BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Komutan çuval krizini anlattı!

Türk halkının hafızasında çok derin bir acı bırakan 'Çuval' olayını Türk komutan anlattı...

Abone ol

Bağdat"ta askerî temsilci olarak görev yapan Emekli Kurmay Albay İsmail Soygeniş gözlemlerini"a anlattı. Soygeniş, ABD"nin en büyük hatasının Türkiye"yi dinlememesi olduğunu söylüyor. Türkiye de PKK konusunda ABD"ye güvenmekle hata etmiş.

Kurmay Albay İsmail Soygeniş, 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak"ın Süleymaniye kentinde Amerikan güçlerince Türk Özel Kuvvetleri"ne mensup askerlerin başlarına çuval geçirilerek esir alınmalarından sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından Bağdat"taki Amerikan kuvvetleri karargâhına gönderilen ilk askerî temsilciydi. Aynı zamanda Türk irtibat timinin başkanı olan Soygeniş, başta Irak"taki Koalisyon Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Ricardo Sanchez ve halefi Korgeneral Thomas Metz olmak üzere üst düzey Amerikalı askerlerle temas halinde çalıştı. Bağdat"ta, Felluce"de, Necef"te olup bitenlerin yakın tanıklarından biri oldu.

Bir gün Bağdat"taki acıklı manzaralar karşısında duygularını “Bağdat"ta akşam” adını verdiği şiirle anlatır. Şiir, Irak"taki aşiretler tarafından halılara nakşedilir. Eski Irak Başbakanı İyad Allavi, aşiretleri dolaşırken halı üstünde bu şiiri görünce çevresindekilere, “Bu şiiri kim yazdı?” diye sorar. “Bir Türk albayı” cevabını alınca, o sırada görevini tamamlayıp Türkiye"ye dönmüş olan Albay Soygeniş"i arayıp teşekkür eder ve yeniden Bağdat"a davet eder.

İsmail Soygeniş"in Aksiyon"a yaptığı açıklamalar bir ilk özelliğini taşıyor. Çünkü bugüne kadar Irak savaşına, hem de Bağdat"ta tanıklık yapmış bir Türk komutan ilk defa konuşuyor. Her gün 1200 devriye ve konvoyun hareket halinde olduğu Irak"ta, olup bitenler karşısında Soygeniş bir gün Korgeneral Metz"e, “Bu gidişle burada "savaş sonrası savaşı" kazanamazsınız.” der. Bir başka gün Korgeneral Sanchez"le konuşurken, Irak"ı yönetmenin güçlüğünü Osmanlı"dan örnek vererek anlatır: “Osmanlı döneminde dahi Bağdat, vali ve paşaların en fazla bir buçuk yıl görevde kalabildikleri bir yerdi.” Bunun üzerine Amerikalı komutan, “Benim bir buçuk yılım 1 Temmuz"da doluyor. O gün rekoru kırarsak yaz partisi verir misin?” der. İlginç olan tam da o gün Korgeneral Sanchez, görevden alınır. Soygeniş, her iki komutana, “Üç yerden uzak durun.” deyip Felluce, Kerbela ve Necef"in ne kadar hassas bölgeler olduklarını anlatır. Nitekim bu tespitleri, Sünnilerin kalesi olarak bilinen Felluce"de katliama varan olaylar ve Şiilerin kutsal şehri Necef"te yaşanan gelişmelerle doğrulanır.

Kurmay Albay Soygeniş, askerlikteki görevleri sebebiyle 1978"den itibaren Amerikalılarla yakın çalışır. Daha üsteğmen (1978) iken 7 aylık topçu tekâmül kursu için ABD"ye gider. 1990"larda dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ABD"yi ziyaret ettiğinde ona eşlik edenlerden biridir. 1994-97 arasında Brüksel"de NATO karargâhındaki Türk Askerî Temsilciliği"nde 3 yıl Kara Plan Subayı olarak görev yapar. 1997"den 2002"ye kadar ise NATO İzmir Karargâhı"nda komutanlara askerî danışmanlık yapan Soygeniş, 2003"te Süleymaniye"de yaşanan çuval krizinden bir süre sonra, Bağdat"taki “Koalisyon karargâhına Türk irtibat subayı” olarak gider. Görevi boyunca Amerikalı komutanlarla yakın diyalogları olur. Nitekim, Türkiye"ye dönerken Korgeneral Metz"e İngilizce bir Kur"an-ı Kerim hediye eder.

İsmail Soygeniş"e göre, eğer Meclis 1 Mart 2003 günü kuzeyden cephe açılmasını reddetmese ve Türk askeri Amerikalılarla birlikte Irak"a girseydi, savaşta bu kadar sivil zayiat olmazdı. Ona göre Irak"ta bu kadar kanlı bir savaş yaşanmasında, Amerikan güçlerinin bazı hataları önemli rol oynadı. Bunlardan birincisi, Amerikan askerlerinin Irak halkıyla sağlıklı bir iletişim kuramaması. “800 dolar gibi bir ek maaş almak veya yeşil kart edinmek için savaşa gelen askerler vardı.” diyor. Irak halkının yapısını gözeten İngiliz komutanlar, halkla doğrudan temas sağlamak için askerlere güneş gözlüğü takılmasını yasaklarken, Amerikan askerlerinde böyle bir kaygı hiç olmamış.

