BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,75
ALTIN 2.968,40
HABER /  GÜNCEL

Komunist dönemde gibiyiz

AK Parti Milletvekili Cavit Torun, Batı Çalışma Grubu'nun çalışmaları hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.

Abone ol

Batı Çalışma Grubu ile ilgili şok açıklamalar yapan AK Parti Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Cavit Torun, "Bunlar oturuyorlar, birisi şu işi alacak mı almayacak mı, siyasette şu kişi göreve gelecek mi gelmeyecek mi hepsine karar veriyorlar. Örneğin birinin çocuğu falan yerde eğitime girecek, bu eğitimi aldıktan sonra falan yerde görev yapacak dolayısıyla bu eğitimi alsın mı almasın mı hep bunları tartışıp karar veriyorlar" dedi. 23 Eylül 2003 Salı 17:02 ÖNCE BİR AĞLAMA HİSSİ ARDINDAN ÖFKE DUYDUM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Cavit Torun ''Bir insanı sevmezsiniz ama saygı duymanız gerekir, Aydın Cezaevi'ndeki çocukları görünce isyan ettim!'' diyor. Cavit Torun 1952 Diyarbakır Çermik doğumlu. 11 yaşına kadar nüfus cüzdanı yokmuş, kayıt yaptırmamış ailesi. Anne ev hanımı, baba tüccar, ikisi erkek dört kardeşi var. Bir gün babanın Ankara'dan bir iş alması gündem gelmiş. Torun'un deyimiyle o ve ablası sabah akşam türkü söylemişler ''Ankara Ankara seni görmek ister her bahtı kara'' diye ama iş olmamış, büyük şehir hayalleri suya düşmüş. Torun küçüklüğünde yardımseverliğiyle tanınırmış. İlkokul 3. Sınıftayken bir gün hocası bir öğrenciyi dövdü diye okulu terk etmiş, ''Okumayacağım'' demiş, zor ikna etmişler. Diyarbakır İmam Hatip Lisesi'de okurken en büyük hayali zengin olmakmış. Hatta zenginler gibi oturmaya çalışırmış. ''Nasıl olur zengin oturuşu?'' diye soruyorum gülümseyerek yanıtlıyor ''Hani şöyle ayaklarınızı dikersiniz ya, rahat rahat işte öyle oturmaya çalışırdım camide!'' 1969 yılında Çanakkale'de oturan ağabeyini ziyaret etmek için İstanbul'dan geçmiş. Hem de sırtında annesinin ağabeyine gönderdiği yatak takımlarıyla. Çok sevdiği, sanat tarihine meraklı olduğu için yapılarını ezbere bildiği bu şehre ancak İ.Ü Hukuk Fakültesi'ni kazandıktan sonra gelmiş. Hiç bir talebe olayına katılmamış, uzak durmuş. Hem okumuş hem de para kazanmak için her tür iş yapmış. ''Babam ben 11 yaşındayken vefat etti, ben de okumak için para kazarmak zorundaydım. Tezgahtarlık yaptım, Sultanhamam'da mal taşıdım.'' Okul bitince Diyarbakır'da avukatlık yapmaya başlamış. Ardından AK Parti İlçe başkanlığına talip olmuş ama hakkı yenmiş. Torun, ''Bir kez Özal'a sonra hep Erbakan'a oy verdim, en son da AK Parti milletvekili adayı oldum. Hep Adalet Komisyonu'nda görev almayı istedim, bana İnsan Hakları Komisyonu'nu uygun buldular'' diyor. AK Parti milletvekili Cavit Torun geçtiğimiz günlerde milletvekili Faruk Ünsal ile Aydın Cezaevi'ne baskın düzenlemesiyle gündeme gelmişti. BENİM DE ÇOCUKLARIM VAR * Aydın Cezaevi için ihbar mı aldınız? -Biz aslında İzmir'deki bazı karakolları denetlemeye gitmiştik. Ama bu yönde bir şeye rastlamadık. Sonra Yeşiltepe Hastanesi'nde bir kişinin Aydın Cezaevi'nde