Erdoğan'ın Köln mitingini köşesinde yorumlayan Cengiz Çandar, ortaya çıkan manzarayı Teoman'ın unutulkmaz şarkısıyla anlattı: Paramparça...
Abone olİNTERNETHABER.COM
Başbakan Erdoğan'ın Almanya'nın Köln kentinde yaptığı mitingden geriye kalan manzarayı yorumlayan Radikal si yazarı Cengiz Çandar çarpıcı eleştirilerde bulundu.
KÖLN MİTİNGİNİN ADINI KOYDU: PARAMPARÇA!
Erdoğan'ı sevgiyle karşılayan kitlelerin yanında "diktatör" pankartları ile protesto eden kitlelerin oluşturduğu resmin adını "paramparça" diyerek tanımlayan Çandar, internethaber.com yazarı Levent Gültenkin'in yazısından da uzun bir alıntı yaptı. Radikal yazarı Köln'de oluşan çelişkili resim için "Böylesine bir parçalanmış uğruna, dahası böyle bir parçalanma üzerine bina edilecek bir politika ile Köln'den çıkıp Çankaya'ya tırmansanız ne olacak?" diye sordu.
İşte Çandar'ın yazısındaki ilgili bölüm:
BİR YANDA "DİK DUR EĞİLME" BİR YANDA "DİKTATÖR"!
Bir yanda 'Dik dur eğilme, ümmet seninle', 'Son Osmanlı padişahı hoş geldin' gibisinden pankartlar taşıyan, kimisi 'kefen' giymiş kalabalıklar; kimisi şehrin en önemli merkezlerinden Ebertplatz’a ellerinde 'Diktatör' yazılı pankartlarla yürüyen çoğunluğu Alevi topluluklar ve ülkenin en çok satan Bild gazetesinin kapağında Almanca 'Sie Sind Hier Nich Willkommen', altında Türkçe 'Hoş Gelmediniz, Burada İstenmiyorsunuz' manşetinin tüm bayileri kapladığı Köln, bir başka deyişle Almanya ve Avrupa’daki Türkiye toplumu, Tayyip Erdoğan’ı böyle karşıladı.
YANİ PARAMPARÇA...
Ülkenin en kucaklayıcı olması gereken, öyle varsayılan sıfatını hedef alan Tayyip Erdoğan, Çankaya yoluna Köln’deki gövde gösterisiyle koyulmak isterken, büyük ölçüde kendi katkısıyla tehlikeli boyutlara erişmiş ülkedeki parçalanmışlığı da dışarıya, Türkiye toplumunun içine taşımış oldu.
Türkiye ile ilgili, ilişkili her yer, her kesim, herkes paramparça oldu. İslamcıları, Müslüman camia bile parça parça.
"Ortaokuldan beri İslamcı camianın içindeyim. O yaştan itibaren bu ülkeye güzel ahlak, dürüstlük, dostluk, kardeşlik, özgürlük gelsin diye çalıştım, çabaladım.
Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği dindar siyaset Türkiye’de iktidar olsun, ülkeye huzur getirsin diye gecemi gündüzüme kattım.
Aşklarımı, ailemi, çocuklarımı… Tüm hayatımı İslamcılık davası için ihmal ettim.
Tek bir amacımız vardı: Müslümanlıktan aldığımız o güzel ahlakı tüm ülkeye yaymak. Özgürlüğü, kardeşliği, iç barışı, yoksullara merhameti ve yardımı, insanlara saygıyı bu ülkenin kalıcı değerleri kılmak."
Bu satırlarla başlamıştı İnternethaber.com’da önceki günkü yazısına Levent Gültekin. Şöyle devam etti:
"'Dindar adamdır yalan söylemez, dindar adamdır çalmaz, dindar adam adaletsizlik yapmaz' algısını yaptıklarıyla yerle bir etti.
Barış dini olan İslam’ın çıkar için kullanıldığında nasıl yakıcı bir silaha dönüşebileceğini gösterdi.
Sadece bunlar mı?
İstanbul’un silueti onun zamanında bozuldu.
Şehirlerimiz onun iktidar döneminde daha da yaşanmaz hale geldi.
Mezhep savaşı Ortadoğu’yu kasıp kavururken, siyasi çıkar için Alevi- Sünni ayrımcılığı yapmaktan imtina etmedi.
'Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımızı kaybettik' dedi!
Medya onun döneminde pespayeleşti. Gazetecilik iflas etti.
Sektördeki en kişiliksiz, en ahlak yoksunu, haysiyet fukarası kim varsa onları en önemli makamlara taşıdı… Onunla birlikte hareket eden hiçbir dava arkadaşına değer vermedi. Hepsini aşağıladı. Yok saydı. İtibarsızlaştırdı.
50 yıllık emeğin sonunda yetişen İslamcı aydın, yazar, kanaat önderlerinin hepsini iktidar imkânlarıyla sindirdi, değersizleştirdi.
Kimine makam verdi, kimine ihale…
Gezi sürecinde 'Kabataş' ve 'camide içki' gibi uydurma senaryolarla iç barışımıza büyük bir darbe indirdi.
13 yaşındaki evladını kaybetmiş bir anneyi miting meydanında yuhalattı…
Tüm bunlarla hepimizi dünya âleme rezil etti.
Benim emeğimle iktidar olan birinin yaptıklarından dolayı, yabancılara 'Ben Türk’üm' demeye utanıyorum.
Bundan daha acı ne olabilir?
Bu listeyi o kadar uzatabilirim ki sayfalar yetmez…"
Levent Gültekin, bu satırları yazarken, Tayyip Erdoğan, henüz Berkin Elvan için "Her ölenin hatırası için tören mi yapılacak! Öldü, geçti" dememişti. Levent Gültekin, bu satırları yazarken, Uğur Kurt’un öldürüldüğü haberini de muhtemelen almamıştı.