Soygeniş"e göre Amerikan askerleri İslam kültürü hakkında sağlıklı bilgi sahibi değil. “Namus” gibi kavramlara yabancı olmaları, ağızlarında sakız, gözlerinde güneş gözlüğü ile sergiledikleri kaba hareketler Irak halkının kafasındaki “Bunlar Haçlı zihniyeti” imajını pekiştirmiş. “Savaş sonrası savaşın” kazanılamamasındaki temel sebeplerden bir diğeri de 500 bin kişilik Irak asker ve polis gücünün “Bunlar Baasçı” gerekçesiyle tamamen devre dışı bırakılması ve bunlardan yararlanılmaması. Kurmay Albay"a göre, Ebu Garip cezaevinde yaşanan işkence olayları, Felluce ve Necef kuşatmaları, Irak savaşının dönüm noktaları oldu. Çünkü bu olaylarla halkın umudu tamamen kırıldı ve koalisyon güçleri “işgalci” olarak görülmeye başlandı. İşte, Irak"taki görevinden döndükten sonra emekli olan Kurmay Albay Soygeniş"in çarpıcı açıklamaları.

TÜRK ASKERİNİ TANISALARDI ÇUVAL İŞİ OLMAZDI

-ABD, Süleymaniye"de askerimizin kafasına çuval geçirmek gibi bir hatayı neden yaptı?

Askerî açıdan bu uygulama emniyet amacıyla yapılır. Tutuklunun kaçmasını ve tanınmasını önlemek amacıyla başa çuval geçirilir. Halbuki bizim için küfürle eş değerdedir. Amerikalı için normal olan bu uygulama, gururuna düşkün milletimiz için hakaret olarak algılanmıştır. Bunu 50 yıldır müttefikimiz olan bir ülkenin siyasilerinin ve generallerinin bilmemesi kabul edilemez ve mazur görülemez. Her yıl Türk Silahlı Kuvvetleri Harp Akademileri"nde okuyan Amerikalı subayların esas görevi akademi tahsili değildir. Geleceğin komutanları olacak subayların röntgenini çekmektir. Her yıl her vilayetimiz Amerikalı bu subaylar tarafından taranır, toplumun ve ilin özellikleri rapor edilir. Hangi kurmay subay general olabilir ve hangi rütbeye kadar tırmanabilir değerlendirmesi bile yapılır. Bu doğaldır. Ve büyük devlet olmanın kuralı biyografik istihbaratın doğru ve zamanında yapılmasıdır. Amerikalı yöneticiler yıllardır, Türk ordusunu ve Türk milletini her yönüyle tanımış olmak durumundaydı.

-Peki nerede hata yapıldı?

Sanırım hata asker kesiminden ziyade Savunma Bakanlığı kaynaklı. “Cezalandırmak maksadıyla” emri veren kişinin Paul Wolfowitz olduğunu öğrendim. Üssünün bulunduğu her ülkeyi uydu olarak görme hastalığına kapılanların hatasının bedelini hem kendileri hem de dünya ödemektedir.

-Size karşı tutumları nasıldı?

Başlangıçta dostça karşılanmadık. Bağdat"ta bana güvenlik kleransını 3-4 ay vermediler. Hiçbir yere sokulmadık. Çadır hapsinde kaldık adeta. “Neden?” diye sorduğumuzda cevap vermezlerdi. Halbuki NATO güvenlik kleransım vardı. Sebebini minik ama rütbeli bir kuş kulağıma fısıldadı: “Pentagon"da Türkiye"ye edilen hakaret ve küfürler çok ağır.” İnanmamıştım doğrusu. Ancak geçenlerde dönemin Genelkurmay Başkanı Tommy Franks"in galiz küfürler savurduğunu okuyunca inandım. Yine de bu aşırı tepkiyi gösterenlerin yanında, bizleri tanımış makul Amerikalıların daha fazla olduğuna inanıyorum.

-Irak"ta Hadisa olayı gibi sivil ölümleri yaşanan olaylar hakkındaki gözleminiz nedir?

Beni asıl şaşırtan Hadisa gibi, masum sivillerin öldürülmeleri sıradan olaylar haline gelmiş olmasına rağmen, bu hadisenin gürültü koparması. Genelde Irak"taki hadiselere kayıtsız olan Amerikan kamuoyunun şaşkınlığını anlamış değilim. Nisan 2004"te Felluce saldırısında öldürülen 700 kişinin çoğunluğu sivil, kadın ve çocuklardan olmasına rağmen kimsenin sesi çıkmamıştı.

-Neden acaba?

Sanırım medyanın olaylar karşısındaki tutumu belirleyici. Acaba Amerika"nın büyük bir dergisi bu konuyu duyurmasaydı, haklı tepkiler bu seviyede olur muydu? Olmazdı. Kamuoyu tepkisinin insanî ve vicdanî olduğuna şüphem yok. Ancak basının birden muhalefete geçmesinin pek insanî olduğunu zannetmiyorum. Birileri orada düğmeye bastı veya Bush yönetimi çekilmek için mazeret arayışı içinde. Çünkü İran cephesi ister havadan, ister ekonomik açıdan açılsın ABD"nin askerî imkân ve kabiliyetinin üzerindedir.

-Bir asker nasıl böyle bir katliam yapabilir? Sizce bu ruh hali nereden kaynaklanıyor?