uğradığı işkencelerden ötürü tedavi edildiği haberini aldık ve bu sebeple oraya gittik. * Kapıda bir sorun çıkmış galiba... -Kapıda bizi sokmak istemediler. İlkönce cep telefonlarımı bıraktırdılar, ardından kemerlerimizi çıkarmamızı istediler. Biz kemer olayını kabul etmedik. Milletvekili olarak yetkilerimizi biliyoruz, denetim yetkimiz var o yüzden söylediklerini dinlemedik ve içeri girdik. İçerde manzara korkunçtu. * İlk dikkatinizi çeken ne oldu? -Dehşet veren görüntüler vardı. Çocuk koğuşu tımarhaneye benziyordu. Çocukların üzerinde sadece şort var, tişört yok. Bazılarında pantalon ve eşofman bile yok. Vücutları yara bere içerisindeydi. Gayri ihtiyari ''Etraf kan kokuyor'' dedim. ''Kendilerini zarar veriyor'' diye cevap verdi görevliler.Yatak,çarşaf,battaniye yok, kendilerinin temin etmesi gerekiyormuş ama zaten ailelerinden destek görmüyorlar ki. Bu çocukların sütten çıkmış ak kaşık olduklarını söylemiyorum. (Gözleri doluyor) BİZ ASLA DURMAYACAĞIZ * Nasıl bir duyguydu hissettiğiniz? - İlkönce yoğun bir ağlama hissi ardından büyük bir kızgınlık. Biz orada o çocuklarla diyalog kurabildik. Çoğu ırza geçmekten, gasptan, livatadan, kapkaçtan yatıyorlar. Birini sevmeyebilirsiniz ama ona saygı duymanız gerekir. Orada herşeyden önce kimseye saygı duyulmadığını gördüm. Çok etkilendim. Benim de çocuklarım var. O gece eve gittiğimde büyük bir öfke duyuyordum. Öylesine içim acımıştı ki. * Daha önce milletvekili Sema Pişkinsüt de benzeri olayları günışığına çıkarmıştı ama düzelme olmadı. -Olmadığının bir göstergesi zaten Aydın Cezaevi. Biz durmayacağız, en azından kendi adıma bunun sözünü verebilirim. Zor bir yola girdiğimin farkındayım ama hoş da bir yol bu, dikenli bir yol ama sonunda güllerin hoş kokuları var. * Demin çocukları anlatırken gözleriniz doldu, neredeyse ağlayacaktınız. -Bu konuda çok duyarlıyım. Ağlama anlık bir duygu ama kızgınlık, görülenlerin ağırlığı, sorunların çeşitliliği çok daha önemli bir duygu. İnsan hakları ihlali konusunda yılmayacağım, bu kesin. APO ÖLDÜ LAFI DOLAŞIYOR * Apo'nun avukatları İnsan Hakları Komisyonu'nun İmralı'ya gitmesi için başvuruda bulundu mu? Siz ''İmralı'ya gideceğiz'' diyorsunuz, başka üyeler ''Böyle bir program yok'' diye açıklamalar yapıyorlar. -Çevremde konuşulmadı ama duydum. * Niye İmralı'ya gideceksiniz? -Apo'nun yakınları, avukatları başvurdu. Sabah dokuz kosteri uzun zamandır hava şartları yüzünden kalkmamış ve avukatlar görüşememişler. Tam sekiz hafta kimse ondan haber alamamış. Diyarbakır'da bir ''Apo öldü'' lafı dolaşıyor. Yörenin çocuğu olduğum için hassasiyetleri biliyorum, Elkatmış Bey'e ''Hareketlenmeler olabilir yerinde görelim'' dedim. * Sonra siz ''Apo F Tipi Cezaevi'ne nakledilebilir'' dediniz. Kıyamet koptu. Nereden çıktı bu fikir? -Bu kimsenin hastalandığını, böbrek rahatsızlığına maruz kaldığını, nefes darlığını çektiğini falan söylediler avukatları. Bu kimse oranın koşulları itibariyle rahat bir hayat sürmüyormuş. * Siz İmralı'yı gördünüz mü? -Hayır ben sadece Mudanya'yı gördüm. Avukatlarının