Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu Başkanı Yaşar Karayel, birçok belgeye ulaştıklarını ve birçok ilginç bilgiye rastladıklarını belirtti.
Abone olKarayel, mağdurları dinledikçe, ellerine belgeler geldikçe utandıklarını ve yüzlerinin kızardığını ifade ederek, “Bir sivil memurun, kızının isminin çağ dışı olması, kıyafetlerinin uzun olması, eşinin kapalı olması nedeniyle ordudan atıldığına şahit olduk. Böyle bir şey olamaz.” dedi.
Yaşar Karayel, Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu olarak, gelen belgeleri ve dinledikleri mağdurların hikayeleri nedeniyle büyük şaşkınlık ve üzüntü içinde olduklarını anlattı. Birçok belgeden halkın bile haberi olmadığını ifade eden Karayel, “Maalesef, ordu içindeki iç genelgelerden milletin haberi yok. İç genelgelerde 'Bulut' diye bir proje üretilmiş. Bu projenin, Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlanarak uygulandığını gördük. Projede, irticai faaliyetlerde bulunan ya da eğilimde olunan, ordu içindeki subay ve sivil memurların belirlenerek bildirilmesi istenmiş. Ancak iş ayyuka çıkmış ki fişlenmemiş ve şikayet edilmemiş hiçbir personel kalmayınca genelgenin değiştirmek zorunda kaldığını öğrendik.” diye konuştu.
Yaşar Karayel, Bulut Projesi çerçevesinde personele yapılan baskılar ve ordudan atılmaya kadar varan olaylara da şahit olduklarını dile getirdi. Karayel, Bulut Projesi içerisinde İstanbul’da bir sivil memurun evine baskın yapıldığına dair mağdur dinledikleri gibi belgelerin de kendilerine ulaştığını ifade etti. Karayel, yabancı bir üniversitede eğitim almış olan sivil memur, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na, askerlere dini bilgiler, dünya dinleri ile ilgili bilgiler, dinler arasındaki farklılıklar ve buna benzer konularda eğitim verilmek üzere alınan bir personel olduğunu aktardı.
KIZININ İSMİ ''RÜVEYDA'' DİYE ORDUDAN ATILMIŞ
Karayel, 28 Şubat ve sonrasında yaşanan darbe girişimlerinin, insanları fişleme amacıyla neler yapıldığına komisyonda şahit olduklarını belirterek, bu sivil memurun evine bir albay, binbaşı ve astsubay tarafından yapılan baskının sonuçlarını anlattı. Eşinin başını açması konusunda uyarılarda bulunulduğu, bütün telkinlere rağmen resmi yazıda ifade edildiği gibi eşinin çağdaş kıyafete bürünmediği ve çağdaş kıyafeti reddettiği bilgilerinin olduğunu söyledi. Evde yapılan aramada bulunan 1 adet Kur’an-ı Kerim, Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihali ve duvarda asılı 1947 yılında el yazısıyla yazılmış Allah lafzı levhasının belirlenerek el konulduğunu öğrendiklerini anlattı.
“Bunlar her ne kadar yasak olmasa da irticacı faaliyetlerin birer göstergesi olduğu için el konulmasına” ibaresiyle karşılaştıklarını anlatan Karayel, devamında şu bilgileri paylaştı: “O kadar ileriye gidiliyor ki sivil memurun kızının isminin “Rüveyda” olması, bu ismin çağdaş bir isim olmadığı dile getiriliyor. Gardolabında çocuğa ait elbiselerin boyları ölçülerek, bu kıyafetlerin çağdaş olmadığı, eşinin bütün telkinlere uymadığı için askeriyeden atılması kararı veriliyor. Sonuçta ordudan atılıyor. Bizler bu tür bilgi ve belgeler geldikçe insan olarak utanıyoruz. Yüzümüz kızarıyor.”
BİR AVUÇ CUNTACI KURUMA ZARAR VERİYOR
Yaşar Kareyel, insanın, kendi ülkesinde, kendi ordusunda böyle olayların yaşanıyor olmasının ibretlik olduğunu da ifade ederek, “Oysa ki ordumuza biz peygamber ocağı olarak bakıyoruz. Ellerine kına yakarak gönderiyoruz çocuklarımızı. Ama orada kendini bilmez bir avuç cuntacı ya da karşı zihniyetin yaptıkları ordumuza, milletin anlayışına ve kuruma zarar veriyor. Ordu da bunları kendi içinde temizleyememiş. Neden. Üst komuta kademesinde bu insanlar çöreklenmişler. Bu çöreklenmeler sayesinde Bulut gibi projeler geliştirilmiş. Balyoz gibi darbe planları yapılmış.” diye ifade etti.