Klasik savaş çağı artık kapandı. Şimdi savaşların özünde büyük değişiklik oldu. Savaş yine klasik olarak stratejik seviyede yapılıyor; ama kısa süren bu muharebelerin peşinden yeni bir savaş daha yaşanıyor. “Savaş Sonrası Savaş” diye tanımlanan bu safhanın kazanılması kesin sonucu belirliyor. Kriz yönetimi, barışın korunması ve tesisi, yeniden yapılandırma amaçlı öne çıkan bu yeni model klasik savaştan daha zor. Savaşın ilk aşaması teknoloji, generallerin sevk ve idare mahareti, liderlik ve silah gücü ile stratejik açıdan kazanılır. Irak"ta 2-3 ay gibi kısa sürede bu safha asgari zayiatla kapatıldı. Ancak “Savaş Sonrası Savaş” bambaşka bir boyutta şimdi. -Nedir bu boyutun en önemli özelliği?

Asimetrik veya dengesiz diyebileceğimiz bu savaş usulünde silah üstünlüğünüzün fazla etkisi olmaz. Savaş sonrası savaş döneminde şiddet şiddeti daha çabuk körüklüyor, insan kısa zamanda değişik ve basit gerekçelerle insanlığını kaybedebiliyor. Olaylar bundan sonra çığırından çıkıyor. Görevim esnasında masumların öldürüldüğü olaylara şahit oldum. Özellikle ast seviyedeki insan faktörünün eğitim ve etik değerleri, kişilikleri sokaklardaki Savaş Sonrası Savaş"ta etkili olur. Her gün 1200 devriye ve konvoyun hareket halinde olduğu Irak gibi kozmopolit yerlerde “Amerikalı Mehmetçiklerin” başarılı olamayacaklarını değerlendirmiştim. Zira bu insanlara “İslam kültürü hakkında” bilgi harekâttan bir yıl sonra geldi. Ayrılırken Korgeneral Metz"e söylediğim hususlardan biri şöyleydi: “Sizin halkla doğrudan temasta olan erbaş ve erleriniz başarılı olursa "Savaş Sonrası Savaş"ı kazanırsınız. Ancak gördüğüm kadarıyla gidişat iyi değil. Zira erlerin "beyinleri ile kalpleri arasında kanal yoksa, kararlarda ve davranışlarda vicdani süzme işlemi yapılamıyorsa, tepkiler ve kararlar şiddeti tırmandıran, insanlığı zayıflatan, orantısız şekilde olur.”

-Size göre bu konuda Amerikan askerleri yeterli eğitimi almadı mı?

Irak"a gelmeden önce bu gayeye uygun eğitim başlangıçta verilmeliydi. Özellikle taktik seviyedeki sivil-asker ilişkisi üzerindeki eğitimler, psikolojik, kültürel eğitimle de desteklenerek verilmeliydi. Şiddet şiddeti doğurdu ve sonunda adalet tesis edilemedi. Hukuk yerini anarşiye bıraktı. Anarşiyle mücadele için gelenlerin, anarşistler gibi hareket ettiği istisnalar oldu. Bu konuda koalisyon güçlerinin tamamını ve Amerikan ordusunu genel anlamda suçlayamam. Bu gerçekçi olmaz. Zira görevinin bilincinde ve insanı insan olduğu için sevip sayan çok dostum ve arkadaşım var Amerikalılar arasında. Ancak bu gerilla savaşının en zorlu noktası kamuoyu desteğinin kazanılmasıdır. Bir münferit hadise aylarca uğraşıp inşa ettiğiniz binayı bir dakikada yıkabiliyor.

-Peki sivil katliamının cezası yok mu?

Bunun cevabını angajman kuralları içerisinde aramak gerek. Angajman kuralları, hangi durumlarda nasıl hareket edileceğini izah eden emir ve talimatlardır. “Terms of Referance” orijinal ifadesi ile bu kurallar gizli olduğu için açıklayamam. Ancak Korg. Sanchez"in basın toplantısında bu konuda verdiği örnek ilginçtir. Soru önce bu kurallarınız nedir şeklinde soruldu. Komutan gizlilik nedeniyle cevap veremeyeceğini söyledi. Bu sefer soru örnek senaryo ile soruldu: “Diyelim ki direnişçiler veya teröristler ateş açıp askerinizi öldürdü. Müteakiben bir okul binasına sığındı. Askerlerinizin hareket tarzı ne olur?” Cevap; “Taktik birlik komutanı, uygun görürse hava kuvvetini çağırır ve binayı yerle bir eder. İsterse tankları, isterse topçuyu kullanabilir.” Peki, binadaki masum çocuklar ne olacak? Komutanın cevabını arzu eden araştırıp öğrenebilir. Burada asker takdir hakkı ve yetkisi içerisinde kendi güvenlikleri kapsamında reaksiyon gösterebilir. Zaten Ağustos 2004"e kadar bu tür sivil ölümünden ceza alanı ben duymadım.

-Ebu Garip"te işkence yapanlar ceza aldı…

Oradaki sonuç da ilginç. İşkence ve cinayet suçundan idam cezasının uygulanacağı bir suç, savaş sahasında mazur görüldü ve bir iki askere verilen göstermelik cezayla sonuçlandı. Bana göre Ebu Garip, Felluce ve Necef kuşatması Irak"taki durumun dönüm noktalarıdır. Halkın umudu kaybolmuş, koalisyon güçleri işgalci olarak görülmeye başlanmıştır.