aktarmasından biliyorum. SEÇMENLERİM APO'YA ASLA YAKIN DEĞİL * Apo'nun avukatlarının talepleri nedir? -İmralı koşullarının bu kimsenin yaşam standardını çok düşük bir seviyede seyretmesine izin verdiğini söylediler. Ayrıca bu kimse iklim nedeniyle yoğun bir hastalık geçiriyor. Ben de bu konuda komisyonun karşı duruşunun olmadığını söyledim. Çünkü zaten ceza kanununun 13 maddesinde müebbet, idam cezası ya da müebbet ağır hapis cezası almış olanların ne kadar bir süre tecritte kalabileceği belli. * Ne kadar kalabilir? -Sekiz ay. Ayrıca bir şey daha var. 647 sayılı cezaların infazı hakkında bir kanun var. O kanunun 9/2'inci maddesi ve geçici 4. maddesine göre bu tecrit süresi iki aya indirilmiş. Yani 60 gün. Halbuki kendisi 4 yıldan beri tecritte tutuluyor. Şimdi ben kendimi dışardan bir insan olarak görmeye çalışıyorum. Ben bir Alman'ım, Kenyalı'yım, Amerikalı'yım. Niye sadece bir insan cezaevinde, bir insanı getirmişsiniz bir adaya hapsetmişsiniz niye bu yapılıyor diye düşünürüm. * Biraz abartmıyor muyuz yani bahsettiğiniz adam herhangi bir adam değil, kaç kişinin katili, Apo Türkiye'ye çok büyük zararlar vermiş terör örgütünün elebaşıydı. -Doğru bunu kabul ediyorum ama Türkiye açısından baktığımızda büyük bir yük diye düşünüyorum. 200-250 kişilik bir grup buna bakıyor, asker jandarma, her gün yük taşınıyor, koster gidiyor geliyor, bir sürü masraf. Ayrıca müşaade süresini çoktan aşmışsınız. Hem Türkiye içinden hem de Türkiye dışından bakıldığında ben ortada bir yanlış olduğunu düşünüyorum. E tipi değil ama F Tipi'ne nakledilebilir. * Ne fark olacak İmralı ile F Tipi arasında? -Bir kere onun talebi yerine getirilmiş olacak. ''Ben ada koşullarında yaşayamıyorum'' diyor ya kara koşullarına aktarılacak. Ayrıca F Tipi'nde gündüz 3 kişiyle ortak yaşamı paylaşacak. * Diyelim F Tipi'ne gitti, bütün hassasiyetleri bir yana bırakıyorum. O gündüz görüştüğü üç kişiden bir tanesi tutup da Apo'yu öldürürse ne olacak? Bu dıştan ve içten Türkiye için daha büyük kriz değil mi? -O zaman F Tipi'nde tecrit edilir, kimseyle görüştürülmez. Bu tehlike her zaman olabilir ama yasaya bakmak lazım. Bu ülke herşeyden önce bir hukuk devleti, siz bu insana idam cezası verdiniz ama asamadınız. Neden? Çünkü kanunları AB'ye uygun hale getirmeye çalışıyorsunuz. * Sizin bu çıkışı Diyarbakırlı seçmenleriniz için yaptığınız söylendi. Doğru mu? -Sayın Adalet Bakanı da böyle bir şey söylemiş. Benim seçmenlerim içerisinde HADEP, DEHAP üyesi ya da Abdullah Öcalan'a yakın insanlar yok. Benim seçmenlerin AK Partili insanlar. Ben hiçbir yere mesaj vermek istemedim, hiç kimse de bir yerlere mesaj vermek için kanunu aşmamalı diye düşünüyorum. KENDİMİ KOMÜNİST DÖNEMDE HİSSEDİYORUM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Cavit Torun, Batı Çalışma Grubu'nun kimin nereye tayin edileceğinden YÖK'te olup bitene kadar her şeye karıştığını söylüyor İnsan Hakları Komisyonu Üyesi AK Parti Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun ile söyleşimizin dünkü bölümünde Aydın Cezaevi'ni