düz olacak (hilal şeklindeki muzu sevmezdi), tam sarı olacak, üzerindeki kabukta en ufak bir leke olmayacak. Bunun için de ben dahil emir subayı ve üç askerle birlikte 5 kişi kantine gelen muzlardan böylesini arıyorduk. Yanlış anlaşılmasın, her şey vatan için. Bununla da sınırlı değil tabi. Bir keresinde tümen komutanının eşi bir yoğurt markasının ismini verdi. Şırnak’ta yoktu, bulamadık haliyle. İlla tutturdu, “O yoğurdu isterim” diye. Neyse ki Gaziantep’te bulduk. (Şırnak-Gaziantep arası yaklaşık 500 kilometre) Otobüsle getirmelerini söyledik. Valla ne yalan söyleyeyim, savaş kazanmış bir komutan edasında tüm kantin başkanlığı, yoğurdu hanımefendiye gönderdik. Netice mi? O kadar yol gelen yoğurdun otobüsteki sallanma dolayısıyla üzerinin hafif sulanması yüzünden yine fırça yedik. Ama dedim ya her şey vatan için!...