-Direniş ne durumda?

Saddam yakalanınca bu direniş biter tahmini yapanların yanıldıkları kısa zamanda ortaya çıktı. Zira Saddam korkusu ile koalisyonu destekleyenler, korkularından emin olunca direniş cephesine geçti. Direniş, bir merkezi hiyerarşiden ziyade hücreler halinde münferit ve değişik amaçlar çerçevesinde yürütülüyor. Kimi öldürdükleri Amerikalı için 1000 dolar para alıyor, kimi dinî amaç güdüyor. Kin ve intikam amaçlı mücadele eden gruplar da var.

DİRENİŞ SİVİL SAVAŞA DÖNÜŞÜYOR

-Bugün gelinen nokta nedir?

Bugün gelinen nokta sivil ve mezhep savaşı görünümünde. Sünniler ve Şiiler mahallelerinde sınırları ve yolları kapatmış durumda. 24 saat nöbet tutuyorlar. Silah taşımak yasak, ama polis ve ordu bu silahları görmezden geliyor. Özellikle güvenlik kuvvetlerinin ayrı bakanlıklara bağlı olması, emir komuta zincirinin bulunmaması, milislerin durumu, polis içinde emir dinlemeyen Şii, Sünni gruplaşmaları halkı kendi güvenliğini kendi sağlamaya yöneltiyor. Mesela “Facility Protection Force - FPS” isimli kuvvetler her kritik tesis ve bakanlığın güvenliğinden sorumlu. Ama her grup koruduğu makama bağlı. Bir de anlaşmalı özel güvenlik şirketleri var. Dolayısıyla Irak güvenlik gücü çorbaya dönmüş vaziyette.

-Bu tabloda direnişin lideri olarak gösterilen Zerkavi"nin ölümü ne anlam ifade ediyor?

Zerkavi"nin yerini alacak pek çok nefret dolu insan var. El Kaide bağlantısı olsa bile Zerkavi"nin emrinde olanların sayısı 1500-3000 kişi arasında tahmin ediliyor. Ses getiren eylemleri, akıllı strateji ve hedef değişikliğindeki mahareti medyatik olmasını sağladı. Yoksa 500"ü aşkın intihar eylemcisinin Zerkavi"nin emrinde çalışıyor olması mümkün değildir. Muhabere imkânı, hareket serbestisi, ihbarcılara verilen yüksek mükafatın getirdiği gizlilik ihtiyacı, geniş cepheli direnişi mümkün kılmaz. Dolayısıyla şiddet ve kan, kısa bir süre dursa da tamamen durulmayacaktır. Siyasi çıkar çatışmalarının halka yansımasıyla eylemler mezhep ve etnik taraflar arasında sürecektir.

-ABD"nin başarısız olmasındaki ana sebepler nedir sizce?

Türkiye"nin tavsiyelerini dinlememiş ve tarihî tecrübelerinden yararlanmamış olmalarıdır. Kendilerine olan aşırı güvenleri, Arapları ABD"deki tuzu kuru, halkından kopuk Arapların gözünden değerlendirmeleri, Arap karakterini sağlıklı tahlil edememeleridir. Şii ve Kürt desteğini aldıktan sonra Sünni azınlığın direniş gösteremeyeceği faraziyesine dayanan planlar yapıldı. Elektrik, su gibi halkın zaruri ihtiyaçlarını ve altyapı yatırımlarını kısa zamanda çözebileceklerini düşünmüş olmaları da hatadır. Halbuki yüksek gerilim direklerini dikmek için gerekli zaman, makine, insan ihtiyacı düşünüldüğünde bunun hiç de kolay olmadığı görülecektir. Bir de bu direklerin ortasına konulan dinamitlerle yıkılmasının kolaylığını düşünün. Sınırdan Bağdat"a kadar tüm elektrik direkleri ikiye bükülmüş vaziyetteydi.

-Halktan kopukluk devam ediyor gibi?

Osmanlı, halkın benimsediği aşiret beylerine dayanan yönetim anlayışına sahipti. Başından itibaren ABD, aşiret önderleriyle, dinî liderlerle birlikte hareket etmedi. Saddam"ın 500 bin kişilik eğitimli ordu ve polisinden, istihbarat güçlerinden istifade yönüne gitmemesi ABD"nin en büyük hatası oldu. Hepsi Baas yanlısı olarak görüldü. Vali Paul Bremer"in verdiği ilk emir, Baassızlaştırma oldu. Ordu ve polis güçleri bir anda kendilerini maaşsız ve aciz olarak kapı önünde buldu. Tecrübeli ve eğitimli bu güçten yararlanmak yerine onu karşına alırsan bugünkü manzara çıkar ortaya. Bugün Irak"ta bırakın hafif silahları tank bile temin etmek mümkün; çünkü silah ve mühimmat depoları parayla aşiretlere bırakılmış. Paraları zamanında ödenmediğinde Araplar direnişçilerin mühimmatları kamyonla götürmelerine göz yumuyor. Bugün adeta kara bir delik gibi güvenlik ve otorite boşluğu oluştu.

- Başarısızlıkla birlikte işgalin haklılığı da tartışılmaya başlandı ABD"de. Sahadaki komutanlar Irak"taki varlıklarını meşru görüyorlar mı hakikaten?