ve Apo'ya F Tipi modelini konuşmuştuk. Bugün ise Torun'un Batı Çalışma Grubu, Hizbullah sanıklarına af tartışması ve Türkiye'de din özgürlüğü hakkındaki düşüncelerini aktarıyorum. * Sizin daha önce Batı Çalışma Grubu hakkında açıklamalarınız olmuştu. Gerçekten de hala var mı bu grup? -Var olmaz olur mu şimdi sadece ''Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu adı altında çalışıyorlar. Doğrudan başbakanlığa bağlılar. Müsteşarın başkanlığında toplanıyorlar. Bu kurulda bir çok yeni yerden üye var. Bu kurum Genelkurmay'dan ve çeşitli bakanlıklardan sürekli istihbarat topluyor. Ben tabii hala yapıyı çözemedim. Elemanları kimlerdir, bunlara kimler bilgi veriyor, istihbari bilgiler nerede değerlendiriliyor? Türkiye'de yasama, yargı ve yürütmeyi yapan kuruluşlar var. Tüm bu kuruluşlan neyi halledemiyor ki böyle bir kurulun teşkil edilmesine izin veriliyor? BU KURUL LAĞVEDİLECEK * İyi ama şu anda Başbakan sizin partiden, bu rahatsızlığınızı dile getirdiniz mi? -Tayyip Bey ile uzun soluklu görüşme fırsatım olmadı ama Başbakanlık Müsteşarı'na aklımdakileri aktardım. Ona ''Kendimi Moskova'da SSCB dönemindeki rejim içerisinde, komünist dönemde gibi hissediyorum'' dedim. * Bu grup kaç kişi ve şu anda ne yapıyorlar? -Araştırmalarıma göre en az 15 kişi. Tabii başka ağları da var. Şimdi eskiden bu grup asker ağırlıklıymış şimdi değil. Bunlar oturuyorlar, birisi şu işi alacak mı almayacak mı, siyasette şu kişi göreve gelecek mi gelmeyecek mi hepsine karar veriyorlar. Örneğin birinin çocuğu falan yerde eğitime girecek, bu eğitimi aldıktan sonra falan yerde görev yapacak dolayısıyla bu eğitimi alsın mı almasın mı hep bunları tartışıp karar veriyorlar. YÖK'de ne olacak ne bitecek hepsi... Tamamen yasadışı kanunsuz, anayasal hiç bir dayanağı olmayan bir kuruluş. * Bu kurul AK Parti hükümeti döneminde nasıl hala işlevini sürdürüyor? -Ben zaten idarecilerden bu kurulun lağvedileceği konusunda duyum aldım. * Kimden? -Hükümet yetkililerinden. Bu grubun şu andaki işleyişini bilmiyorum. Sayın Başbakanımız bu konuda nasıl bir fikre, görüşe sahip onu da bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var ki bu kurulun lağvedilmesi öncelikli problemdir. Bu tarz yapılanmaların Türkiye'de yeri yoktur, olmamalıdır da. Batı ülkelerine kıyasla Milli Güvenlik Kurulu'nun yeri bile tartışma ortamına açılmışken bu tip yapılanmalar yanlıştır. Tabii kolay değil ''Kapattım'' demek çünkü MGK kararı vardır Yine belki o ortamda konuşularak bu bünyeye yamanmış olan bu yabancı madde sökülüp atılabilir. PİŞMANLIK YASASI BU ŞEKİLDE YANLIŞ * Bir de sizin dile getirdiğiniz Hizbullah sanıklarına af tartışması var. -Onu ''Eve dönüş''ün bir parçası olarak söyledim. Pişmanlıktan şimdiye kadar sadece yardımcı olanlar, örgütler hakkında bilgi verenler, eylemleri açıklayanlar vs faydalandı. Bunun ben açmaz olacağını düşünüyorum. Gerek hizbullah Gerek PKK bakımından ne bilinmiyor ki yeniden bu insanların belge vermeleri isteniyor? Bu şekliyle çok yanlış. * Sizce ne yapılmalı? -Gelip de ''Ben artık örgütten bıktım, istemiyorum'' diyen insanları da yararlandırabiliriz çünkü bence diğer hali insanları yeniden itirafçılığa sevkediyor. Ve insanlar bu yasadan yararlansa bile itiraftan, birilerini ele vermekten ötürü yarınlarının rahat ve huzur içinde geçmeyeceğini biliyorlar. Hizbullah sanıklarına gelince, Türk Ceza Kanunu'nun 168'inci ve 169'uncu maddesinden 125'inci ve 146'ıncı maddeden hüküm giymiş herkes hepsine şamildir dedim. Hükümet zaten o maddelerden ceza almış kişilerden bahsediyor, ayrı ayrı maddelerden söz etmiyor ki. Herkes yararlanabilir ister PKK'lı ister Hizbullah. ALMAN VEKİL SORDU; O MU SOLCU BU MU? * Türkiye'yi ziyaret eden Alman Parlamento Heyeti'ne ''Türkiye'de din özgürlüğü yoktur'' dediniz ve büyük tepki topladınız. Hatta Türkiye'yi dışarıya şikayet etmekle suçlandınız. - Ben orada çok yanlış anlaşıldım. Onlara Türkiye'de inanç, fikir, kanaat özgürlükleri açısından problemler yaşandığını söyledim. Askerlerin siyasete çok müdahil olduklarını ve yayınlayacakları raporu engellemek için Türkiye'de mücadele olduğunu söyleyip ''Kulak asmayın doğru bildiğinizi yazın'' dedim. Zaten noksanlarımız var yoksa uyum paketleri neden yapılsın ki? * İnsan Hakları Komisyonu'nun CHP'li üyeleri size çok büyük tepki gösterdiler. -Evet o tepkilerinin üzerine Avrupa parlamenterlerinden bir hanım Faruk Ünsal'a beni göstererek ''Solcu olan milletvekili o mu yoksa öbürü mü?'' diye sordu. Başka söze gerek yok. * Sizce Türkiye'de din özgürlüğü yok mu? -Elbette var. İnsanlar camilere gidiyorlar, namazlarını kılıyor, hac ziyaretinde bulunuyorlar. Ufak tefek engeller var ama aşılabilir. * Ufuk tefek engeller derken herhalde türban sorununu kastediyorsunuz. -Evet. Her kesimde bağnaz diyebileceğimiz insanlar var. Bir kesim başörtüsü simgedir bunlar şeriatı getirmek istiyorlar diyor, bir kesim de birileri başörtüsü örtmüyorsa bunlar inançsızdır diyor. Böylece iki taraf da birbirini ezmek için uğraşıyor. HER AY EŞİMİN KIYAFET MASRAFI 500-600 MİLYON * Eşinizin başı örtülü mü? -Hanımımın başı örtülü. O inanç ve kanaati sebebiyle örtüyor ama çok modern giyiniyor. Ben her ay neredeyse 500-600 milyon onun kıyafet parasına ödüyorum. * Peki kızınız? -Kızım üniversitede okuyabilmek için başını açıyor ama özel hayatında örtülü. Çok yadırganacak bir tutum değil başbakanımızın eşi de resepsiyonlara gidemiyor, sıkıntı olmasın diye. Ben de onların yerinde olsam aynı şeyi yapardım, sıkıntı yaratmaya gerek yok. * Demin iki uç var dediniz. Bir çok kişide ''Eğer türbana izin verirsek gelecekte onlar bizim açık giyinmemize karışabilir'' diye bir korku var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? -Ben bu duyguya da sahip çıkıyorum, bu duyguya da saygı duyuyorum. Böyle hissediyorlar biliyorum, nasıl tümden reddebiliriz ki? İşte bu hep kamplaşmadan dolayı. Ancak şunu söyleyebilirim ki başörtünün siyasetle alakası yok, olmamalı da. Biz eğer bunu simge haline getirmek ya da tam tersi simge olarak görmek isteyenlere mücadele edersek bir yerlere varabiliriz. SABAH