Bir kere general kısmı, terörle mücadele amacıyla bu harekatın yapıldığına inanan komutanlar. Başarılı olmak zorunda olduklarını bilen insanlardı. Başarısızlığı hiç akıllarına getirmediler uzun süre. Mukteda el-Sadr"ın üç bin kişilik siyah elbiseli adamlarını ciddiye almadılar. Direniş yayıldıkça biraz şaşkınlık içerisine düştüler. Zaman içerisinde gerekli tecrübeyi de edindiler. Ama tecrübeleri uygulayacak fırsat kaçırılmış oldu. Tekrar söylüyorum, en büyük hataları sivil valinin ilk yayınladığı “Baassızlaştırma” bildirisidir. Askerî kesimin valiyi ikaz etmesi gerekirdi. Ama sivil ve asker ayrı karargâhlardaydı. Daha baştan irtibatsızlık vardı. CENTCOM"un (En üst komuta merkezi) ABD"de olması da sıkıntı kaynağıydı. Saat farkı bile problem oluyordu. Çünkü bütün emirler oradan geliyordu.

-2500 civarında Amerikan askeri öldü Irak"ta. Bu kayıplarına nasıl bakıyorlar?

Kayıplar açısından, Amerikalılar "biz ceset saymıyoruz" demişti. Üst düzey bir Amerikalı komutan bunu söyleyen. Ölülerini havaalanından uğurlama töreni bile yapılmazdı. Tuğgeneral bir Macar vardı. Koalisyon ülke irtibat subaylarından sorumluydu. Cenazelerin uğurlanmasına bu Macar tuğgeneral giderdi. Hatta kızardı. "Cenazelerini uğurlamıyorlar, bizi gönderiyorlar" diye. Ama olan zayiatları askerî açıdan büyük bir zayiat değil. Düşünün ki TIR şoförleri olarak bizim verdiğimiz zayiat İngiliz zayiatı seviyesinde. İngilizlerin zayiatı 100 civarında, bizim zayiatımız da o kadar. Dolayısıyla askerî açıdan bakarsanız günde bir, bir buçuk zayiat, Güneydoğu"daki zayiatlarımızla bile karşılaştırsak, Amerikalıların zayiatı oldukça az.

-Yani zayiatlar ABD"yi bölgeden çıkaracak seviyede değil, öyle mi?

ABD stratejik hedefi olan bir ülke. Bölgedeki askerî varlığını üsler, tesisler kurarak sağlıyor. Kafkaslar, Orta Asya ve Afganistan"daki üsleriyle Ortadoğu petrolünü ve İsrail"in güvenliğini sağlamış durumda. Kolordu çapındaki kuvveti bir haftada bölgeye yığabilecek tek süper güç. Irak"ta büyük üsler ve hava alanları ile ilgili bağlantıları inşa edildi. Dolayısıyla askerî stratejisi açısından çekilmesinin zamanı gelmişti. Bir tugay büyüklüğündeki bir birlik ve danışmanlar bırakarak Irak"ta kontrolü elinde tutacaktır. Ayrıca, Çin ve Hindistan"ın bölgedeki petrol sahalarına uzanmasını kontrol edebilecek imkâna da kavuştu. Ancak ortada bir gerçek var. Terörle savaş diyerek BM"nin meşru kararı olmadan gelip, hiçbir siyasi hedefini gerçekleştiremeden yenilmiş olarak Irak"tan çıkması ABD"nin prestijini ve güvenirliğini sarsacaktır. Korgeneral Sanchez"e ne zaman son bulur bu savaş diye sormuştum. Cevabını kulağıma gülerek fısıldamıştı: “O günü görmek için ne senin ömrün yeter, ne de benim ömrüm.”

-Türkiye nasıl etkilenir bundan?

Başından itibaren Türkiye bu koalisyonun içinde olmalıydı. Eğer biz de içinde yer almış olsaydık koalisyonun rengi Hıristiyan cepheden ve haçlı bayraklarından kurtulacaktı. En az 10 bin kişilik bir gücümüzle sonucu müspet etkileyebilecek durumda olacaktık. Belki zayiatımız olacaktı. Kaldı ki bugün verdiğimiz sivil zayiat 100"e ulaştı ve üçüncü sıradayız. Ama en büyük faydamız karar brifinglerinde Türk aklıselimi, vicdanı, tarihî tecrübesi yer alacak ve inanç kardeşliği ile yapılan hatalar önlenebilecekti. El Ambar bölgesinde dahi olsaydık Felluce katliamı olmayacaktı. Sünniler dışlanmayacak ve direniş cephesine katılımı olmayacaktı. Kuzey Irak"taki Kürt liderler ise bugünkü kadar fütursuz olamayacaktı. ABD"nin Kürtlere olan desteği ve PKK terör örgütüne sessiz destekleri olmayacaktı. Özellikle yoksulluğun ve sefaletin diz boyu olduğu bir zamanda insanî yardımlarımızla sempati kazanılabilirdi. Ramazan ayında Kızılay"ın aşevleri ile oldukça sempati kazanılmıştı. Sonuçta Irak Geçici Hükümet Konseyi oy birliği ile kararını almış ve Türk"ü reddederek tarihî fırsatı kaçırmıştır. Belki böylesi Türkiye için hayırlı olmuştur. Ancak zaman gelecek, on yıl içerisinde Ortadoğu"nun başımıza ne büyük dertler açacağını göreceğiz.

-Peki unutamadığınız bir hatıranız var mı?

Zaman zaman Korgeneral Sanchez ile şakayla karışık sohbet ederdik. Kendisine bizim tecrübelerimizi dikkate almalarını söylerdim. Bir gün bir atasözümüzü hatırlattım: “Yanlış hesap Bağdat"tan dönermiş.” Öyle kadılar, alimler yetişmiştir ki bu topraklarda hatalı, yanlış kararlar buradan dönermiş. Amerikalı komutan, “Bu sefer yanlış karar yok.” dese de olaylar bu sözü bir kez daha doğruluyor. Özellikle Bağdat"ın idaresinin zorluğunu anlatmak için “Osmanlı döneminde dahi Bağdat, vali ve paşaların en fazla bir buçuk yıl görevde kalabildiği bir yerdir.” Bunun üzerine Amerikalı komutan, “Benim bir buçuk yılım 1 Temmuz"da doluyor. O gün rekoru kırarsak yaz partisi verir misin?” dedi. Ben de kabul ettim. Ancak o gün yaz partisi yerine Ebu Garip"te yıpranan Sanchez"i uğurlama töreni yapıldı.


ABD"NİN İRAN MACERASI FİYASKO OLABİLİR

Amerikalı komutanlar bana İran konusunda ne yapmalıyız diye sormuştu bir sohbet sırasında. Cevaben şunu söyledim: İran halkını Araplarla karıştırmayın. Onlar imparatorluk kurmuş bir millettir. Türkiye konusunda düştüğünüz hataya düşmeyin. Cihan devleti kurmuş bir milletin nesilleri, gururlu ve asil olur. Çuval geçirerek "50 yıllık müttefik Amerika" imajınızı bir günde yıktınız. Araplara her gün çuval geçiriyorsunuz. Ama tepki almıyorsunuz. Bakın Türk milleti bu hakareti hazmedemedi. Neden? Biz 1000 yıllık kökleri olan bir milletiz. Ayrıca Şiiliğin felsefesinin, inancının toplumda ne kadar etkili rol oynadığını hesap etmelisiniz. Ayetullah kimdir? Etkisi nedir? Kâğıt üzerinden teorik okursunuz ancak toplumun vereceği tepkileri kestiremezsiniz. Maraş"ta bir Sütçü İmam başörtüsüne uzanan Fransız askerinin davranışı nedeniyle sivil ve insiyaki tepki ile halkı güç haline getirmiştir. Bana göre İran cephesi, Irak"tan güç almadan karadan açılamaz. 130 bin Amerikan askerinin varlığını idamesi için üç misli yani 400 bin askeri gücün, eğitimli ve hazır tutulması şarttır. Kaldı ki ABD"nin "reserve officer" statüsündeki askerî mevcudu azaldığı gibi yerine yenilerini bulmakta zorlanmaktadır. Bugün Irak"a gelenlerin bir kısmı 800 dolar gibi ilave maaş geliri ya da yeşil kart almak için savaşıyor. Bir aylık bebeğini kocasına bırakıp gerçekten ABD ve vatanı için savaşmaya gelen samimi askerler de vardı. Ama bu askerlere "nükleer tehlike" mazeretiyle aynı salatayı bir kez daha servis yapmak çok zor. Dolayısıyla Irak"ta başarılı olamayıp ardında enkaz bırakan bir ABD"nin İran macerası tam bir fiyasko olabilir.

ÇUVAL OLAYINDAN WOLFOWITZ VE CENTCOM"UN HABERİ VARDI

"Çuval olayı ne kadar zamanda unutulur?" diye soranlara cevabım, "En az bir nesil geçmelidir." olurdu. Onların değerlendirdikleri süre ise altı aydır. Gerekçeleri de "Muavenet" kazasını Türkiye"nin altı ayda unutmuş olmasıdır. "Muavenet" bir kaza sonucu olduğu için milletimizin mayasındaki hoşgörüsünden dolayı unutulmuştur. Ancak "çuval konusu" en azından Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz"in ve CENTCOM"un izni ile veya haberi varken yapılmıştır. Acı olan ise "Türkiye gibi bir müttefikin 400 yıllık tecrübesine ve ittifak çerçevesindeki katkılarına rağmen yapılmış olmasıdır. Sanki köle veya müstemlekesini cezalandırma tavrı gibi bir şey. Tezkereyi kabul etmeyen müttefikini cezalandırmak, belki de intikam saiki ile yapıldığını biliyorum. Bu hakareti haysiyetine düşkün bu millet unutmaz.


ASKERE CEZA VERMEK YA DA VEREMEMEK

İbrahim isimli bir Türkmen kardeşimiz, işadamlarımızın tercümanı olarak ara sıra karargâhımıza gelip giderdi. Bir gün Bağdat"ın en lüks semtlerindeki bir sokağa Amerikalı kadın bir üsteğmenle 10 kadar asker girer. Sebepsiz yere hedef gözetmeden bütün binaları yaylım ateşiyle tararlar. Kendini yere atan kurtulur. Ancak İbrahim"in zekâ özürlü ağabeyi yatamaz ve öldürülür. Video kamera ile anında tespitini yapar. Üsteğmen eve gelip tehdit eder: "Hele bir şikâyetçi olun. Hepinizi öldürürüz." İbrahim, soy ismini okumuştur tim komutanı subayın. Ancak nereye gitsin, kimi kime şikâyet etsin. Konu bana ulaştı. Ben de durumu Amerikalı bir meslektaşıma izah ettim. İlgilendi ve dosyayı aldı. Ayrıca İbrahim"den özür diledi: "Biz buraya terörü önlemek için geldik, terörist olmak için değil. Gereği yapılacaktır." Birlikte gidip dosyayı komutanın danışmanı albaya teslim ettik. Soruşturmadan altı ay boyunca bir netice çıkmadı. Defalarca sordum ama nafile. Kendi subaylarını korumak zorunda olmalarını bir asker olarak normal karşılıyorum. Ceza vermeye başlanması ile asker üzerindeki etkisi katlanarak büyür. Sonuçta korku ve çekingenlik hâkim olur.


İNGİLİZLERİN HALKLA TEMAS MAHARETİ

Halkla temas hususunda İngilizler daha tecrübeliydi. Mesela İngiliz askerlerinin sokakta güneş gözlüğü takması yasaktı. Amaç halkla göz göze gelerek samimiyet kurmak ve dost olunduğu hissi vermek. Basit gibi görülebilecek bu tedbir etkili oldu. İngilizlerin toplumun nabzını tuttuğunu gösteren bir olay bir İngiliz generalin yazdığı raporda görülüyor. Ebu Garip rezaletinden sonra, İngiliz konvoylarına ve devriyelerine kadınların ve çocukların artık el sallamadığını, aksine küfür edip taşladığını belirterek, "Bu savaşı kaybediyoruz." diyor. Aslında halkın desteğini sokaktaki çocukların ve anaların size olan tavırlarına bakarak değerlendirmek mümkün. İngilizler de bunu yapıyor. Amerikalılar ise ağızlarında sakız gözlerinde kara gözlükler, halka kaba davranarak halk katındaki sempatisini kaybetti. Namus mevhumunun olmaması, İslam dini hakkındaki eksik bilgileri, Haçlı zihniyetinin adeta yerleşmesine neden oldu. Karargâhın papazlarıyla konuşurken İslam ve mezhepler hakkında bilgi noksanlığı beni endişelendirdi. Ancak elimizde yeterli kaynak olmadığı gibi, mevcut bilgilerimiz de buna yetmedi. Keşke irtibat timi içerisine bir de bu konularda bilgisi olan din adamımız da olsaydı.


FELLUCE, KERBELA VE NECEF"TEN UZAK DURUN DEDİM AMA...


Bağdat"ta koalisyon güçlerinin komutanlarıyla yaptığım görüşmelerde Felluce, Kerbela ve Necef"ten uzak durmalarını sürekli tavsiye ettim. Buraların çok kritik yerler olduğunu, kutsal mekanlara verecekleri zararın düşmanlarının sayısını artıracağını, operasyonların dine saldırı olarak algılanacağını anlattım. Osmanlı tecrübesini inceleseler zayıf efendiye karşı Arap milliyetçiliğinin kolayca kabardığını göreceklerdi. Saddam yakalandıktan sonra baş ağrısı haline gelen Felluce"ye saldırmayın, abluka altına alarak kontrolü sağlayın önerisinde bulunulmuştu. Ancak "en iyi savunma taarruzdur" prensibini esas aldılar. Sonuçta 70 zayiata karşılık, 700 sivil öldürüldü, geriye yıkılmış Felluce ile binlerce evsiz, yetim, dul, öksüz kaldı. Ancak basın toplantısı yapan askeri sözcüleri daha büyük bir hata yaptı: "Onlar bizden 70 kişi öldürdü ama biz de 700 teröristi öldürdük." Bu generalin bu tür çıkışlarının yanlışlığını, suratının asıklığının iticiliğini rapor olarak bir münasebetle vermiştim. Değiştirildi. Herhalde bu kararın kimin şikâyet veya tavsiyesi ile alındığını bilmiyordur.

İkazda bulunduğum diğer önemli husus ise şöyleydi: "Savaş Sonrası Savaş"ın icrası taktik seviyede yürütülür. Yani er, manga, takım, bölük seviyesi operasyonları icra eder. İşte taktik seviyenin temel direğini, onların ifadesi ile "GI" bizim "Mehmetçikler" teşkil eder. Burada Türk ordusunun gücü Mehmetçik"in merhametli edep ve mertlik karakterindendir. Ancak Amerikan ordusunun yumuşak karnı erbaş ve erlerinin psikolojik ve ahlâkî yapısından kaynaklanıyor.

ABD ASKERİNİN ÖZLEMİ: ALKOL, SEKS, ALIŞVERİŞ

Bazı bilgileri gizlilik derecesi nedeniyle açıklayamam. Ancak açık kaynaklardan ve özellikle "Stars And Stripes" gibi ordu gazetesinden alınan bilgilere dayanarak şunları söyleyebilirim: Amerikan ordusunda dönen birliklerin personeli üzerinde anket yapılır. Amaç, eksiklerini ve zaafiyetlerini tespit etmek ve düzeltici tedbirleri almaktır. "Faaliyet sonu inceleme" diyebileceğimiz bu uygulama Amerikan sisteminin güçlü özelliğidir. Sorulan sorulardan birisi "En çok neyin özlemini çektiniz?" şeklindeydi. Verilen cevaplarda yüzde 85 oranında aşağıdaki üç konu belirtiliyor: Alkol, seks ve alışveriş. Bunlar üzerine oturan hayat tarzına sahip ve refah seviyesi yüksek bir ülkeden, sıcağın, tozun ve ölümün kol gezdiği yoksul diyara geldiklerinde insanın bunalıma girmemesi beklenemez. Şiddetin yöneltileceği hedef yani düşman olmadığı durumlarda herkes, sivil de olsa tehdit olarak algılanıyor.

AMERİKAN ASKERİNİN HALET-İ RUHİYESİ

Irak"taki Amerikan askerleri Saddam"ın karargâh veya kışlalarında kalıyor. Ana kamp olan "Camp Victory" havaalanına 5-6 km mesafedeki "Al-Faw" sarayında. 10x15 km alanı olan bu karargâhta içki ve seks yasak. Kıyafetiniz, spor saati ve dinlenme günü dışında çoğunlukla çelik yelek ve çelik başlıklı. Silahınız yanınızda bulunmak zorunda. Silahı ve kıyafeti uygun olmayanlar yemekhanelere sokulmuyor. Askerler haftada bir gün, sanırım 3 dakika telefon görüşmesi yapma hakkına sahip. Her an çadırda, portatif tuvalette, yemekhanede mermi, havan, roket düşme ihtimali var. Bir dakika evvel geçtiğiniz yerde bir bombanın patlaması olağan hadiseler arasında. Bir de çöl sıcağında bu askerî kıyafeti giyiyorsunuz. Devriyeye çıkan timler ise araçlarının içerisinde kapıları kapatılmış olarak oturmak zorunda. Zira kapıların açık olması yol kenarındaki bombanın verdiği zayiatı artırdığı gibi askerleri keskin nişancılara hedef haline getiriyor. Asıl büyük korku ise neyin nereden geleceğini bilmeden bu araçların içinde beklemek.

Bugün Irak"ta birinci tehdit "Improvised Explosive Device - IED" adlı tuzaklı el yapımı patlayıcılar. Bunlar trafik işaret levhaları arkasında yüzlerce çividen ibaret bir patlayıcı olarak karşınıza çıkabilir. Siz de bu durumda her trafik levhasının ardında bir bomba vardır korkusu ile yaşarsanız ruh dengeniz bozulur. Aynı şekilde bir teneke kola kutusu veya pet su şişesi de IED olabilir. Yol kenarlarında bir kablo ve kola kutusunu her gördüğünüzde "Acaba" diyerek ne kadar süre ruh sağlığınızı koruyabilirsiniz ki. Bir IED, dört ayrı tuzakla hazırlanabilir. Direnişçilerin bu patlayıcılar konusunda geldiği seviye ürkütücüdür. Kimin dost kimin düşman olduğunun belli olmadığı ve her tarafında ölüm olan bir ülkede asker ya da sivil olarak yaşamak kolay değil. Aynı şekilde sivil halk olarak yaşamak hiç kolay değildir. Uçarken, yürürken, uyurken sivil asker her yer ölüm tuzağı. Paul Wolfowitz"in oteline yapılan saldırıda eşek arabasına gizlenmiş çoklu roketler kullanıldı. Eşekler ürkmeseydi bu savaşın mimarı belki de zayi olacaktı. Her eşekli araba gören askerin ruh halini varın siz hesap edin.


TÜRKİYE PKK KONUSUNDA YANILDI


ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin güvenlik ve huzuru sağlamadan Irak"tan çıkması büyük tehlikelere yol açar. Zira üç parçaya bölünmüş, merkezi otorite üzerinde bir ittifakın olmadığı bir Irak, toprak bütünlüğünü kaybedebilir. Kuzey Irak Kürtleri bağımsız veya zayıf, kâğıt üzerinde federasyon örtüsü altında yeni bir devlet kurabilir. Beni en çok tereddütte bırakan, ABD"nin Irak için kafasındaki son resmin ne olduğudur. Öyle askerî ve siyasî hatalar veya yanlışlar oldu ki gerçek niyetinin bütünlüğünü korumuş, demokrasiye geçmiş bir Irak olduğu sonucu ile çatıştığını düşünüyorum. Bugün Türkiye"nin, Irak"ta Amerikalıların başarılı olarak ayrılmasını istemekten, İran müdahalesi olmadan yaranın kapanmasını -gerçekleşme ihtimal düşük de olsa- desteklemekten başka yolu yok.

Türkiye, Kuzey Irak"taki PKK varlığı konusunda maalesef yanıldı. Askerî ve siyasî makamlar ABD"nin bu konuda samimi olmadığını, samimi olsa da 5 bin kişilik bir gücü ve diğer Iraklı Kürtleri karşısına almak istemeyeceğini değerlendirmeliydi. En azından siyasî olarak terör listesinde bulunan PKK"nın "Harekât Emrindeki Terörist ve Düşman Listesi"nde olup olmadığı sorgulanmalıydı. Bu konuda kimseyi suçlayamam, belki yapılmıştır. Sonuç olarak, Irak"ta huzur ve barış, istikrar, demokrasi gibi değerler kâğıt üzerinde gerçekleşse de toplumun benimsemesi zordur.

Kaynak: Aksiyon